Hem 'ekonomiden anlamam..' deyip, hem de en temel ekonomik konularda söz ediş cüretkârlığımı okuyucuların mazur görmesini istirham ederim..
İstanbul Ticaret Üni. Öğretim üyelerinden Prof. Mecid Hoca, geçen akşam, bir haberden söz etti..
Amerikan Başkanı seçilen Trump, sadece Irak rejiminin son 25 yılında üst kademelerde vazife almış devlet adamlarından -çoğu ünlü- 23 kadar ismin Amerikan bankalarındaki şahsi hesaplarında 597 milyar dolar'larının bulunduğundan haber vermiş, (kimilerinin 50-60 milyar dolar, kimilerinin 20-25 milyar dolar..) ve bunlara el konulabileceği korkusu da birilerini sarmış..
Bu rakam sadece Irak için böyle ise.. Diğer Arap rejimlerinin liderlerinin Amerika ve Batı bankalarındaki paralarının miktarını da siz tahayyül ediniz gayri..
'Bu paralara el koymak olabilir- olamaz' etrafında sohbet ederken.. Aklıma, 'Cemal Kaşıkçı Cinayeti'nin asli azmettiricilerinden sayılan Suudi Veliahtı MbS'nin Amerikan Kongresi'nde suçlanması sırasında, -o dönemde de ABD Başkanı olan- Trump'ın, 'Bu Kongre'de herhalde, bin Selman'ın, Amerika'yla 450 milyar dolarlık silah anlaşması imzalamasına kimse karşı çıkamaz..' gibi bir konuşma yapmasıyla, 'Bir cinayeti ört-bas mı edeceğiz?' şeklindeki seslerin kesiliverdiğini hatırladım.
Trump'ın, geçen sene de, yeniden adaylığı ilân ettiği sırada, 'maddi kaynakları nereden bulacaksın?' gibi sorulara cevaben, 'NATO harcamalarına katılmakta isteksiz davranan NATO üyesi ülkelerin işgal edilmesi için, Rusya'ya bir 'yeşil ışık' yaktığımız zaman, onların ABD kucağına nasıl atılacaklarını görürsünüz..' dediğini de hatırladım.. Sovyet Rusya lideri Stalin'in, 2. Dünya Savaşı'nın galiplerinden birisi olarak 1945'de, Türkiye'den, İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünün kendilerince yapılacağı ve Kars - Ardahan gibi yerlerde yeni sınır düzenlemeleri talep etmesi üzerine de İsmet İnönü, hemen Amerikan yardımına koşmamış mıydı ve sonra da Türkiye'ye, Kore'de bedel ödettikten NATO'ya, o da rica-minnet, alınmamış mıydık..
Şimdi, Trump , üstelik öncekilerden daha bir fren tutmayan birisi..
1967'deki '6 Gün Savaşı'ndan beri Siyonist İsrail rejimi işgalinde olan -Suriye'nin su ve buğday ambarı olarak bilinen- Golan Tepeleri'ni artık İsrail'e ait olarak bildiklerini söylememiş miydi? Ünlü Fransız Kralı 14. Louis'in (Lui), 'Devlet demek, ben demek!' sözünü, şimdi Trump kendisi için söylüyor, birçok Amerikan başkanları gibi, 'Dünya düzeni demek, yani ben ve biz..'
Uluslararası hukuk da öyle.. Amerika'nın Tel Aviv'deki büyükelçiliğinin, uluslararası hukuka göre de, işgal altında olan, yani İsrail rejiminin olmayan Kudüs'e taşımamış mıydı?
Hatırlayalım, Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesinden sonra patlak veren '1991'deki Körfez Savaşı' sırasında, Amerika, Arap rejimlerinden ayrı olarak, Japonya'ya da, 'Biz bu savaşı sizler için de veriyoruz..' diyerek, 100 milyarlarca dolar fatura çıkarmıştı..
Trump ise, ilk dönem Başkanlığı'nda da Arap rejimlerinin liderlerine, 'Üzerinizdeki desteğimizi çeksek, hepiniz 1 haftada yıkılırsınız..' dememiş miydi?
Kapitalist emperyalizmin kaptan gemisi konumundaki Amerika'nın dünyayı yönetme tarzı böyle.. 19. asırda da bir 'vahşi kapitalizm'den söz edilir, ama, o zamanki tahakküm silahları ve teknoloji bugüne göre çok çok sınırlıydı..
Bu korkunç eşkıya ve soygun düzeninin hâkim olduğu bir dünyada, diğer devletlerin her birisi de, kendi güçlerine göre durumlarını kurtarmaya çalışıyorlar..
1958 sonunda, Fransa Devlet Başkanlığı'na -ısrarlı davetlerle- getirilen General Charles de Gaulle (Şarl dö Goll), 1964 yılında kendi ilk 'atom bomba'larını Büyük Okyanus'ta başarıyla denedikten sonra, Fransa'nın NATO'nun askeri kanadından çekildiğini açıklamış ve arkasından da, dünyadaki para sisteminin, 1. Dünya Savaşı öncesinde olduğu gibi, yeniden 'altın' esasına dönülmesi lâzım geldiğini söylemişti. Bu sözün ne manaya geldiğini tam olarak anlayamadığımızdan, o zamanki büyüklerimizden birisine sorduğumuzda, 'De Gaulle, kendi ayağına kurşun sıkıyor, Amerika kendi para hâkimiyeti üzerinde tartışma açtırır mı?' demişti ve öyle de oldu denilebilir..
Çünkü, 'De Gaulle' 1968'de iç idare birimlerinin yeniden tanzimiyle ilgili sıradan bir konuda referanduma gitmiş ve teklifi reddedilirse istifa edeceğini açıklamış ve referandum, yüzde 49.50/ 50,50 reddedilince, Fransa'yı yeniden ayağa kaldıran o devlet adamı, hemen, o gece yarısı çekilip gitmişti, köyüne.. Onun gerçekte, Amerika tarafından cezalandırıldığını söyleyenler Fransa'da da az olmamıştı o zaman..
1970-80 arasında, Başkan Nixon'ın, 'Watergate Skandalı' sonrasında istifa etmesi, Amerikan emperyalizminin Vietnam Savaşı'ndan yenik olarak çıkması; 1979 başında, Ortadoğu'daki en sadık adamları olan İran Şahı M. Rıza Pehlevi ve Şahlık rejiminin milyonluk dev gösteriler ve 100 bini geçen göstericilerin öldürülmesi sonunda çökmesi gibi, dünya çapında büyük sosyal buhranlar yüzünden, epeyce güç kaybına uğrayan Amerikan emperyalizmi, 1980'li yıllarda Amerika'da 8 yıl başkanlık yapan R. Reagan zamanında ABD emperyalizmi yeniden güçlenmişti, Ona, 'Bu başarıyı nasıl elde ettiniz?' sorduklarında eski bir sinema aktörü olan Reagan, 'Nasıl mı? Matbaalarda 100 milyarlarca yeşil kağıdı (doları) bastırdık.. Ne de olsa, 'Bunun karşılığı var mı- yok mu?' diye kimse sorgulayamıyordu.. Ve Amerikan gücünün de karşı konulamazlığını anlatmak için dünyaya bol miktarda Rambo filmleri ihraç ettik.. Bu yöntemle!..' demişti.. Ve o müthiş üçkağıtçılık temeli üzerindeki 'ekonomik sistem'in adına, 'Reaganomi' denilmişti..
Evet, Amerikan dolarının karşılığının olup olmadığı sorgulanamıyordu. Bugün de, 50 trilyon doları aşan dış borçlarının olduğu belirtilen Amerika'nın parası 'dolar' bütün dünyada temel değişim birimi..
İslami bir ekonomi / iktisat sistemi üzerine, evet, asırlarca, ulema ve müctehidler kitaplar yazmışlardı. Ama, bugün bu konu nasıl işlerlik kazanacak, tutarlı bir çözüm bulunamıyor..
Çünkü, İslam hukukunda geçerli olan 'altın, ve diğer sabit değerli değişim birimleri, hele de son yüzyıldır, yerini 'dolar'a bıraktı..
Geçen ay, İlim Yayma Cemiyeti'nin Eyüpsultan'daki merkezinde MÜSİAD'ın kurucularından ve eski başkanlarından Erol Yarar Bey'in konferansını dinlemiştim..
Erbakan Hoca'nın 1989'larda, 'Biz iktidara geldiğimiz gün, vereceğimiz ilk emir faizlerin toptan kaldırıldığı'na dair olacaktır..' dediğini nakletti. Ama, 'iktidara gelince, bu işlerin söylemekle olmayacağı anlaşıldı' demişti..
İran'daki uygulamada da, İslam İnkılabı'ndan 4 sene kadar sonra, 1983'lerde de, İslam İnkılabı'nın lideri Ruhullah Humeyni, 'Ribâ'nın / faizin toptan kaldırıldığı ve bir daha faize dönülmeyeceği'ne dair, Kur'an-ı Kerîm'den ilgili ayetleri de hatırlatan bir 'şer'i hüküm' yayınlamıştı.. Sadece, banka harcamalarına katılım payı olarak, mevduat ve kredi işlemlerinde önce yüzde 6 nispetinde bir vergi alınıyordu. Ama bu miktar da, kısa süre sonra, yüzde 10, 20, ve 30 ve yukarısına çıktı.. Evet, 'Riba/ faiz' kaldırılmıştı, ama, halk kitlelerine göre, sadece isim değişmişti..
Bunları şunun için anlatıyorum..
Bu durum, bugünün dünyasının temel problemlerinden birisidir. Hele de Müslümanlar için.. Ve gerçek manada bir İslam Birliği kurulamadıkça da, Müslüman toplumların zenginlerinin çoğunun paraları da emperyalist dünyanın kan damarlarındaki deveranını sürdürecektir..
Ama, nice kapitalist ve sosyalist vs. sistemler de hâkim oldukları sosyal bünyelere sağlıklı bir sistem kuramadılar.. Ancak onlar bize örnek de oluşturamazlar, mazeret de..
Kaynak: Bu nasıl bir dünya? Hikâyesi zor.. - SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL