Ülkemizde 15 Temmuz 2016'da yaşanan büyük hıyanet, söndürülmesinin, 5. yıl dönümünde dün çeşitli törenler ve toplantılarla anıldı.
Bu münasebetle, İstanbul Üni'nin Prof. Fuad Sezgin Konferans Salonu'nda 2. No.lu İstanbul Barosu'nca tertiplenen bir sempozyum vardı. Bu toplantıda, 2. No.lu Baro'nun başkanı Av. Yâsin Şamlı ve Adalet Bakanı Abdulhamîd Gül'den sonra, 1960'dan beri yaşanan darbeler, kanunî ve hukukî açıdan ele alındı, hukukçularca.. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylûl 1980, 28 Şubat 1997 askerî darbelerini unutanları veya bilmeyenleri hayrete düşürecek örnekler sunuldu. (Aslında hele de son 300 yıl boyunca yaşadığımız darbeler de ele alınsaydı, daha faydalı olurdu, herhalde..)
Nitekim, Osmanlı'nın son 300 senesinde bazen, Yeniçeri (Ordu/ Seyfiye) ve İlmiye (ulemâ) sınıfıyla işbirliği yapıp, siyasî iktidara ve Padişah'a; bazen, Padişah ve Yeniçeri birlikte olup ilmiyyeye ve bazen da padişah ve ilmiyye birlikte hareket edip, Seyfiyye'ye karşı, -Yeniçeri Ocağı'nın kanlı şekilde bertaraf edilmesi- gibi nice darbeler yaşadık. (Halk ise, bu denklemlerde yoktu. Halk, itaat eder, vergi verir ve askere giderdi..)
Bugün 15 Temmuz darbe hıyanetinin, geçmişteki darbelerden tamamen farklı bir temele dayanmak istemesinin görülmesi gerekiyor..
Bunun için, şu birkaç noktayı gözden ırak tutmamak gerek..
1- Müslüman halkın inanç dünyasına ait ıstılahlarla / terimlerle ve 'sosyal bünyenin kılcal damarlarına sızılmasını taa baştan metod olarak benimseyen ve benimseten bir hareket söz konusudur, 15 Temmuz hıyanetinde..
2- Askerî darbe peşinde olanlar, geçmişte hep, geniş halk kitleleri içinden destek göremedikleri için, başarı konusunda yine ümitli değildiler. F. G. Hareketi, 'askerî darbecileri, Erdoğan hareketini bertaraf edebilmenin ancak halkın inanç hassasiyetini kullanmakla gerçekleşeceğine inandırdılar.
3- 1960'dan beri yaşanan askerî darbelerin her birisi, 'Ordunun iç yapısındaki emir-komuta dışına çıkılarak tezgâhlanan -27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi hariç- ordu içindeki hiyerarşi çerçevesinde hazırlandığı halde, bu darbe hıyanetine katılan asker kesimi, ilk kez, asker olmayan, sivil bir üst otoritenin emrindeydi.
4- Kendisini hattâ 'Kâinat İmamı' olarak gören bir kişinin de arkasında, bir üst akıl'ın bulunduğu kendisini hissettiriyordu.
Bu üst aklın ise, Atlantik'in öte yakasında toplandığı o kadar açıktı ki, hareketin ilk saatlerinde, Türkiye'de saat henüz 23.30 sıralarında iken, B. Amerika'nın o zamanki BM. Baştemsilcisi (ve daha sonra Trump'ın Ulusal Güvenlik Başdanışmanı da olan) John Bolton'un, Amerikan FOX TV. kanalında, 'Türkiye'de bir askerî hareketlilik var, askerler galip gelirse, laiklik güçlenir; Erdoğan galip gelirse, laiklik zayıflar. Erdoğan devrilirse, onun için gözyaşı dökmem.. Çünkü o, Türkiye'yi İslâm Devleti'ne götürüyor ve Amerika'nın dostu değil..' diyordu. Kezâ, (daha sonraları, Trump'ın en yakın çalışma arkadaşlarından olan) General Michael Flynn de, 'Laikliği kurtarmak için yapılıyor. Bu darbe alkışlanır..' diye seviniyordu.
Dahası, başarısız olduklarını anlayan yüzlerce darbeci subay ve darbenin sivil unsurlarının Yunanistan'a sığınması ve iade edilmemesi; kezâ, NATO'daki yüzlerce subay ve diplomatın, başta Almanya olmak üzere, AB ülkelerine iltica edip, iade edilmemeleri de çok şeyi anlatıyordu.
1,5 sene öncelerde ise, -Obama zamanındaki Amerikan Başkan Yardımcısı ve şimdiki Amerikan Başkanı- Joe Biden, bir Amerikan TV. kanalında açıkça, Erdoğan'ın bertaraf edilmesi için, Türkiye içindeki ve dışındaki muhalif güçlerle işbirliği yapılacağını ifade ediyordu. Bütün bunlar da, bu 15 Temmuz Darbe Hıyaneti'nin sadece bir darbe değil, bir 'dış güçler ve onların içerdeki kuklaları' aracılığıyla girişilmiş bir 'işgal hareketi' olduğunu ortaya koyuyordu.
Kezâ, 2005-2009 arasında B. Amerika Dışişleri Bakanlığı'nı üstlenen Condolezza Rice da, Ortadoğu ve Afrika'da 22 ülkenin sınırlarının değiştirileceği'nden söz etmişti. İki hafta önce, Amerikan Başkanı Biden'ın, İsrail rejimi C. Başkanı'na hitaben, 'İsrail kurulmamış olsaydı, onu biz icât ederdik..' dediği de bilhassa hatırlanmalıdır.
Bütün bunlar, sıradan bir iç darbe karşısında olmadığımızı gösteriyor. 15 Temmuz 2016 üzerinden 5 yıl geçtiği halde, hâlâ tutuklama ve tasfiyelerin devam etmesi bu yüzden..
Evet, üzerinde iyi çalışılmış bir hayır ve hizmet hareketi görünümüyle, toplumun kılcal damarlarına sızılmıştı. Çalınmış imtihan sorularıyla 20-30 yıl öncesinden beri devlet kadrolarına haksız ve kanundışı olarak girip yerleşmiş bir hıyanetle karşılaşmıştık.
Şimdi, bu tasfiyeler yapılsa bile, 2023'de yapılacak seçimlerde, nasıl bir muhalefetin bundan faydalanacağı anlaşılıyor. Nitekim, yurt dışında da, bu darbenin üzerine şüpheler celp edecek mahiyette, yoğun propaganda yayınları ve siyasetler geliştirilmeye çalışıldığı da görülüyor.
Her şeye rağmen.. Müslüman halkımız da, kılcal damarlarına kadar nöbette ve uyanık beklemektedir. Bizim kılcal damarlarımız, Müslüman toplumu harekete geçiren 'ezânnlardır; 'ezânlardaki davetlerdir. Atlantik ötesindeki üst akıl ve kuklasının 'kılcal damarlara sızarak harekete geçireceklerini' şeytanî güç odaklarına ve planlarına karşı; evet, Müslüman halkımız da, bütün kılcal damarlarına kadar yansıyan bir teyakkuz ve şuûr ile nöbettedir; kulaklarımız 'ezânlardadır, her daim; İnşaallah..
Kaynak / Star Gazetesi