Önce, düşündürücü bir gelişmeye değinmek gerekiyor.
12 Eylûl 1980 Darbecileri de, hesaba çekilmeye başlanmışlardı, ama yargılamalar sırasında hüküm kesinleşmeden, o darbeci 'maşa-paşa'lar hayattan çekilmişlerdi.
'Maşa-paşa' sözümü ağır bulanlar olabilir, ama 12 Eylûl 1980 Askerî Darbesi'nin gerçekleştiği müjdesini, zamanın Amerikan Başkanı Jimmy Carter'a sevinçle, 'Bizim çocuklar başardı!' diye verenin, o zamanki NATO Başkomutanı (Amerikalı) General Alexander Haig olduğunu hatırlayabiliriz. Evet, 'maşa-paşa'lar bir daha başarmışlardı, tıpkı 27 Mayıs 1960'da olduğu gibi...
Hatırlayalım, 28 Şubat 1997 Askerî Zorbalığı'nın baş sorumlularından olup, birkaç ay önce ölen ve ölümünden sonra 'Mason cemiyet ve locaları'nın üzüntü mesajlarını yayınladıkları ve 27 Mayıs Darbesigünlerinde de 'yüzbaşı' rütbesiyle rol aldığını iftiharla anlatan eski bir Genelkurmay Başkanı, Meclis'in 'Askerî Darbeleri Araştırma Komisyonu'na verdiği ifadede, '27 Mayıs'ın yapılmasının kanûnî bir dayanağı sizce var mıydı?' sorusuna, 'Ezân'ın arabça okunmasına izin verilmesi bile, o darbenin meşruiyyeti için, tek başına yeterdi...'demişti.
Evet, işte o, kendi kendilerini millete tebelleş olmaya hak sahibi görüp, 28 Şubat 1997 Askerî Darbesi'ni tezgâhlayan, firavun özentisi içinde olan ve, 'firavunlukları' nın, 'bin yıl daha devam edeceğini' iddia eden generallerden 13'ünün haklarında verilen, 'müebbed /ömür boyu ağır hapis cezalarının kesinleşip hapse atılmaları'ndan sonra, dün de, o cezaların gereği olarak, rütbeleri söküldü, 'ER' statüsüne indirildiler. Yani, bundan sonra artık, o eski rütbelerinin 'hakk-ı mukteseb'leri / kazanılmış hakları olarak kendilerine ödenen bütün emekli maaşları ve ödemelerle, lojman, makam aracı, şoför, koruma vs. gibi diğer özlük hakları ve hizmet imkânları kesildi.
Bu bir intikam alış değil, bundan sonra milletin silâhıyla milleti esir almaya ve ülkeyi işgal etmeye kalkışacak olanlar bir 'millî irade muhtırası' mahiyetinde ve ibret dersi olacak bir uygulamadır.
Ve bu uygulamanın başlatılış tarihine de dikkat: 11 Eylûl 2021... Yani, 12 Eylûl'ün 41. Yıl dönümü'nün 1 gün öncesi... Gecikmeli de olsa, hayırlı bir gelişme... Artık, zorbalıklar, yapanın yanında kâr olarak kalmayacaktır, inşaallah...
Evet, bugün, 12 Eylûl Askerî Darbesi'nin 41. Yıldönümü...
Bizim neslimizin ensesinde, neredeyse her 10 yılda bir tekrarlanan askerî darbe zorbalıklarından birisi...
27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylûl 1980...
Hepsi de, milleti 'a.türkçülük' denilen bir resmî ideoloji adına, bir sürü gibi gütmek ve o resmî ideolojinin bir 'kurşun askerler kışlası'na tıkmak için yapılmış darbelerdi ve millete nelere mal olduğunu o zorba 'maşa-paşa'lar değil, millet yaşamıştı.
Bunların hepsi de, '1923 ruhu' dedikleri bir tarih başlangıcına dayandıklarını iddia ediyorlardı. İktidardan uzaklaştırdıkları kişi ve kadrolar, iddia ettikleri o ruha ve resmî ideolojiye karşı değillerdi. Sadece, onların, 'resmî ideoloji'yi istenilen derece uygulamadıklarına duyulan hınç idi, onları 'darbe üstüne darbe' yapmaya sevk eden...
Ve 12 Eylûl 1980 öncesinde yıllarca, halkın çocukları, birbirlerini, 'sağ-sol' diye kutuplaşıp öldürüyorlardı. Ve bütün bu öldürmeler, Sıkıyönetim olduğu halde, önlenemiyordu... Çünkü, önlenmemesi gerekiyordu; plânlanan darbenin 'sosyo-psikolojik' şartlarının arzulanan şekilde oluşması için.. Nitekim, yıllarca devam eden o öldürmeler, 12 Eylûl 80 Darbesi olunca hemen kesilivermişti.. Bunun içindir ki, S. Demirel, sonraki yıllarda, Darbe'nin lideri General Kenan Evren'e, 'Sen askerin başındaydın, Sıkıyönetim yetki ve imkânlarıyla donatılmıştın, Antalya'da Tapu Müdürü müydün? Niye o zaman durdurmadın anarşiyi?' diyecekti...
Ama, en ilgincini herhalde, o zamanlar, 2. Ordu Komutanı olan Bedreddin Demirel isimli bir Orgeneral ifade etmiş ve, 'Aslında, 9 Temmuz 1979 günü müdahale yapacaktık. Ama, darbenin halk tarafından kabulü ve ordu ile halkın karşı karşıya gelmemesi için, ortamın müsaid hale getirilmesine karar verildi ve 12 Eylûl 1980'e bırakıldı..' demişti özetle, hâtırâtında.. O 15 aylık erteleme esnasında ise, ülkede '5 binden fazla genç insan' daha birbirini öldürmüş ve halk kitlelerinden niceleri de, 'Ordu nerede yahu? Ne güne bekliyor?' diyecek bir çaresizlik girdabına çekilmişlerdi.
Evet, bu oyunlar 15 Temmuz 2016'daki darbe hıyaneti sırasında da tekrarlanmak istendi, ama geçmiş darbelerin bütün acılarını yaşamış bir millet ve o millete liderlik yapan bir Başkan olarak Erdoğan, kesin kararlı bir tavırla, o hıyaneti bastırılmış; 'Ordu göreve...' pankartı açan laik çevrelerin iştahları kursaklarında kalmıştı.
NOT: 10 Eylûl günlü yazımızda, 11 Eylûl 2001 Saldırıları'nın, gerçekte, komünizmin yenilgiye uğramasından sonra rakipsiz kalan kapitalist emperyalizm için yeni bir 'Soğuk Savaş' cebhesi açmak ihtiyacından kaynaklandığına ve o 'Soğuk Savaş'ın da İslâm'a ve Müslümanlara karşı, 'İslamofobia/ İslâm Korkusu' entrikasıyla tezgâhlanmış olabileceğini belirtmiştik.
USA Başkanı Biden, 11 Eylûl 2001 Saldırıları'nın 20. Yıldönümünde, dün, o saldırının en büyük haksızlıklarına maruz kalanların Müslümanlar olduğunu, -hangi niyetle söylemiş olurla olsun- itiraf etmek zorunda kaldı.
USA emperyalizminin entrikaları bitmese bile, Müslümanlara çiçek uzatmak ihtiyacı hissetmesini dikkatlice takip etmeliyiz.
Kaynak / Star Gazetesi