Fransız mütefekkirlerinden Voltaire 250 sene öncelerde, 'Biz hepimiz savaş meydanlarında zaferler kazanır, barış antlaşmaları imzalar, hükûmetler devirir, hükûmetler kurarız.. Ama, sarayların lüks salonlarında, şen-kahkahalar atarak ve önümüze gelenleri yiyip içerek.. ' diyordu, özetle..
Nicelerimiz de bugün, Voltaire'den 250 sene sonralarda aynı durumda değil mi?
Şahsen, kişi veya grupların, veya siyaset sahnesinde olanların eleştirilmesinin faydasına inanırım. Çünkü, eleştirilerin bir kısmı, sırf muhalefet olsun diye veya bir kısmı, konuya vukûfiyet sahibi olunmadan ve kulaktan kapma iddialarla da yapılabilse de, bilgiye dayalı ve samimî niyetle yapılanlar da vardır ve bir eleştiriyi mahiyetine bakmadan, toptan reddetmek, bir takım iddiaları kısmen veya toptan kabul etmek kadar yanlıştır. Yoksa, hepimiz, konuşmaya gelince ,mangalda kül bırakmayız.
Yani, her durumda, belli bir hak ölçüsüne samimiyetle bağlı olarak sahih bilgi sahibi olmak cehdi asıldır. Ama, sadece samimîyet de yetmez ve, elimize 'altın' yerine, 'altın suyu'na batırılıp yaldızlanmış bakır paralar tutuşturulduğunu görürüz.
Ki, bunun nice örneklerini hele de son asırlardaki tarihimizde çoook gördük.
Geçen gün, -şimdi hayatta olmayan- eski bir siyasetçi ve ihtilalci şahsın eski bir videosunu gönderdi, arkadaşlar..
Bu kişi, karıştığı askerî darbe ile nice uluslararası entrikalara âlet olmuş olsa da, nice acılardan sonra ,yürek yangısıyla konuşuyor ve, 'İttihad- Terakki Fırkası, iktidara geldiğinde, 1908'de, Arnavutluk Osmanlı'nındır.. Rûmeli Osmanlı'nındır.. Sınırlarımız Adriyatik Denizi'ndedir. Selanik, Manastır, Kosova, Niş hep bizim elimizdedir.. Kezâ, Libya ve Çad bizim sınırlarımız içindedir.. Afrika'nın ortasına , Ekvator çizgisine dayanmaktadır, sınırımız.. Öte yandan, Arabistan, Suriye- Irak, Yemen ve Hind Okyanusu'na kadar geniiiş bir coğrafya'da hükümfermâ idik.. 10 sene sonra, hepsi gitmiştir.. Anadolu da işgale uğramıştır ve Anadolu da tehlikededir..
İttihad-Terakki liderleri.. Enver Paşa, Tal'ât Paşa, Cemâl Paşa var.. Birçokları bunları çok beğenirler.. Efendim, çok vatanseverdiler, dürüst adamlardı, doğru adamlardı, bilmem ne değillerdi.. Enver Paşa için, 'Bakınız, gitti Türkistan'a gitti, orada şehit oldu..' derler.
Evet ama, koca Osmanlı Devleti'ni yıktıktan sonra neye yarar..
Onlar, komitacıydılar.. Komitacılıkla devlet adamlığı farklı şeylerdir. Bize akıllı, ileriyi gören devlet adamı lâzım.. Milletini tanıyan, tarihini bilen, kudretli devlet adamı lâzım..' diyordu.
Evet, bu sözleri söyleyen de, ilginçtir, komitacılık yöntemlerine başvurarak bir askerî darbeye karışmıştı ama, kısa zaman sonra, bir kısım darbeci arkadaşları tarafından tasfiye edilmişti..
Bazı gerçekleri ondan sonra, görmeye başlamıştı demek ki.. Ama, kendisi de , ömrünün sonuna kadar, İttihad-Terakki'nin A takımından bile olmayan ve B veya C takımından ve de Enver Paşa'nın tercih ettiği Almanya emperyalizmine karşı, İngiliz emperyalizmine bağlanan birisinin gölgesine sığınarak siyaset yapmıştı.
Burada, yeri gelmişken, İttihad ve Terakkî'yle ilgili olarak, R. W. Seton-Watson isimli ing. yazarın (The Rise of Nationality in The Balkans, 1917) isimli kitabında '...hareketin asıl beyinleri Yahudi ya da 'Müslüman gözüken Yahudiler' (Dönme'ler) idi.
Selânik'in zengin dönmelerinden ve Yahudiler de, Viyana, Budapeşte, Berlin ve hattâ belki de Paris ve Londra'nın beynelmilel sermayedârlarından/ büyük kapitalistlerinden mâli yardım görmekte idiler.' şeklindeki tespitlerini aktaralım.
Bunları niye mi aktarıyorum?
Şimdilerde bir moda.. Liberal ve hattâ hiçbir otoriteyi kabul etmeyen /nihilist, sadece kendi kafalarındaki dünyaya göre bir hayat düzeni tutturarak, ideal bir dünya hayatı adına bir ütopya arkasından giden yeni nesiller var..
Halbuki öyle bir dünya olmayacak, veya olsa bile, emperyal güçler onları kendi hallerine bırakmayacaklar..
Şimdilerde, bir moda..
'Libya'da ne işimiz var? Somali'de ne işimiz var.. Suriye'de, Irak'ta, da , Kafkaslar'da, Gazze'de Afganistan'da, Bosna'da, Ukrayna'da ne işimiz var..
Bu ülke neyimize yetmiyor?'
Güzel, yaldızlı cümleler değil mi..
Ama, bu iddialarını bir de şöyle düşünseler..
Oralarda güçlü olunmadığı takdirde, emperyal güçler dünyanın öte tarafından gelip oralarda kendi güçlerine göre bir dünya düzeni daha kurmak isteyeceklerdir..
Daha iki hafta önce, medyada üzerinde pek durulmayan şekliyle Amerikan Başkanı Biden, Amerika'yı ziyaret eden Siyonist İsrail rejiminin C.Başkanı karşısında diz çökerek, 'İsrail o zaman kurulmasaydı bile, onu biz bugün icât ederdik..' dememiş miydi?
Zayıf olduğunuz takdirde, o emperyal güçler, haklı olup olmadıklarına bakmadan, bütün Müslüman coğrafyalarına da aç kurtlar gibi saldırıp aynı tuzaklara başvurmayacaklar mıdır ve hattâ Müslüman halkları birbirlerine kırdırmak için çalışmayacak mıdır?
Kendi halkının, inanç değerlerine bağlı ve ancak o şartla insanca yaşanılabileceğinin idrakinde olanların yolunu kesmeye çalışmayalım bari..
Unutmayalım ki, Hak, maddî açıdan da kuvvete dayanmadığı zaman batıl durumuna düşmüş gibi gösterilir; batıl da güçlü olduğu zaman kendisini dünyaya hak olarak sunmak imkânının elde eder.
Kaynak / Star Gazetesi