Dün Almanya, denilebilir ki, son 40-50 yılın, sonuçlarının önceden öngörülmesi en çetin seçimlerinden birine gitti.
Ama, Almanya'nın anlaşılabilmesi için, en azından, 500 yıl öncelerdeki Martin Luther öncülüğünde ortaya çıkan Protestanlık / Evangelizm cereyanı ile Katolik Kilisesi arasındaki kanlı 'mezhep savaşları'nın ve Napolyon'un bu ülkeyi çiğneyip taa Moskova'ya kadar gittiği 1810'ların; (Demir Prens diye anılan) Kont Otto von Bismarck'ın 150 yıl öncelerde kurduğu Alman İmparatorluğu'nun Avrupa'nın en büyük gücü haline gelişinin; ama, Birinci Dünya Savaşı'nın ağır yenilgisi sonunda, Adolf Hitler'in ortaya çıkmasını gerektiren sosyal şartların ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında da ağır bir yenilginin korkunç neticelerinin, hele de 1945 sonrasının da bilinmesi gerekir. Ama, o uzun bir konu..
Bu tarihî noktalara bu kadarca değindikten sonra..
Birincisinde olduğu gibi- 'İkinci Dünya Savaşı'nda da Almanya'nın ağır şekilde yenilip, Adolf Hitler ve hanımı Eva'nın 8/9 Mayıs 1945 gecesi intihar etmesi ve başkent Berlin'in o gün Sovyet Rusya Ordusunun eline düşmesi elbette çok büyük tarihî hadiselerdi.
İki ayrı parçaya bölünen bir Almanya vardı artık..:
Sovyet Rusya'nın kuklası olan komünist kadrolarca yönetilen (ve Demokratik) diye anılan Doğu Almanya Devleti, ve onun tam karşı kutbunda, kapitalist bir dünya görüşüne göre yeniden şekillendirilmeye çalışılan Batı (Federal) Almanya..
Resmî adıyla, DDR (Demokratisch Deutschland Republik) denilen komünist Doğu Almanya, direkt Sovyet Rusya kontrolü altında olan alman komünistlerce idare ediliyordu; Batı Almanya ise, Amerika, İngiltere ve Fransa güçlerinin kontrolünde; kapitalist yöntemleri takip eden Almanlarca..
Bir de Berlin Meselesi vardı.. Berlin şehri, Doğu Almanya'da kalmıştı.. Ama, Doğu ve Batı Berlin diye ikiye bölünmüştü.
Ne var ki, Berlin, iki ayrı devletin ortak sınırında değildi, Doğu Almanya sınırlarının içinde ve Batı Almanya sınırlarından 250-300 km. uzakta, Doğu'da kalmış ve Batı Berlin de, komünist Doğu Almanya tarafından kuşatılmıştı.. Batı Berlin'in açlıktan kırılmaması için, savaş sonrasında Amerika tarafından bir hava köprüsü ile uzuuun yıllar ayakta tutulduğu biliniyor.
Amerika ve kapitalist emperyalizm dünyası, Batı Almanya'yı, 'samanla beslenen, deri-kemik bir inek halinde tutmaktansa; iyi beslenip semirtilen ve bol süt veren bir inek' durumuna getirmeyi planlamışlardı. Böylece, Doğu Almanya'daki komünist rejime karşı, kapitalist Batı Almanya, güçlü bir propaganda silâhı olarak kullanılabilecekti..
Nitekim öyle de oldu..
Conrad Adenauer liderliğindeki Almanya ve Alman sanayii ve ekonomisini kaldıran sihirli değnek sahibi diye anılan Ludwig Erhard'ın programları sonunda, Almanya, dışarıdan milyonlarca yabancı işçi almak zorunda kalmıştı.. Bu, sanayi ve ekonomide 'Alman Harikası' diye anılmayı hak eden bir durumdu. (Hatırlayalım, Türkiye'den de ilk işçi kafileleri, Almanya'ya doğru 1961'de yola çıkmaya başlamışlardı.. Ki, bugün, 82 milyon nüfuslu Almanya'da sadece Türkiye kökenli 4 milyona bir kitleyi barındırıyor. Diğer ülkelerden insanlarla Almanya kökenli olmayanların yüzde 10'u, yani 8 milyonu bulduğu tahmin edilmektedir. )
Doğu Berlin'den dikenli telleri keserek Batı Berlin'e kaçışların önünü alamayan Doğu Almanya ise, Berlin'in Doğu'su ile Batı'sı arasında 1961'de bir duvar örmüştü.. Amerikan Başkanı J.F. Kennedy'nin, o duvarın örülmesinden kısa süre sonra Batı Berlin'e yaptığı resmî ziyaretteki dev mitingde, 'İch bin ein Berliner..'/ Ben bir Berlin'liyim..' demesi, Berlin halkı için büyük destekti..
1970'lerde Batı Berlin Belediye Başkanı iken, SPD (Sosyal Demokrat Parti)'den Batı Almanya şansölyeliğine seçilen Willy Brandt rüzgârı vardı. Ama, Brandt, 1974'e gelindiğinde, Batı (Federal) Almanya Başbakanlık binasına, Doğu Almanya İstihbarat Teşkilatı'nın çok güçlü şekilde sızdığı anlaşılınca, istifa etmek zorunda kaldı.. Yerine, yine kendi partisinden Helmuth Schmidt başbakanlığa geldi. 1982'de ise, (CDP- Christian Demokratik Partei) Hristiyan Demokrat Parti'nin kazandığı seçimlerden sonra Helmut Kohl başbakan oldu.
Helmut Kohl dönemi, Alman ekonomisinin zirve yaptığı ve diplomatik gücünün de çok etkili olduğu bir dönemdi ve her şeyden önce de, bir savaş sonunda bölünen Almanya, Kohl döneminin ekonomik ve diplomatik gücüyle, tek kurşun atmadan, Federal Almanya'ya bünyesi içinde eriyip bütünleşivermişti. (Bu durumda, elbette, son demlerini yaşamakta olan Sovyet Rusya'nın başındaki Mihail Gorbaçov'un bulunmasının da büyük rolü vardı. Çünkü, Sovyet Rusya, daha önce, Doğu Almanya'da, 1953 Ayaklanması'nı; 1956'daki İmre Nagi liderliğindeki Macaristan Ayaklanması'nı; 1967-68'de, Alexander Dubçek liderliğindeki Çekoslovakya Ayaklanması'nı; 1970'deki Polonya Ayaklanması'nı en sert ve kanlı şekilde bastırmıştı..)
Helmut Kohl bu kadar başarılı olduğu halde, 16 senelik bir iktidardan sonra, 1998'de tekrar girdiği 5'nci dönem seçiminden, bazılarınca sosyal bıkkınlıkla izah edilebilecek şekilde yenik çıktı ve SPD'den Gerhard Schreuder şansölye oldu. Kohl ise, yerine eski Doğu Almanya vatandaşı olan Angela Merkel'i getirmişti. Schreuder 2005 seçiminden yenik çıkınca, Başbakan olan Merkel, 16 senedir iktidardaydı. Ama, o, iki sene kadar önce, artık istifa edeceğini açıklamıştı.
Dün yapılan seçimlerle, 16 yıldır bir sembol haline gelen ve güçlü bir yönetici olarak kabul edilen Angela Merkel'den sonra, Almanya yeni bir yöneticilere hazırlanıyor..
Kaynak / Star Gazetesi