MUSTAFA ÖZCAN - KUDÜS'TE HIRİSTİYAN-YAHUDİ İLİŞKİLERİNİN TARİHİ - 07 Ağustos 2023 Pazartesi

MUSTAFA ÖZCAN - KUDÜS'TE HIRİSTİYAN-YAHUDİ İLİŞKİLERİNİN TARİHİ - 07 Ağustos 2023 Pazartesi

MUSTAFA ÖZCAN - KUDÜS'TE HIRİSTİYAN-YAHUDİ İLİŞKİLERİNİN TARİHİ - 07 Ağustos 2023 Pazartesi


Kudüs’te Yahudileri temsil eden toplumsal katmanlar arasında; din ile din dışılık veya din ile laiklik arasında çekişme yaşanırken öbür yandan da dinler ve mezhepler kendi aralarında itişiyorlar.  Elbette Müslümanlarla Yahudiler arasındaki kavga diaspora dönüşünde Müslümanların yaşadıkları bölgeye göz dikme,  sarkma ve yayılma çabalarıyla birlikte ayyuka çıkmış, tavan yapmıştır. Devlet kurma aşamasında bu çekişme savaşlara dönüşmüştür.  Savaşlarda İsrail sadece Filistinlilerin yurtlarını değil aynı zamanda bütün Müslümanların kutsalları olarak saydıkları Mescid-i Aksa’yı da istila etmiştir. Böylece mücadele mücerret toprak mücadelesi boyutundan dini mekanların kontrolü boyutuna taşmıştır. İsrail final çözüm olarak bir oldubitti ile birlikte Haremi Şerif alanını topraklarına katmak istiyor.  

 Dini kavga bu boyutta kalmıyor. Bazen Hıristiyan mezhepleri de bu şehirdeki Hıristiyan mirasını bölüşemiyorlar. Mehd, Kıyamet Kilisesi gibi miraslar mezhepler arasında sorun teşkil ediyor.  İlgili kiliseler üzerinde hak ve iddia sahibi olmayan Müslümanlar bazen bu çekişen mezhepler arasında hakem rolü oynuyor.

 1850 yılında Katolikler ve Ortodokslar arasında Beytül-lahim’deki Kutlu Doğum Kilisesi (Mehd Kilisesi) ve Kutsal Kabir (Kamame) Kilisesi üzerindeki hak sahibi kimin olacağına dair tartışma Osmanlı Devletinin 1852 yılında Katolikler lehine karar vermesiyle çatışmaya dönüşmüştür. Kırım Savaşı’na neden olan bu tartışma sonucunda Kırım Savaşı’nda yenilen Rusya kutsal topraklarda etkinliğini yitirmiştir. Avrupalı devletler Kudüs’te etkin olmuştur. Avrupa devletleri Rusya-Osmanlı çatışmasından yararlanarak Kudüs’te Rus etkinliğini sona erdirmiştir.

 Bu kadim tartışmalar günümüzde yeniden güncellenmiştir.  Ortodokslar arasında nüfuz savaşı devam ederken Rusya Hazreti İsa’nın manevi mirası üzerine Batılı ülkelerle de çekişmektedir. Kısaca kavga çok eksenli ve boyutludur.

Son sıralarda bir de yerel Hıristiyanlarla Yahudiler ve Siyonistler arasında kavga yeniden alevlenmiştir. Ortaçağda Haçlılara karşı Yahudilerle Müslümanlar ittifak halindedir. Bu ittifakın sembollerinden birisi de Salahaddin Eyyübi’nin doktoru ve ünlü Yahudi fakih ve ilahiyatçı Musa Bin Meymun ya da kısaltılmış adıyla Maimonides’dir.

Zamanla Yahudiler saf değiştirmişler ve Hıristiyanların müttefiki haline gelmişlerdir. Bunun tarihçesi son döneme tekabül etmektedir.  Batıllar Yahudi sorunundan kurtulmak için onu doğu sorunu içine katmak, hapsetmek istemişlerdir. Böylece büyük ölçüde Yahudi meselesinden kurtulurken aynı zamanda Doğu’da ileri bir karakol ve işlevsel ve yardımcı bir millet elde etmişlerdir. Bugün İsrail büyük ölçüde batıya bağımlıdır. Silah açısından kendi göbeğini kesme aşamasına gelse de siyasi olarak hala Batı’ya bağımlıdır. İsrail mi Batı’ya, Batı mı İsrail’e bağımlıdır sorusuna cevap verenlerden Muhammed Haseneyn Heykel’in cevabı İsrail’in batı’ya bağımlı olduğu yönünde olmuştur. Son sıralarda Batı ile İsrail arasında makas açılmaktadır.

Sofronyus – Maimonides kavgası

Hicri 15 tarihinde  Kudüs’teki Ortodoks Rum Patriği Sofronyus Hazreti Ömer’i çağırdığında ona bir tek şartla şehri teslim edeceklerini söyler. Bu şart şehre Yahudilerin sokulmaması ve girişlerine izin verilmemesidir.  Bunun üzerine bir düzenleme yapılır ve Hıristiyanlara bu şartı da ihtiva eden bir emanname verilir, yazılır.  Bu emannameden itibaren Yahudilerin Kudüs’e girişleri İslam idaresi boyunca da yasaklanmıştır.  Bu yasak İslam ordularının Haçlılarla karşı karşıya gelmelerine yani Salahaddin Eyyübi’nin Kudüs’ü ele geçirmesine kadar sürer.  Sonra Salahaddin Eyyübi manasız hale gelen bu yasağı kaldırır. Haçlı savaşlarıyla birlikte düşmanlık skalasında Hıristiyanlar en öne geçmişlerdir.

  Daha sonra Yahudi bilgini Maimonides’in yasakları devreye girer. İkinci Musa olarak anılan Maimonides Yahudilerin çağlar üstü en büyük fakihidir.  En büyük otoritedir. Rambam olarak da anılan Haham Musa Bin Meymun 12’inci yüzyılda Endülüs, Mısır ve Filistin’de yaşamıştır. Delaletü’l Hairin kitabını Arapça olarak kaleme almış ve Müslüman kelamcılardan da etkilenmiştir.  Onlarla da polemikleri olmuştur.  Düzceli Muhammed Zahid el Kevseri Maimonides’in bir risalesini tahkik etmiştir.  Musa Bin Meymun Yahudi fıkhiyatına dair kitaplarında ve eserlerinde Hıristiyanları tekfir etmiş ve Hıristiyanlığı putperest bir din saymıştır. İsrail yurdunda Hıristiyanlığa göre ibadete müsaade edilmemesini istemiştir.  İslam literatüründe ehli kitap statüsüyle hareket eden Müslümanlar Hıristiyan ve Yahudiliğe karşı kapsayıcı davranmıştır.  Maimonides ise hilafına hareket etmiştir.

 Yahudilere göre Nuhiler ehli kitap mesabesinde ve statüsündedir.  Lakin Maimonides bu hususta Hıristiyanlara karşı katı davranmıştır. Yahudiler arasında kurtuluşçu teoloji geliştikçe Maimonides’in mirasını sahip çıkma anlayışı da artmaktadır.  Onun külliyatından etkilenen kimi Yahudiler bazı kiliseleri ateşe vermekte ve Hıristiyanlara da tazyikte bulunmaktadır. Hıristiyan din adamlarını yani papazları aşağıladıkları oranda aynı zamanda Hıristiyan kabirlerini tahrip etmekte ve kiliselerine zarar vermektedir.   Musa Bin Meymun’un fetvaları Yahudi fanatiklere yol göstermekte ve yön vermektedir. Kimi Yahudi fanatikler Hayfa’daki Stella Maris (Mar İlyas) Katolik Manastırı’nın altında Elyasa peygamberin naşının olduğunu iddia ederek, bu alana baskınlar düzenlemektedir. Bu da Mescid-i Aksa ile birlikte fanatiklerin kimi Hıristiyan kutsallarını da hedef aldıklarını göstermektedir.

 Bununla birlikte İkinci Vatikan Konsili toplantılarına (1962-1965) Yahudileri de dahil eden ve onlara kurtuluştan pay veren Vatikan suspus bir haldedir.

 Fıkıh ve hukuk alanında Yahudiler Müslümanlara daha yakın görünmektedir. Ruhi ve manevi alan ve hayatta, merhamet ve şefkatte ise Hıristiyanlar Müslümanlara daha yakın bulunmaktadır.  Nitekim Kudüs’ü Hazreti Ömer ve arkadaşlarına teslim eden Patrik Sofronyus’un Müslümanları kendisine Bizans ve Yahudilerden daha yakın gördüğüne kuşku duyulamaz. Necaşi örneğine yakın bir örnek sergilemiştir.

Kaynak: Kudüs'te Hıristiyan-Yahudi ilişkilerinin tarihi