SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL - ‘YER DEHŞETLE SARSILDIĞINDA VE YERYÜZÜ AĞIRLIKLARINI DIŞARI VURDUĞUNDA..

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL - ‘YER DEHŞETLE SARSILDIĞINDA VE YERYÜZÜ AĞIRLIKLARINI DIŞARI VURDUĞUNDA..

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL - ‘YER DEHŞETLE SARSILDIĞINDA VE YERYÜZÜ AĞIRLIKLARINI DIŞARI VURDUĞUNDA..


Üzerinize afiyet, bir-kaç gündür mevsim rahatsızlığı olan griple uğraşıyordum ki, 6 Şubat sabahı saat 07.00 civarında sabah namazı için kalktığımda, ‘Bir de haberlere bakayım.. ‘ diye tv.’yi açtım. İlk haber, Osmaniye’yi şiddetli bir depremin vurduğuna dairdi..  Ama, uluslararası deprem ölçeği olan Richter Ölçeği’ne göre 7,7 şiddeti, bayağı tedirgin etmişti. Çünkü, Anadolu ve çevresinde bu derece yüksek dereceli bir deprem duymamıştım..

Nitekim, Türkiye’nin ‘uluslararası kamuoyu’na, ‘4 dereceli bir duyuru’ yaptığını daha o saatte öğrenince, konunun vahametini daha bir anladım. Çünkü, ‘4 dereceli duyuru’, bütün dünyaya, tek başına mukabele edilemiyecek kadar büyük bir ‘büyük bir tabiî felâket ile karşılaşıldığı’nın duyurusu olduğunu biliyordum.

Ve yine o ilk saatlerde de, 17-18 ilçeye, Tayyib Bey tarafından yine Vali olarak gönderildiği anlaşıldı. Çünkü, ânında karar alınmasını gerektirecek durumlar olabilirdi. (Meselâ, Samsun Valisi Maraş’ın Elbistan ilçesine yine Vali yetkileriyle gönderilmişti.)

İlk deprem bile o kadar büyük idi, (7,7) ölçeğiyle.. Ama, 8-9 saat sonra ikinci (7,6) ölçeğinde deprem meydana gelmesi dünyada örneği olmayan bir durummuş.. Ve amma o da oldu..

Bu geniiş alandaki bir çok şehirlerarası ve otoyol ayarındaki bazı yollar  ve  bazı havaalanları bile bozuldu..

 ‘Zelzele’ye dair ilk bilgilerim, çocukluğumuzda köy hocasının ezberlettiği, ‘Zilzâl Sûresi’nde anlatılan son derece etkileyicisözlü  tasvirler’den ibaretti. ’Bismillahirrahmanirrahîm.. Yer dehşetle sarsıldıkça sarsıldığı, yeryüzü ağırlıklarını dışarıya çıkardığı ve insanın, ‘Buna ne oluyor? dediği zaman..  İşte, o gün yer, Rabbinin  ona vahyetmesiyle kendi haberlerini anlatır..(…)’

1950’li yılların başında, yani, gazete-radyo filân’ın olmadığı çocukluk yıllarımda, köylü kadınları -ki, rahmetli anam da onlardan birisiydi,- gramofon plaklarını dinleyip,  neresi olduğunu bile bilmedikleri ve ‘Ezirgân’ diye telâffuz ettikleri bir şehrin acıları için gözyaşı dökerlerdi. Sonra öğrenirdik ki, 27 Aralık 1939’da, bütün Erzincan şehir nüfusunun yüzde 60’ını teşkil eden 33 bin insanın vefat ettiği; 7,9 şiddetindeki deprem’le ilgiliydi o yanık ağıtlar..

Daha sonra bir çok depremlerin ya içinde oldum, ya yazılıp çizilenlerden acı şeyler öğrendim.. Ağustos-1966’da, Muş’un Varto ilçesinde büyük bir deprem olmuş ve nüfusun neredeyse yarısı (2500 kişi) vefat etmişti.. O zaman Sağlık Bakanlığı elemanı olarak, hemen, bir grup arkadaşla  Diyarbekir’den Varto’ya gönderilmiştik.

1970-Mart Soğuğu’nda neredeyse bütün Gediz’in yıkıldığı felâket..

Afganistan ve İran’da olduğum sırada büyük sosyal depremlerle olduğu gibi, büyük -jeolojik- depremlerle de karşılaştım.

Şimdi önce bir konuya açıklık getirelim..

Biz müslümanlar ‘takdir-i ilâhî’ye elbette ki kesinlikle inanırız.  Ancaak, müslüman halklar, karşılaştıkları musîbetler karşısında, kendilerinde veya toplumlarında, ‘bir takım olumsuzluklar ve haramlar oluşu sebebiyle mi karşılaştık, bu musîbetlerle?’ diye kendilerini bir ‘nefs muhasebesi’ne  de çekerler. Bu, ‘başkalarında kusur aramadan önce, kendi yanlışlarını görmek erdemi’nden de kaynaklanır.

Dimezler miydi nâsihler, bu halka,

‘Fesâd’u fitneyi Subhân götürmez..’

(Nasihat edenler, bu halka; bunca fesâd ve fitneyi Allah’u Teâlâ karşılıksız bırakmaz.. demiyorlar mıydı?)

Ancak bazıları, hele insan psikolojinin inceliklerinden habersiz bazı kimseler, bütün tabiat hadiselerine, sadece insanların ve hattâ yalnızca Müslümanların sevabı ve günahı üzerinden bakarlar. Halbuki, yağmur, kar, sel, fırtına, kasırga, tayfun,  veya güneş ve ay tutulması gibi hadiselerin, bir de Allah’ın koyduğu kanunlara, sunnetullah’a göre şekillenmesi vardır. Yoksa, her şeyi, sadece bazı azgınlıklarla izah etmeye kalkışırsak,  o zaman, ‘niçin filanca azgın ve sapkın  toplumların başına bunlar niye gelmiyor?’ gibi sorular karşısında cevapsız kalırız.. 

Amerika’yı her yıl vuran tayfunlar, kasırgalar, Akdeniz’de niye olmuyor ? diyebilir miyiz? Bu durum, Asırlardır devam edegelen bir tabiî hadisedir. Bunu bazı toplumların sırf ahlâkî durumlarına bağlayabilir miyiz?

Bir örnek olarak, ‘1999-Marmara Depremi’nin uzantısı, İstanbul’daki bir semtte de bir hayli tahribâta yol açtığı zaman, -şimdi hayatta olmayan bir yazar -, hemen, ‘Zâten, orada ahlâksızlık son zamanlarda  çok artmıştı..’ diye yazmıştı!!  Bu, bir yanlıştı. Bu gibi keyfî değerlendirmeler, ateist ve diğer laik kesimlerin, ‘adl-i ilâhî’ hakkında şübheler üretmelerine yardımcı olur.

Bu son depremde de, ilk gün elbette biraz sıkıntılar yaşandığı anlaşılıyor. Bu tabiîdir de.. Yardım ve  sağlık ekiplerinde 60 bin yerli ve 5-6 bin kadar da yabancı bölgede.. Ama, içerde bile bir takım fitneciler bu durumu çarpıtmaya çalışıyorlar..  İçerdeki alçaklardan birileri de, bir tv. kanalarında depremlerin, sadece Endonezya’dan, Afganistan, Pakistan, İran ve Türkiye’ye kadar  coğrafyalarda  olduğunu iddia ederek, bu depremleri, ‘Siyasal İslâm Depremi’ diye nitelemiş..

Bu alçak kişi, Japonya’nın devamlı ve en büyük deprem ülkelerinden birisi olduğunu  göstermek istememiş ; ahmaklaştırmak istediği izleyicilerine.. Bu aşağılık kişinin, ‘1967’lerde Çin başkenti Pekin’de meydana gelen  bir depremde 750 bin kişinin öldüğünden haberi yoktu..’ Kezâ, 250 yıl öncelerde, Portekiz başkenti  Lizbon Depremi’nde de 250 bin insanın öldüğünden de habersizdi..

Ama, İran medyası ne yapıyor?

İnkılab Muhafızları Ordusu’nun yarı-resmî sözcüsü durumunda olan ‘tabnak’ isimli haber sitesinde , Türkiye’nin bütün dünyaya yaptığı  ‘4. derece duyuru’su bile,  ‘Avrupa’dan yardım istedi’ diye verilmişti, 6 Şubat günü.. Bu çarpıtmadır ve ayıptır.. ‘Türkiye Hoy Depremi’ne yardım etmiş miydi?’ diye bir ‘okuyucu yorumu’ adı altında yayınlanabiliyor, ‘İlham Aliyev’den yardım isteyin..’ diye  adres veriliyordu.. (Van’ın 100 km doğusundaki)  Hoy’da meydana gelen deprem’de kayıpların sayısı 100 civarında  olduğu için dünyaya ‘4. derece bir duyuru’ yapılmamıştı.

Bu saldırgan ifadeler ‘okuyucu yorumu’ diye geçiştirilemez..

????? ?? ????????? ???? ? ?????? ??????? ?? ? ???? ????? ???? ???? ? ??? ???? ? ???? ???? ??? ??? ??? ??????? ????? ???? ???? ?????? ?????? ???? ...???? ?? ?????? ???. ???? ????? ?? ?? ??? ? ???? 

(Ki, ben burada geçen çirkin ithamları ve iftiraları tercüme etmiyorum, utanmadan ve sahiblenerek tercüme edecek olan varsa, buyursun.)

44 sene öncelerde bu günlerde bütün dünyaya, ‘Şiîlik- Sunnîlik yok, sadece İslâmî Vahdet!’ denilerek inkılâb yapıldığı günlerden bugüne ne ‘büyük’(?!) mesafeler kat’edilmiş..

Fransa’nın ünlü karikatür dergisi ‘Charlie Hebdo’da, dün çizilen karikatür ise, az biraz İslamî hassasiyeti olan herkesi biraz olsun düşündürürdü. 

Yıkılmış şehirler.. binalar yerle bir olmuş..

Yukarıda, ‘Türkiye’de DEPREM’ deniliyordu.

Altta ise, "Même pas besoin d'envoyer de chars!" (Tank göndermeye bile gerek yok..) yazısı.. 

Ve bu satırların yazıldığı sırada, dün akşam açıklanan resmî can kaybı rakamları 5600 civarında idi.. Yaralıların mikdarı 20 bini buluyor.. Yıkılan binalar ise, 15 bini buluyor.. Adıyaman, Maraş, Kilis, Anteb, Antakya, Osmaniye, Malatya, Urfa, Diyarbekir, Adana ve El-Aziz gibi şehirlerde ve  Türkiye mesâhâsının, yüzölçümünün  7’de 1’i kadar, yani 110 bin km.karelik kocamaan bir alandaki  şehirlerin birçoğunda tam bir yıkım yaşandı..  Bu rakamlara, Suriye’de de 2000’i aşkın can kaybını da ekleyelim, çünkü o acılar da hepimizindir. 

Yıkıntıların bütünüyle kaldırılmasından önce, kesin kayıp rakamlarının açıklanamayacağı ve hattâ şimdiki rakamları katlayacağı, bölgedeki gözlemcilerin kanaatleri..

Star

Kaynak: ‘Yer dehşetle sarsıldığında ve yeryüzü ağırlıklarını dışarı vurduğunda..’ - SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL