(Pazar günleri, okuyucuların görüş ve eleştirilerine ayırdığımız bu sütunda, bir diğer 'Okuyucularla Hasbihal'e daha, hayırlı çalışmalar dileğiyle okuyucuları selamlayarak başlıyoruz.)
Mersin'den Süheylâ Baklacı isimli okuyucu diyor ki: 'Ağabey, hele de şu son haftalarda siyonist İsrail rejiminin İslamî mukavemet / direniş ve cihad odaklarının lider kadrolarını arka arkaya öldürmesi karşısında etrafımızdakilere söyleyecek bir söz bulamıyoruz.. Sonunda Heniyye, Nasrullah, ve daha niceleri ve sonunda da Yahyâ Sinwar katledildiler.. Hele de öğrencilerim inandırıcı cevaplar bekliyorlar.. Bütün bunlar, düşmanın bu kadar güçlü olmasından mıdır, yoksa tedbirsizlik mi söz konusudur?
--Bu hanım kardeşimize belirtelim ki, mücadelenin ve daha geniş ifadesiyle savaşın nasıl cereyan ettiğini ve kimler arasında, hangi imkânlarla yapıldığını göz önüne getirmeden bu konuları izah etmek kolaycılığa kaçmak ve yanlış neticelere varmak olur.
Bakınız, dün gece de, Müslüman güçler de, 'dron'larla, siyonist çetenin o kadar güçlü denilen ve 'demir kubbe' ismi verilen hava savunma mekanizmasını aşarak, Netenyanu'nun evini bile belirleyip saldırdılar ve amma, Netenyahu'nun o anda evde olmadığı açıklandı, o 'dron' da başka yere çarpıtılmış.. Demek oluyor ki, oradaki kardeşlerimiz boş durmuyorlar.. Bu kadar güçlü teknik imkânlar ve güçlü istihbaratla çalışıyorlar..
Katledilenlere gelince.. Verilen her şehid ve kurbanlar , bizim hıncımızı, öfkemizi, ve mücadele azmimizi daha da güçlendirecektir..
Bu arada tekrar belirtelim ki, siyonist rejim, mahallemize salınan, üzerimize , bütün İslam Milleti'ne saldırtılan bir kuduz durumundadır ve arkasındaki asıl düşman Amerikan emperyalizmidir..
Bu vesileyle belirtelim k, Amerikan emperyalizmi, Yahyâ Sinwar'ın yerinin belirlenmesinde, İsrail makamlarıyla işbirliği yaptıklarını resmen açıkladılar dün... Yani, 'Haberimiz olmadı..' deseler inanacakmışız gibi.. Ama, bunu açıklamaları, 'asıl gücün kendilerinde olduğunu unutmayın..' mânâsında olsa gerek..
Yahyâ Sinwar merhûm konusunda , müstakil bir ayrı yazıyı da yarın yazalım, inşaallah..
Almanya'dan Nureddin Zahireci diyor ki: 'Hâlâ, 'medenî dünya' diye yüceltilen bir Batı Dünyası var; bizim ülkemizde de.. Bunlar ruhlarını yabancı diyarların emperial anlayışlarla eğitilmiş ve onların dünyasında 'aydın../ entelektüel' diye nitelenen , beyinlerini ve ruhlarını kiralamış veya satmışlar..
Geçen hafta Almanya Dışişleri Bakanı Mss/ Frau Annalena Baerbock Alman Parlamentosu'ndaki konuşmasında, siyonist İsrail rejiminin uluslararası hukukta 'savaş suçu' sayılan sivil katliâmlarını savunurken, "Kendini savunmak, teröristlere saldırmak mânâsına geldiği gibi, onları yok etmek mânâsına da geliyor. Teröristler insanların arkasına ya da okullara saklandığı için çok zor bir meseleyle karşı karşıyayız. Ama bu yüzden geri adım atmayacağız. Birleşmiş Milletler önünde de açıkça söyledim. Teröristlerin, bu durumu kötüye kullanmasından dolayı, sivil yerler de dokunulmaz statülerini kaybeder. Bu, bizim için güvenlik anlamına geliyor. İsrail'in güvenliği bizim de güvenliğimizdir." dedi..
Hani, bazı silahlı kişi kişilerin, yakalanacağını anlayınca, önüne çocuk veya başka savunmasız kişileri alarak kendilerini korumaya çalışmaları bilinen bir usûl.. Ama, 45-50 km.karelik bir Gazze'de sıkışıp kalmış 2,5 milyon insanın bütünüyle hedef haline getirilmesini ve bütün bir Gazze'nin 1 yıldır devamlı bombardıman edilerek, 20 binden fazlası çocuk olmak üzere, 70 binden fazla insanın öldürülmesi ve 150 binden fazlasının da yaralı ve sakat, aç-susuz, ilaçsız, evsiz, elektriksiz, okulsuz, hastânesiz bırakılması, her türlü iletişimden mahrum edilmesi mazûr görülecekse, o zaman Bayan Baerbock'u düşman görenlerin de onun yaşadığı şehri, Gazze ve Beyrut'ta olduğu gibi toptan bombardıman etmeyi kendilerine bir hak olarak görmelerini, bu canavar ruhlu hanım, o zaman da normal ve mantıkî kabul edecek midir?
--Evet, bu okuyucumuzun tesbitleri böyle.. Almanya'da diğerlerinden daha çok, 'barışçı ' sayılan 'Yeşiller' Partisi'nden parlamenter olan bu siyasetçi, aynen Netenyahu gibi düşündüğünü açıkça beyan etmiş oluyor.. Çünkü, onların dünyasında, insan olanlar ve insan hak ve hürriyetlerinden istifade edecek olanlar, kendi dünyalarına ve kendi değerlerine tâbi olanlardı; diğerleri Cehennem'dir..
M. Hanifî SEVİNÇ isimli okuyucumuz, AK Parti'nin 23. kuruluş yıldönümüyle ilgili yazımızla ilgili olarak, özetle diyor ki: AK Parti, güzel hizmetler yapmış, lideri Cumhurbaşkanımız Müslümanlara cesareti aşılamış büyük badireler atlatarak bugüne gelmiştir. Bunu takdir etmekle birlikte toplumun refah seviyesinin artmasıyla birlikte sosyolojik olarak değerlendirdiğimizde sosyal çöküntülerin her yönüyle çürümüşlüğün ortaya çıktığını da görmeliyiz. ' diyor.
--Evet, bu okuyucunun tesbiti de böyle.. Bir zayıf noktamızı işaretliyor.. Evet, Erdoğan, istisnaî bir örnek; Allah hayırlı ömürler versin.. Bir dâvâyı tek bir kişiyle kaim zannetmek hatasına düşmemek gerek..
M. A. İbrahimoğlu, isimli okuyucu da şöyle yazıyor, özetle: 'Kanla, göz yaşıyla, dârağaçlarıyla ve "Kelle kopartarak "geldiler.. Gidecekleri nasıl olur? Varsa- yoksa 100 yıldır bir ismin ve resmin etrafında şekillenen bir resmî ideoloji.. Lider tapıcılığının kaçınılmaz sonucu olarak, birini put edindiler ve putperestliğe evrildiler.. Bu makûs talihimiz hep böyle gidemez..
Malezya- Kuala Lumpur'dan İsmail Eryiğit isimli, Siirtli bir öğrenci okuyucumuz da diyor ki: Burada son haftalarda medyaya yansıyan uyduruk bir haber bile, halkı günlerce meşgul etti.. Başbakan Enver İbrahim'i kızı diyerek bir başkası gösterildi..
Halbuki, Kur'an'da bize, 'haberleri tahkik etmeden inanmamamız gerektiği' emrediliyor.. Böyleyken, o konuda açıklama yapılıncaya kadar, yalan rüzgar öylesine esti ki, hayret etmemek elde değildi.. Başka bir kız, Enver İbrahim'in kızıymış gibi gösterilmişti..
--Evet, bu okuyucu kardeşimizin yazdığı konu , haberlerin kaynağının tahkik edilmesi konusundaki ilahî emre, ne kadar riayet ettiğimize de bir işaret vermiş oluyor..
Bu okuyucumuz, ayrıca, son hafta içinde Siirt Üniversitesi'nde Gazze üzerine yapılan ve 5 gün süren toplantıların haberlerini Malezya'dan takib ettiğini de söylüyor.. Ve, 'Siz de oradaydınız, 'Siirt'imiz için intibalarınızı yazmayacak mısınız?' diyor..
O konuya da inşaallah Çarşamba günkü yazımda değinelim..