'Yolculuk'ları yansıtan, birbirinden güzel ve düşündürücü nice güzellikler vardır.
'Yunus Emre 850 yıl öncelerde, 'Gâh eserim yeller gibi, /Gâh tozarım yollar gibi, /Gâh akarım seller gibi, /Gel gör beni aşk neyledi...' diyordu.
Dağ ne kadar yüksek olsa da, yol onun üzerinden aşar' sözü şimdi aynen geçerli değil... Çünkü artık yerin ve hatta denizin altından da geçiliyor.
Faruk Nâfiz Çamlıbel ise, ' Yolcu ile arabacı'yı, bir şiirinde,
'-Gurbet 'adem'den (yokluktan) kara, /Hasret ölümden acı, /Ne zaman tükenecek,/ Bu yollar arabacı?...'
Çıktığım yollar gibi / sonsuzdur benim tasam. /Bekliyenim olsa da/ Razıyım kavuşmasam.. ' şeklinde konuşturur.
Yine Çamlıbel'in, 'Maraşlı Şeyhoğlu'nun isimli birisinin han duvarlarına yazdıklarından kor parçası gibi, 'Han Duvarları' isimli ve,
'Ey köyIeri hududa bağIayan yaşIı yoIIar,
Dönmeyen yoIcuIara ağIayan yasIı yoIIar!
Ey garip çizgiIerIe doIu han duvarIarı,
Ey hanIarın gönIümü sızIatan duvarIarı!' şeklinde aktardığı şiirindeki ve Hancı'nın ağzından akıbetini, 'Hana sağ indi, öIü çıktı geçende!' diye anlattığı mısraları da yolculuklarda hâfızama her daim düşer:
'On yıI var ayrıyım Kınadağı'ndan
Baba ocağından, yâr kucağından
Bir çiçek dermeden sevgi bağından
Huduttan hududa atıImışım ben...
GönIümü çekse de yârin hayaIi
Aşmaya kudretim yetmez cibâIi
YoIcuyum bir kuru yaprak misaIi
Rüzgârın önüne katıImışım ben...
Garibim, namıma Kerem diyorIar,
AsIı'mı eI aImış, haram diyorIar.
Hastayım, derdime 'verem' diyorIar;
MaraşIı ŞeyhoğIu SatıImış'ım ben...'
Evet, Samsun'dan başlayıp, Rize'ye, oradan 14,5 km. uzunluğundaki muhteşem Ovit Tüneli'nden İspir'e ve oradan da Erzurum'a uzanan yolculuğumuzu olabildiğince özetlemeye çalışmış ve oradan nefis yollardan Bingöl'e geçtiğimizden bahsetmiştim; 27 ve 29 Ağustos tarihli yazılarımda...
Ancak, önceki yazıda kenarından teğet geçtiğim Erzurum'un Çat ilçesine değinmem gerekiyor...
Çat, 15-20 binlik bir ilçe...
Ve o ilçede dış görünüşüyle bayağı görkemli bir 'İslâmî Eserler Müzesi' var... Ama, bu müze, tatil günü olması münasebetiyle kapalı idi. Bir müze, tatil günü kapalı olur mu?
Bingöl'e vardığımızda birkaç saat kaldık dostlarla, o yörelerin temel meseleleri, siyasî konular ve de Afganistan üzerinde sohbetlerimiz oldu... Ve akşama doğru Malatya'ya vardık...
Malatya'da, akademisyen Mustafa Altunkaya kardeşimizin evinde saatlerce bir sohbet...
Ve sonra kadim dostumuz Özkan'ın Orduzu'daki bağ evinde geceleyiş ve sabahleyin yola çıkış...
Darende'de halkın büyük ilgi ve itibar gösterdiği türbelere vardık.
Ama orada asıl ilginç olan, dev kayalardan oluşan bir dağın dibinde çıkan kaynak, Bosna'da, Mostar'dan 40 km. kadar mesafedeki Sarı Saltuk Tekkesi'nin bulunduğu yerde bulunan ve dev bir kaya parçasının altından çıkan ve güçlü bir kaynağı hatırlatıyor, onun dörtte biri kadar bir güçte olsa bile...
Sonra Kayseri, Ürgüp, Avanos ve Aksaray üzerinden Konya'ya geçiyoruz.
Konya'da bir düğüne katılmamız gerekiyordu...
Almanya'ya bir yakın aile dostumuz olan Hasırcı Ailesi'nin kızı Dr. Sevde, Almanya'da aynı hastanede çalıştığı Hindistan- Hydarâbâd'lı (yani, merhum Muhammed Hamidullah'ın hemşehrisi olan) bir doktorla bir aile yuvası kurmaya karar vermişti.
(Hindistanlı doktorun ailesi 'nikâh'ın, Ayasofya'da kıyılmasını; düğünün de Konya'da olmasını arzuluyordu. Nikâh'la ilgili talep geçen hafta sağlandı. Düğün de nezih ölçüler içinde icra olundu.)
O düğünden önce bir kaç saatliğine de olsa, Konya'yı dolaşmak imkânı bulduk... Selçuklu döneminden kalma Alâeddin Tepesi ve Cami, İnce Minare ve Karatay medreseleri, İplikçi Camii ve Aziziye cami... Sırçalı Mescid, Sâhib- Atâ Külliyesi...
Bu tarihî mekânlar genel olarak pırıl-pırıl...
Yani, Ârif Nihad Asya merhumun yarım asır öncelerdeki şiirlerinden birisinde,
'Mahzun Konya'nın dayanıp bir kenarına...
Hüzünle baktım, 'Kubbe-i hadrâ' civarına...
Mâzi, kitâbelerde okur, ihtişamını,
Ağlar kitâbelerde kalan i'tibarına...' dediği karamsar hava bugün büyük çapta bertaraf edilmiş..
Şehirde 'kentsel dönüşüm' programı çerçevesinde yapılan geniş mekânlar dikkati çekiyor. Sahib-Atâ Külliyesi çevresinde yapılan kazılarda, antik çağlardan kalma hamam, kilise ve mezarlara ve Selçuklu döneminin çini fırınlarına rastlanmış. Bu yüzden program biraz ertelenmiş...
Bu arada, Sille kasabasına da geçtik... Çok canlı bir ziyaret mekânı olan Sille, eskiden genelde Ermenilerin yerleşim bölgesi olarak biliniyordu. Aya Elena Kilisesi hâlen de korunuyor ve ziyarete açık...
Düğünde, başta, 28 Şubat günlerinde, Van'daki direnişlerin başında bulunduğu için akademik unvanlarından elinden alınan kadim dostum ve hâlen Karaman Tıp Fakültesi'nin Dekanı olan Prof. Dursun Odabaş olmak üzere pek çok dostlarla da buluştuk...
Bu buluşmalarda en çok konuşulan konu elbette Afganistan idi.
'Fakir', Taliban'ın geçmişteki bazı uygulamalarının İslami açıdan tartışmalı olmasına rağmen, emperial güçlerin kovulmasındaki etkilerine destek verilmesi ve ıslah çalışmalarına da yardımcı olunmasını ifade etti.
Düğünden sonra Konya'dan yola çıkıp, Afyon- Eskişehir üzerinden İzmit'e ulaştık ve orada geceleyip dün İstanbul'a döndüm.
Yaklaşık, 4 bin km'lik bu bir haftalık yolculuk boyunca, bu satırların sahibine araba ve ev sahipliği yapan 'Hasan/Arzu Zer' çiftinin zahmetlerine teşekkürler...
Kaynak / Star Gazetesi