Bir söz vardır, 'Yangını, en iy söndüren, yangının bizzat kendisidir..' diye. Çünkü, yanacak bir şey kalmayınca yangın söner!.
Vicdanı olan herkesi derinden sarsan ve üzen ve 10 günü aşkın zamandır devam eden son yangınlar henüz de söndürülebilmiş değil.. Yağmurlar gecikirse, daha da devam edecek gibi..
Hatay'dan Adana, Osmaniye, Mersin Antalya, Muğla, Denizli, Aydın, Isparta'ya kadar uzanan şerit boyunca on binlerce dönümlük ormanlar ve içindeki tabiî hayatın canlıları ile, tarım arazileri, meyve bahçeleri, fukaranın kenar mahalle evleri, büyük ve küçük baş hayvanlar da telef oldu.
Ukrayna, İspanya, Kazakistan, Rusya, İran ve Azerbaycan'dan yardım için helikopter ve amfibik (göl veya denize inip su alabilen) uçaklar, ekipleriyle de yardıma koştular.. (Böyleyken, denizden su almak için alçalan uçağı engellemeye çalışan sürat teknesi sahibi bir hayvanın çabasına ne demeli?)
Ortada bir hıyanetin olup olmadığını şu merhalede tartışmanın bir manası yok hattâ tehlikeli de.. Çünkü, gerçek olsa bile, birkaç şeytan kulunun yaptığı hıyanetler olsa bile, onlar bahane edilerek, hatta hiç ilgisi olmayan çevre ve kimseler bile birbirine düşman hale bile getirilebilir.
Ama, onlardan daha da tehlikeli olan, dünya yansa kılı kıpırdamayan ve, sağda solda-gelişi güzel ateş yakan ve hatta sigara izmaritini bile söndürmeden, 'Bir şey olmaz' diyerek, sağa-sola, gelişi-güzel fırlatan düşüncesiz kimselerin varlığıdır. Hele de ormanlara gidip, oralarda eğlenmek adına içki tazakkum eden bazı kimselerin içki şişelerini oralarda terk edip, kızgın güneşte kuru otları ateşlemekteki etkilerini düşünemeyenlerin haytalıkları..
Bunlara bir de, çam ağaçlarındaki kozalakların alevler içinde, yüksek hararetle kızıp, 100 metre kadar uzaklara fırlamasını ve oralarda pimi çekilmiş el bombaları gibi patlamasını ekleyelim, tablo daha bir anlaşılır.
Evet, bu zamana kadar Türkiye'de yaşanmamış en büyük orman yangını..
İnşaallah, büyük kitleler olanlardan ders çıkarırlar.
Amma, birleri var ki, onlar hâlâ, karalamayı siyaset zannediyorlar..
6-7 Ağustos gecesi, HT.'deki bir programda, malûm bir siyasî parti liderinin başta orman yangınları olmak üzere, pek çok konudaki görüşlerini uzuun uzuun dinledim.. Orman yangınları konusunda, kanun veya yönetmelikler çok güzel tedbirler yazılmış imiş, bu felâket o tedbirlerle halledilebilirmiş..
Bu kadar sığ bir bakış açısı..
Tamam, yangın yönetmelikleri olabilir ve hatta yangın eğitimleri de verilebilir. Ama, alevler bir kez kontrol edilemez boyutlara vardı mı, o yönetmeliklerin bir işe yaramayacağını, iki sene önce Avusturalya'da aylarca süren; keza, Amerika'da, California eyaletinde, kasabaları bile yutması engellenemeyen yangınlar göstermedi mi?
Bu kişinin 3-5 dakikada bir tekrarladığı söz ise, 'ülkenin iyi idare edilmediği..' lafı.. Hitler'in Goebels'i gibi..
Kendileri iktidara gelselermiş, her şey güllük-gülistanlık olurmuş.. Kendisi, çeyrek yüzyıl devlet idaresinde, yüksek sorumluluklarda bulunmuş birisi olarak, devlet idaresinin ne demek olduğunubilirmiş..
Bu kişinin Genel Md.lük yaptığı dönemde, nasıl bir yöneticilik sergilediğine dair örneklerin sık sık hatırlatılmasını, bazen 'fakir' bile gereksiz görmüştür.. Ama, anlaşılıyor ki, bu kişi, o uygulamalarının canlı şahitlerinin azaldığını düşünerek, o dönemi kitlelere kendisinin 'altın çağ'ı olarak sunacak kadar bir pişkinlik içinde..
'Siyasetçidir, iddia sahibi olmalı elbette..' der geçersiniz.. Ama, T. Hava Kurumu'nun hangi ideolojik taifeler için bir 'arpalık' halinde getirildiği bilinmiyormuş gibi, bu kişi, o kurumu bir de Cumhuriyet'in en güzel kurumlarından birisi olarak göstermez mi.. Ama, Erdoğan , bu kurumun içinde bulunduğu malî sıkıntılardan kurtarılmasına yardım etmiyormuş, çünkü, 'Cumhuriyetin değerleriyle hesaplaşma peşindeymiş..
Bu siyasetçi kişi, bu arada, konuşmasının başka bir bölümünde, Suriye'deki savaştan kaçıp gelen 3,5 milyon insanın oralara nasıl geri gönderileceğine, onlara geldikleri ülkede evler yapılacağı ve işyerleri açılacağına dair, öylesine laflar ediyordu ki, evlere şenlik.. Aklı-fikri, 100 yıl öncesine kadar aynı vatanın insanları olanları buralardan kovmak, ateşin içine itmek..
Yabancı düşmanlığı yapmıyormuş; gitsinler, ileride bu ülkeye turist olarak gelebilirlermiş!!.
Bu kişi, bu arada, insanların kılık-kıyafet ve inancına asla müdahale edilmeyeceğine dair şirinlik muskası yazmayı da devam ettiriyor ki, insanın gözleri yaşarıyor. İlk genel başkanlarının çizgisinden milim bile sapmadığını sık sık tekrarlayan bu kişiye inananlar varsa, keyifleri bilir.
Bu kişi, Amerikan Başkanı Biden'ın Türkiye Başkanı Erdoğan'la Brüksel'deki ikili görüşmelerine değiniyor ve 'Orada onunla ne konuştu?' diyor.. Ama, bu kişinin asıl kabul edemediği konu, o görüşmede Erdoğan'ın tercümanının bile, Dışişleri'nin resmî tercümanı olmaması!. Asıl takılmak istediği, Erdoğan'ın tercümanı olan ve İslâmî tesettüre kâmilen riayet eden tercüman kız.. Bu tercihle, Erdoğan'ın, 'aslında Cumhuriyet'in değerleriyle hesaplaşmak derdinde olduğunu dile getirmeye çalışıyor.
Denilir ki, 'Yani' isimli bir Rum varmış.. Meyhane arkadaşları ona, 'Bak, aramızda bir fark yok, ismini değiştirelim, 'Kâni' yapalım da hiç fark kalmasın..' demişler..
O da, 'Kırk yıllık Yani'den Kâni! Olur mu yâni?' diye karşılık vermiş..
Kaynak / Star Gazetesi