RIDVAN KAYA - BASİRETSİZLİKTEN ÖTE BİR DURUM - 08 Nisan 2024 Pazartesi

RIDVAN KAYA - BASİRETSİZLİKTEN ÖTE BİR DURUM - 08 Nisan 2024 Pazartesi

RIDVAN KAYA - BASİRETSİZLİKTEN ÖTE BİR DURUM - 08 Nisan 2024 Pazartesi


İsrail ile ticaretin kesilmesi talebiyle 6 Nisan Cumartesi günü Beyoğlu İstiklal Caddesinde bir grubun yaptığı eylem sonrasında gözaltına alınmalarıyla başlayan tartışma İslami camianın kolay manipüle edilebildiğini bir kere daha olanca açıklığıyla ortaya koydu. Gazze hadisesinin ivme kazandırdığı öfke atmosferi “başörtülü bacımıza ters kelepçe” duygusallığıyla birleşince önünü arkasını hesap etmeden yoğun bir tepki sağanağının boşalmasına sebep oldu. Gazze’de aylardır devam eden vahşete ve tüm tepkilere rağmen İsrail ile ticareti sonlandırmadığı için iktidara yönelik kızgınlığa 28 Şubat çağrışımı yapan görüntülerin de eklenmesiyle ortaya çıkan tablo kimi çevreler için kaçırılmayacak bir fırsat sunmaktaydı ve nitekim gayet etkin bir şekilde değerlendirdiler.

Hadisenin sunuluş biçimi, meydana geldiği andan itibaren ortaya konan tepkiler, düşmanlaştırılanlar ve sahiplenilenler bir bütün olarak ele alındığında gelişmelerin etkili bir manipülasyon boyutu içerdiğini görmezden gelmek mümkün değil. Farklı çevrelerin, ideolojik manada birbirilerine yakın durmayan, hatta karşıt bazı kesimlerin ortak bir tavır sergileyerek iktidara yönelik etkili bir yıpratma kampanyasına giriştikleri görüldü.

İktidar karşısında konumlanmış çevreler açısından yaşananlar hiçbir şüpheye, tartışmaya yer bırakmayacak açıklıktaydı: İsrail ile ticaretin kesilmesini talep eden gençlere iktidarın polisi acımasızca saldırmış ve bu şekilde işbirlikçiliğini kanıtlamıştı. Bu durumda yapılması gereken şey bu gençlerin yanında durmak ve iktidarı lanetlemekti. Ve bilumum muhalif unsurlar zembereğinden boşanırcasına teşhir etme, kınama, mahkum etme faaliyetine giriştiler. İrancısından Fethullahçısına, CHP’lisinden Milli Görüşçüsüne, solcusundan ‘bağımsız İslamcı’sına kadar pek çok çevre bu yıpratma kampanyasında yerini aldı.

Kampanya o kadar yoğundu ki İslami camia içinde dahi ciddi bir kafa karışıklığına sebep oldu. Kirli hedefler peşindeki çevrelerin söylemlerine çok fazla prim verildi. İslam’a ve Ümmete bugüne kadar asla dost olmamış zihniyetin adeta peşinde sürüklenildi ve sonuç itibariyle Gazze dayanışmasına büyük zarar verdirilmiş oldu. Doğrudan Siyonistleri ve hamilerini hedef alması gereken oklar akıl almaz biçimde içeriye yöneltildi ve iç cephe açılmış oldu. Şu tablonun en çok Siyonistleri memnun ettiğini anlamayacak kadar körleşmenin alemi var mı?

Bu hadiseye ilişkin olarak pek çok yanlış art arda gelmiştir.

→ Öncelikle Siyonist çete ile ticari ilişkilerin sürdürülmesini büyük bir kirlilik ve utanç olarak gördüğümüzün altını çizelim. İktidar bu tutumu nedeniyle eleştiriyi, kınanmayı hak etmektedir. Nitekim bu tepkimizi bizler de sürekli biçimde dillendirmeye devam ediyoruz. Bununla birlikte Türkiye’nin Gazze sürecine ilişkin yapıp ettiği onca şeyi görmezden gelip konuyu sadece İsrail ile ticari ilişkilerin sürdürülmesine indirgemenin adil olmadığını da hatırlatalım. Hele hele “Katil Erdoğan”, işbirlikçi AKP” söylemlerinin sadece gayrı adil değil, gayrı ahlaki bir tutum olduğunu da vurgulayalım.

→ Ne enteresandır ki Hamas’ı terör örgütü ilan eden CHP bile İsrail ile ticari ilişkilerin sürdürülmesi üzerinden adeta sörf yapmaktadır. Daha enteresanı ise son hadisede mağduru oynayanlar hiçbir art niyet aramaksızın, gayet sevecen bir tarzda CHP’nin desteğini kabullenmektedirler. Birileri protestocuların gözaltına alınma biçimini eleştiri sadedinde kısa bir süre önce gözaltına alınan Feyza Altun adlı küfürperestin fotoğrafını yayınlarken, bu CHP’li avukata CHP’lilerin nasıl arka çıktığını unutmuş görünmektedir.       

→ Gazze hadisesini, Filistin davasına sahip çıkma sorumluluğunu İsrail ile ticareti protestoya indirgeyen yaklaşım tarzı eğer dar görüşlülükten kaynaklanmıyorsa tam manasıyla kötü niyetli bir tutumun yansımasıdır. Siyonist çeteyi, ABD’yi, doğrudan soykırıma destek veren Batılı güçleri bir kenara bırakıp Türkiye’yi hedefe koyan, dolayısıyla Türkiye’de güçlü bir zemine oturan Gazze dayanışmasını küçültmeye, parçalamaya matuf bir yaklaşımdır.

→ İstiklal Caddesindeki hadisede ön planda olan grup ideolojik kimliği itibariyle karışık, yapı itibariyle de kirli arkaplana sahip bir oluşumdur. Garip olan şu ki dile getirdikleri talepten yola çıkarak İslami camia içinde kimi şahıslar, çevreler dahi bu oluşumun bu meşkuk, karanlık kompozisyonunu görmezden gelmişlerdir. Bazı üyelerinin başörtülü olması grubun kimliği ve yapısındaki karmaşayı adeta örtmüştür. Oysa geldiğimiz yer itibariyle tek başına başörtüsünün artık bir tezkiye referansı olmaya yetmediği anlaşılmış olmalıdır. Başörtüsü taktığı halde ırkçı faşist, sosyalist, PKK savunucusu, hatta cinsi sapkınlığa onay veren tipler bulmak mümkün hale gelmiştir.

→ Mesela bahsi geçen oluşum içinde ön planda yer alan bir ismin mensup olduğu örgüt doğrudan Suriye’de PKK ile birlikte ABD’ye hizmet eden bir yapıdır. İsrail ile ticaretin sürdürülmesini soykırıma ortaklık olarak niteleyen bu insanların Suriye’de çalınan, gasp edilen çocuklarımızın, tecavüze uğrayan bacılarımızın, katledilen on binlerce insanımızın katilleriyle bir olmakta herhangi bir mahzur görmemeleri ilginç değil midir? Mihraç Ural adlı katilin işbirlikçisi isimler ile bile yan yana gelmekten çekinmeyen, ortak politikalar belirleyen bu insanlar sırf başörtülü oldukları için bizden mi sayılıyorlar?

→ Bu hadisede İrancı-Esedçi tayfanın nasıl bir kampanya yürüttüğüne de dikkat etmek gerekir. Bu tayfa kara propagandada mahir, örtme, gizleme, saptırma işlerinde, kısaca takiyyecilikte uzmandır. Suriye’de mücahitlere verdiği destekten ötürü Erdoğan’a derin bir kin besleyen bu tayfanın karalama-yıpratma çabasından bir an bile geri durmadığı açıktır.

Sonuç olarak bunca tecrübeden, yaşadığımız onca acı hadiseler zincirinden sonra ideolojik-siyasal tartışma zemininde yoğun gündem teşkil eden hadiseler karşısında kimin ne yaptığı, neyi hedeflediği hususunda uyanık olmak, basiretli davranmak zorunda olduğumuzu hatırlatmakta yarar görüyoruz. Doğru söz, haklı talep ancak doğru ve haklı zeminde doğru insanlarla seslendirildiğinde anlam ifade eder. Kimliği, kompozisyonu, çizgisi karışık oluşumlarla hakka, hakikate değil, ancak fitneye hizmet edilir.

Kaynak: Basiretsizlikten öte bir durum - RIDVAN KAYA