Ramazan'dayız. Bazı kimselerden şöyle sözleri duyuyoruz: 'Yahu, kilo almaya başladım. Mübarek yemekler sofrada duruyor, 'Ye beni.' diyor. Nimete saygısızlık olmasın diye sofraya oturuyoruz. Oturunca da, kilo alıyoruz. Kilo da insanı ağırlaştırıyor, hareketten alıkoyuyor. N'apalım. Ramazan'dan sonra belki eski halimize döneriz.'
Bu sözleri duyan dışarıdan, dışımızdan, bizim inanç dünyamız dışından birileri, 'Ramazan'ın bol-bol, tıka-basa yeme-içme ayı olduğunu' düşünür. Haksız da sayılmaz. Çünkü Ramazan'ın, maddî ve manevî arınma ayı olduğunu söyleyenlerimizden çoğumuz bile bu görüntüyü vermekten kaçınamıyoruz.
Hâlbuki 'Ramazan ne güzeldi. Sadece kalben ve fikren arınmak açısından değil, maddî açıdan bir hayli temizlenmemize, kilo vermemize de vesile oldu. Bakınız, her gün kemerim biraz daha gevşiyor ve açlık duygusu da çekmiyorum, güçten de düşmüyorum. Bütün harcamalarımı üçte bire indirdim ve anladım ki, yaşamak için yemiyor, yemek için yaşıyormuşum.' diyebilmemiz gerekiyor.
Evet, bunları söyleyebiliyor muyuz?
Ama Ramazan'ın bize asıl öğretmesi gereken hususlardan birisi de 'digergâmlık' anlayışı, idraki ve dikkati olmalıdır. Digergâmlık, yani, kişinin başkalarını da, en azından kendisi kadar düşünmesidir. Materyalist insan, yani 'madde'ye, paraya-pula, mala-mülke, makam, şöhret, alkış ve nefsanî arzularına taparcasına bağlı olan, laik olan kişilerin başkalarını düşünmesi imkânsızdır; onlar 'digergâm' olamaz.
Yaşlılarımız, bize, sofraya otururken, 'Bismillah...', yemeğin sonunda da 'Elhamdulillah...' demeyi öğretirler ve kendileri de, ayrıca, 'Allah'ım, düşmanımı bile, açlıkla terbiye etme!..' niyazında bulunurlardı.
Bir diğer konu...
Birileri, kendilerini kazandırabilmek için de değil, Tayyib Erdoğan'a kaybettirmek için her şeyi yapıyor. Hattâ merhûm babasının isminin gölgesine sığınarak, liderlik yapmaya çalışırken, 'İstanbul'da filancanın kazanacağı görülüyor ve amma, AK Parti'ye destek olmayacağız.' diyor. Bu kişinin -kendi partisinin sözcünün beyanlarına göre- AK Parti'den, Sakarya ve Kocaeli gibi büyükşehirlerin ve bazı ilçelerin de Belediye Başkanlıklarının istediklerini ve kabul edilmediğini ve kendilerinin de onlara destek vermeyeceklerini tekrarladı, bir 'at pazarlığı'nı hatırlatacak şekilde. Tayyib Erdoğan'ın ve sahib olduğu inancın aslî ölçülerine sahib olanların böyle pazarlıklara asla itibar etmeyeceğini halâ öğrenememişlerdi.
5 sene önce, o taifeden Millî Görüş camiasının sözcülerinden sayılan bir başkası da, 'Türkiye'nin en güçlü partisi bizim partimiz (SP)'dir; çünkü İstanbul'u Tayyib Erdoğan'dan biz aldık.' demişti, gururla... Aradan yıllar sonra, o sözünden utandığını söylediğini duymuştum, yakın çevresinden. Ve aynı şahsın, ölümünden az önce, 10 ay kadar önce, yayınladığı bir video görüntüsünde, biraz utanarak da olsa, ' Tayyib Erdoğan'ın desteklenmesini' istediğini izlemiştim.
Şimdi, o kişinin son demlerindeki o sözlerindeki pişmanlık durumuna düşecek olan başkalarına da bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. 79 -80'ine merdiven dayamış 'Fakir'in derdi, şu veya bu kişinin kazanması veya filan makama gelmesi değildir. İlk gençlik yıllarından beri İslam bayrağının yükseltilmesi ve yere düşürülmemesi için çırpınmışken, şimdi, bu kutlu yolculuk sonunda, birçok noksanlara rağmen, alınan mesafelerden sonra, birilerinin basit siyaset cambazlıklarıyla, geriye düşülmesine sebeb olunulmasının ağır vebalini hatırlatmakla yetiniyorum.
Bir diğer konu...
Eyyub Sultan Câmii'ne, Sabah Namazına gittiğinin haberi yayılıyor. Gitsin. Rahatsız da olmayız. Bizim değerlerimize düşman olmadığını göstermek istiyordur belki. Ve de, kalbi ısınır belki. İnanmak, kimsenin tekelinde değildir.
O kişi, 16 Mart akşamı, Ayasofya'ya gitmiş. O ziyaretinden bir kısa görüntünün videosuna baktım. Etrafını bazı kişiler çevirmişler, 'Bir selfie çekebilir miyiz?' diyorlardı.
Ama bu kişi hem de, 'Ayasofya'nın câmi olarak açılması' ihtimalinin olduğu günlerde, yabancı medyacılara verdiği bir mülakatta, 'Ayasofya'nın ibadete açılmasının gerekliliğine inanmıyorum.' şeklinde beyanda bulunan kişi değil miydi? Ve Ayasofya açıldıktan sonra, bunca zamandır, Ayasofya'ya gitmemiş olan bu kişinin, şimdi, bu seçim eşiğinde, bir takım kimselerin aynı oltaya tekrar tekrar takılan alık- balıklar misali, avlanması için Ayasofya'yı ziyaret ettiğini söylemek yersiz bir bühtan mı olur?
Bir diğer konu olan, Devlet Bahçeli Bey'in, MHP Kongresinde dün yaptığı önemli konuşmaya ise, 2 Mart Çarşamba günü yazımızda değinelim, inşaallah...
STAR
Kaynak: Değerlerimiz yükselirken ve çiğnenirken… Nokta-nokta... - SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL