Bir şehrin belediye başkanı demeye bile dilimin varmadığı bir derebeyinin /bir feodal zorba'nın ilkelliği, barbarlığı üzerine konuşmak bile elem verici..
TC vatandaşı olmayan, amma, ikamet izni olan yabancılar, harcadıkları suyun metreküpüne, yerli halkın ödediği meblağın 10 katını da aşan bir şekilde, 2,5 dolar alınması kararından sonra; şimdi de, kanûnî açıdan o statüde olanların Belediye'de yapılacak nikâh işlemleri için 100 bin lira ödemeleri kararı alınmış.. Bu kişinin bütün bir şehir adına diyerek dayattığı karar, 'Cumhûr İttifakı' üyelerinin karşı oylarına rağmen, 'Millet İttifakı' denilen grubun oylarıyla kabul edilmiş..
Söz konusu derebeyi özentili kişi, bırakalım, insanî ve vicdanî ölçüleri, kendisini mevcud kanunlarla bile bağlı hissetmediğini açıkça haykırıyor. 'Bu kararlarımızdan yabancılar rahatsız olurmuş. Olsunlar varsın. Bu misafirlikleri çok uzun oldu artık.' diyor.
Bu kadar gaddarca bir kararı alanların vicdanlarına ve insanlık anlayışlarına, 'Yuff olsun!'
Gerçi, Adâlet Bakanı Abdulhamîd Gül Bey, bu karara, yaptığı açıklamayla kesin bir dille karşı çıktı, ama, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Bey'den henüz yaptırım etkili bir itiraz gelmedi. Halbuki, bu konuda hemen uygulayabileceği kanûnî salâhiyetleri var elinde. Bu kişinin daha önceki açıklamaları üzerine, hakkında 'nefret ve ayrımcılık yaptığı' suçlamasıyla soruşturma açılmıştı ve neticesi uykuda olan o dosyada herhalde.
Ama, 'Bir hükûmet kararı olmalı...' diye düşünülüyorsa ve Bakan'lar, bu gibi konulara Tayyib Bey'in görüşünü almadan karar vermekten çekiniyorlarsa; o zaman, Tayyib Bey'in de bu konuya âcilen müdahale etmesi; ve Müslüman halkımızın vicdanını yaralayan ve ülkenin şeref ve haysiyetine leke vuran bu uygulama teşebbüsüne kesin bir 'Dur!' demesi gerekiyor. İş artık o raddeye gelmiştir.
Konu, sadece bir şehirle sınırlı kalmayıp, -başka insanlara yardımcı olmak ne kelime- bir de bütün milleti utandırıcı bir 'ulusal egoizm' dalgasının bütün ülkeye yayılmaya zemin hazırlayacak ve halkın dar gelirli olanlarını tahrik etmek isteyen parti ve grupların ekmeğine yağ sürecek noktaya varırsa; tedbir almakta çok geç kalınmış olacaktır. Konu artık bir şehrin meselesi olmaktan çıkmıştır.
Bu derebeyinin önceki açıklamalarına, 30 Temmuz 2021 tarihli ve 'O Belediye Başkanı hemen azledilmeli.' başlıklı yazımda değinip şöyle demiştim:
'(...) Böylece, Batı Avrupa ülkelerinde Türkiyeli 5 milyonu aşkın insana da aynı şekilde ve hattâ daha da zâlimce davranılmasına da yol açılacak ve onlara, 'Gidin ülkenize, bakın orada, yabancılara su bile on misli pahalı veriliyormuş. Biz ise, size ne imkânlar sağlıyoruz.' denilecektir.. (Almanya'da 30 yıl öncelerde, duvarlara, 'Türken Raus!-Türkler defolsun!' yazıları yazıldığını ve çocuklara da, 'Benim babam sizin yüzünüzden işsiz.' gibi laflar söylettirildiğini unutmayalım.) Bu açıdan diyorum ki, bu gaddarca sözü söyleyen Belediye Başkanı'nın vicdanlı hemşehrileri, 'insan' olanın en tabiî haklarından habersiz, o, aşağılık, ırkçı kişiyi protesto etmek için onun evinin önünde toplanmalı, günlerce- haftalarca ve ısrarla, istifaya davet etmelidir. Çünkü, bir şehrin Belediye Başkanı, teorik olarak, o şehrin vicdanını da temsil etmektedir. (...)'
Evet, aynen böyle demiştim, 115 gün öncelerde.
O kişi, daha sonra, kendisinden yardım isteyen bir kadına, bir sokak çocuğu ağzıyla, çirkin tedaîleri/ çağrışımları olan bir şekilde karşılık verince, partisi kendisini disiplin kuruluna sevk etti, ama, onun sonucu da henüz etkili bir şekilde ortaya konulmadı.
Ve bu kişi, bir Ortaçağ Derebeyi gibi gittikçe sınır tanımaz şekilde, yeni ilkellikler icâd etmenin peşinde olduğunu hissettiriyor ve, bütün bir halkın ve ülkenin insanlık haysiyeti ve şerefi üzerine cife sıçratıyor. Yarınlarda ekmek ve diğer temel ihtiyaç maddelerine de benzer fiyatlar ilân ederse, kimse şaşırmasın. Soruşturmalarla geçiştirilecek bir konu değil bu.
O halde, Hükûmet, o kişi ve avanesinin aldığı kararlarına karşı derhal mukabil kararını vermeli ve ona, -varsa- hakkını araması için, mahkeme kapılarında yıllarca koşturmasının yolu gösterilmelidir.
Tekrar edelim, hele de, ekonomik bir buhranla karşılaşınca, müsebbibi ve suçlusu olarak, hemen dinî, ırkî, kavmî vs. azlık unsurları göstermekle maruf olan Avrupa toplumları da, kendi ülkelerinde bulunan 5 milyonu aşkın insanlarımıza, bu ülkedeki ve bizi bütün dünya nazarında ilkel ve bayağı ve de barbar gösterecek bu gibi bir uygulamayı örnek göstererek işçilerimize ve ailelerine yol göstermeye kalkışmayacaklar ve asırlarca ve hele de Birinci ve İkinci Dünya Savaşıdöneminde özellikle Almanya'da Yahudilere uygulanan pogrom'ların/ holocaust'ların benzeri uygulamalar tekrarlanmayacak mıdır?
Ve dahası, Ege Denizi'ndeki kaçak göçmenlerin botlarını delerek batırmaya çalışan Yunan güçlerinin yaptıkları gayri-insanîlikten geride kalmayan bu uygulamayı sık sık eleştiren bizler, onlardan daha temiz olmayan bir duruma düşmeyecek miyiz? Ve, bu uygulama, her şeyden de önce bizim Müslümanlığımız ve hattâ en yüce değerimiz olan inancımız üzerine bir soru işareti kondurmayacak mıdır?
Kaynak / Star Gazetesi