Konya'da barbarca işlenen bir cinayetin, etnik bir temekle oturtulması çabasında olan bir siyasetçi kişi ve benzerlerinin şeytanî çabalarını 'alçakça' diye niteleyişime, bazıları rahatsız olmuşlar. Çoğu imzasız, sahte isimle.. Üstelik de o cinayetin gerisinde, 10 yıllık bir düşmanlık olduğunu kendileri de tekrarlayıp, bu katliâmla ilgili olarak, sosyal medyada yazılan iddiaları sanki kesin delil gibi kabul ederek, cevap vermeye çalışmışlar. Kaldı ki, herhangi bir mahkemenin belgeleri bile, gerçeğin ne olduğunu ortaya kesin olarak koyuyor denilemez.
Bu vesileyle tekrar edeyim ki, şu veya bu, her bir kavimden olabilirim, ama, bu, bana hiçbir özel hak, yetki, üstünlük veya düşüklük vermez. İnsanlara, soylarına- soplarına, renklerine, kendilerinin veya ailelerinin sosyal konumlarına, doğdukları sosyal çevre veya coğrafyalarına bakarak değer vermem; ben Müslümanım; ve inandığım değerler açısından, insanların sadece taqvâ ve fazilet açısından nerede olduklarını anlamaya çalışırım.
Benim dinimin aslî kitabında, Yüce Peygamber (S)'in biyolojik açıdan amcası olan kişi bile, 14 asırdır lânetle anılmaktadır. 14 asır önce ölen birisine, namazlarda okuduğumuz 'Tebbet' suresinde, 'İki eli kurusun..' dediğimiz kişinin o zamandan bugüne, geride hiçbir şeyinin kalmadığını ve amma, lanetlediğimizin, o kişinin şahsında ve isminde temsil olunan zihniyet olduğunu her zaman göz önünde bulundururuz.
Ve geçmişte çok güvendiğim nicelerinin bugün 'Türkçü, Kürtçü, Arapçı, Farsçı, falancı-filancı..' vs. yığınla etnik kökene dayalı, ve onların devamında 'İslâmî'lik iddiasının da terkedilmediği gibi nitelemelere sığındıklarını görüyoruz.
Bu yolda, hakarete uğramaktan, aşağılanmaktan, dışlanmaktan zerre kadar korkumuz olmamalıdır.
Bu konuya bu kadar değindikten sonra..
Gelelim bir diğer konuya..
Geçen gün Cumhurbaşkanlığı'nın 'İletişim Başkanı' Fahreddin Altun bey ilginç bir açıklama yaptı. Ama, sosyal medyanın kulu-kölesi olanların pek çoğu, Altun'un sözlerine kulaklarını tıkadılar.
Fahreddin Altun, bir 'dezenformasyon'a değiniyordu. Bu Fransızca terim, gerçekte, bilgisizleştirme, yanlış yönlendirme ve ahmaklaştırma mânâlarına gelir.
Yazık ki, özellikle de genç nesillerin ve sokaktaki sıradan insanların, 'Öyle deniliyor..' diye hüküm verip arkasından gittikleri gündem saptırma ve toplumu yalanların çengeline takılı hale getirme çabalarına o kadar çok örnek var ki..
Halbuki, Kur'an-ı Mubîn, Hucûrât Sûresi'nde, 'Bir faasıq bir haber getirdiğinde, tahkik etmeden inanmamamız' emretmektedir.
Altun, "Ecem Güçlük' adıyla açılan sahte bir hesaba değiniyordu, açıklamasında.. Bu hesabın sahibinin, '3 yıl önce evine giderken 4 kişi tarafından tecavüze uğradığını' iddia etmesinin sosyal medyadaki yansımasına değiniyor ve 'Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı'kayıtlarında bu isimde herhangi bir kadına ait herhangi bir dava olmadığını, herhangi bir kriminal vakanın bulunmadığının tespit edildiğini, böyle bir vakanın, böyle bir davanın, böyle bir gözaltının ve böyle bir serbest bırakma işleminin gerçekleşmediğini ' belirtiyordu.
Dahası, Millî İstihbarat Teşkilatı ve Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ile işbirliği yapılarak, söz konusu paylaşımı yapan hesabın teknik analizi gerçekleştirilmiş..
Görülmüş ki, 'bir yalanla gündem suikasti planlayan kişinin, bu hesabı birkaç gün önce açtığını ve hesabı oluştururken aslında 'Emre Doğantürk' kullanıcı ismini kullandığı', ilk paylaşımlarında 'bir kız arkadaşı olmadığı için hayıflanan ve yalnız olmaktan bıktığını ifade eden' mesajlar atan bu kişinin, daha sonra hesap ve kullanıcı ismini 'Ecem Güçlük' olarak değiştirdiği tespit edilmiş..
Yani, gerçekle uzaktan-yakından ilgisi olmayan bu tezvirat, tamamen kamuoyunu manipüle edilerek, on binlerce sosyal medya sürüsü, bir yalanın peşinden sürüklenmiş.. Ve yalan, çok hızlı bir şekilde yayılmış, binlerce 'sosyal medya' kullanıcısı 'EcemYalnızDeğilsin' etiketiyle yaptığı paylaşımlarla, aslında bu yalanın peşine takılmış..
Evet, Temmuz ayının son günlerinde sosyal medyada on binlerce takipçisi olan bir hanım adına açılmış bir hesapta, dehşet verici ifadeler vardı.
Anlatılanlar korkunç ve ahlâksızdı.
İlginç olan şu ki, İletişim Başkanlığı el attığı zaman, demek ki, 'sosyal medya' hesaplarının önünde veya arkasında kimler vardır; gerçekliği, bağlantıları, hemen ortaya çıkarılabiliyor.
Öyle olması da tabiî ve gereklidir.
Evet, Fahreddin Altun'un bu açıklamasından sonra, 'Yahu, şey yerine konulmuşuz.. Bu kadar ahmaklığımıza da yuf olsun..' diyen oldu mu, hiç?
Esasen, bizim de öteden beri şikayetçi olduğumuz ve defalarca belirtmeye çalıştığımız konu bu... İsimsiz, veya sahte isimlerle, yalan -yanlış ve bir sosyal bünyeyi tarûmar etmeye yönelik şeytanca planlar tezgâhlanıyor ve bu yönde on binlerce örnek varsa..
Bu oyunun her alanda bozulması gerekiyor. Tek, 'Ecem' hesabıyla yetinilmemelidir.
Dijital çağın, uluslararası bir güç haline gelen bu iletişim imkânlarına karşı,
bu son örnekten de anlaşılıyor ki, devletlerin eli-kolu da o kadar bağlı değil..
Altun, bu açıklamayla, devletin daha çok çalışması gerektiğini de ortaya koymuş bulunuyor ve artık, baş sorumlularından birisi de kendisi..
Kaynak / Star Gazetesi