MUSTAFA ARMAĞAN - YUNANİSTAN AYASOFYA’NIN AÇILMASINDAN RAHATSIZMIŞ

MUSTAFA ARMAĞAN - YUNANİSTAN AYASOFYA’NIN AÇILMASINDAN RAHATSIZMIŞ

MUSTAFA ARMAĞAN - YUNANİSTAN AYASOFYA’NIN AÇILMASINDAN RAHATSIZMIŞ


Yunanistan basını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sırrını çözmüş nihayet. Sır ne miymiş? Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nin 86 yıl sonra yeniden ibadete açıldığı 24 Temmuz 2020 tarihi meğerse Lozan Barış Antlaşması’nın 97. yıldönümüne denk getirilmiş imiş!

- Ee, ne var bunda demeyin lütfen, Yunanistan Ayasofya’nın müze yapılmasını, hatta mümkünse kilise yapılıp Yunan Patrikhanesine bırakılmasını isteyecek kadar küstahlaşır zaman zaman.

Unutmayın ki, 2014 yılında TRT Ayasofya’da bir sahur programı çekince nasıl da ayaklanıp konsoloslarını sahur vakti Ayasofya’yı teftişe yollamışlardı. O kadar hayatî bir meseleydi.

Olması gereken 2020 yılında yaşandı ve Erdoğan, Büyük İskender gibi kılıçla “Gordiyon düğümü”nü kesiverdi.

Ayasofya iki buçuk yıldır cami elhamdülillah.

Cami olmasına cami ama bunu bir türlü hazmedemeyenler hem içeriden, hem de dışarıdan iflas etmiş hazım cihazlarını çalıştırmakla meşgul.

Baylar, öyle veya böyle hukuksuzluk bitti. Bir vakfın nasıl kullanılması gerektiğine dair son söz söylendi.

Vâkıf’ın, yani vakfı kuranın tayin ettiği gaye haricinde bir gayeye tahsis edilemezdi bir vakıf. Bu en basit bir hukuk kaidesidir ki yürürlükteki Medeni Kanun da bunu âmirdir zaten.

Lakin hazımsızlık bitmiyor. 

Bakın, Greek City Times adlı Yunan gazetesinde çıkan haberde ne deniliyormuş:

“(Erdoğan) Önce Fatih’in türbesini ziyaret etti ve ardından kendisi Kur’an’dan Fetih adlı sureyi okuyarak namaza başladı. Aslında 24 Temmuz tarihi tesadüfen seçilmedi. 24 Temmuz 1923, Lozan Antlaşması’nın yıldönümü.”

Haber, “Erdoğan, ülkesinin gücünü yeniden teyit etmek ve günümüz Türkiye’sinin sınırlarını yeniden şekillendirmek niyetinde” sözüyle bitiyormuş.

Biz de zaten onu diyorduk ey Yunan basını, günaydın!

Ayasofya’nın açılması bir başlangıç, son değil. 

Lozan’a denk düşürülmesi de manidar bir mesajdı, onu aldınız sonunda.

Sonuç: Ayasofya Camii’nin ibadete açılması, Türkiye’nin gövdesinin asırlık deli gömleğinden sıyrılmaya başladığının işaret fişeğiydi. Arkası Kızılelma ile geliyor. 

Yalnız bir tuhaflığa dikkat çekmek istiyorum:

Yunanlar Ayasofya’nın müze olarak kalması için mücadele ederken CHP zihniyeti de aynı gayretteydi.

Tuhaftı hakikaten.

Lakin Yunanlar da Lozan’a sahip çıkıyor, deldirmeyiz diyor, CHP zihniyeti de. 

Bu daha tuhaf değil mi?

Yunanların Lozan sevdası ile CHP’ninki nasıl örtüşür?

Bir antlaşma Yunanlar için iyi ise bizim için nasıl iyi olabilir?

Lozan bizim için “zafer” ise Yunanlar için “hezimet” olması gerekmiyor mu?

İyi de Lozan Barış Antlaşması Yunanlar için “hezimet” ise ona dört elle sarılmalarının manası nedir? Önce yenilenlerin onun değiştirilmesini talep etmesi gerekmez miydi?

“Aman Lozan delinmesin” demek bu antlaşmadan çıkarı olanların söyleyebileceği bir cümledir.

100 yıllık tecrübede görüldü ki, Lozan’ın birçok maddesi lehimize değil. 

Bunu görmek için sadece ismini 1940’ların başında Yunan Kralına atfen “Ege Denizi” yaptığımız Adalar Denizi’ndeki vaziyete bakmak yeterli.

Yok karasuları, yok 12 mil, yok FIR hattı… 

Neredeyse kuzey Kıbrıs’a çıkmamış olsak -ki Lozan’ı deldiğimiz için askerimiz orada- 1923 Lozan ve 1947 Paris antlaşmaları yüzünden Akdeniz’de bir Yunan suruyla çepeçevre kuşatılmış vaziyetteyiz. 

Libya ile yaptığımız münhasır ekonomik bölge anlaşması sayesinde bir parça nefes alabildik.

Bunun arkası gelecek inşallah. 

Lakin Ayasofya önemliydi. Rahmetli Necip Fazıl Ayasofya’nın açılmasının büyük oyunu bozacağını meşhur MTTB konferansında şöyle dile getirmişti:

“Gençler! Bugün mü yarın mı bilemem. Fakat Ayasofya açılacak. Hem de öylesine açılacak ki, (…) bu millete iyilik etmiş sanılan kötülerle, kötülük etmiş sanılan iyilerin gizli dosyaları da onun mahzenlerinde ele geçirilecek.”

“Gizli dosyalar”dan biri de Lozan’la mı ilgiliydi?