Hatırlayın:
2016 yılında, 100 yıl sonra bir zaferimizi hatırlamıştık nihayet. Kutul Amare gibi pürüzsüz bir zafer unutturulabildiyse kim bilir tarihimizde daha neler hasır altı edilmişti sorusu ister istemez akıllara düşmüştü o yıl. Haklıydılar böyle düşünmekte elbette. Çünkü el yenilgisini unutuyordu, biz zaferimizi. Ve bizde buna “tarih” diyorlar çelebi.
Geçen ay (17 Kasım 2022) Habertürk gazetesi yazarı Murat Bardakçı Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde bulduğu 2 Kasım 1922 tarihli bir belgeyi paylaşarak aşağıdaki başlığı atmıştı:
“Tam yüz sene boyunca gizli kalmış bir belge: Mustafa Kemal Paşa’nın, Sultan Vahideddin’in İstanbul’dan ayrılmaya teşebbüsü hâlinde linç edilmesi için verdiği yazılı emir!”
Belgeye bakılırsa Mustafa Kemal Paşa, Ankara’dan İstanbul’daki Refet (Bele) Paşa’ya gönderdiği emirde “Vahideddin’in yabancı memleketlere firar için hazırlıklarda bulunduğu haber alınmıştır. Gerçekleşmesi halinde ahali vasıtasıyla linç uygulanması gerekir” diyordu.
Bu durumda birilerinin Sakallı Nureddin Paşa’yı “linçsever” diye ceffelkalem mahkûm etmeleri mantıksız, çünkü o da emri -burada olduğu gibi- yukarıdan alıyordu.
Tarih perisi böyle böyle duvağını açıyor işte. Yaşlanıyor ama ne yapalım ki çok özgür ve demokratik bir ülkede tarih tartışıyoruz ya! “Cıss” sesleri hâlâ gök kubbemizde sere serpe çınlamakta.
Tarihi özgürleşmemiş bir ülkenin zihnen ve kimlik olarak özgürleşmesini kimse beklemesin. Biz de bitmez tükenmez Sultan Vahdettin tartışmasına bugün pek dikkat edilmemiş iki pencere açacağız.
Tarih bildiklerimizden ibaret değildir diyeceksiniz okuyunca. Bilmediklerimizdir.
ABD eski başkanlarından Harry S. Truman vecize döktürmüş resmen:
“Dünyada unuttuğumuz geçmiş dışında yeni bir şey yoktur.”
Bakalım mı o pencerelerden, manzarası nasılmış…
Vahdettin’in İngilizlere
yazdığı mektup farklıydı
Kaynaklarımızda geçen bir mektup var. Güya Halife Vahidüddin (1 Kasım’dan beri Sultan değildi, dolayısıyla Sultan sıfatıyla terk etmedi payitahtı, bu kuyruklu yalanı bir kere daha düzeltelim) İngiliz Yüksek Komiseri General Harrington’a bir mektup yazarak ondan sığınma istemiştir. Osmanlı arşivinde kopyası bulunmayan bu belgeyi Harrington hatıratında yayınlamıştır ilk kez (Tim Harrington Looks Back). İngiliz generalinin yayınladığı bu metni şöyledir (muhtemelen kendi yanında kalmıştı bir kopyası):
“İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere devlet-i fahimânesine ilticâ ve bir an evvel İstanbul’dan mahall-i âhara naklimi taleb ederim efendim.”
Bugünkü Türkçeyle söylersek, İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden itibar sahibi İngiltere devletine iltica ve bir an önce İstanbul’dan başka bir yere naklimi talep ederim efendim.”
Sultan Vahdettin’in gurbete çıktığında da yanında bulunan 150’liklerden Tarık Mümtaz Göztepe rahmetli Kadir Mısıroğlu’nun yayınladığı Osmanoğullarının Son Padişahı Vahideddin Gurbet Cehenneminde adlı kitabında (1968) çok şaşırtıcı bir tez ileri sürüyor. Bu mektubun, Vahidüddin tarafından yazılan bir aslı olduğunu, Generale o mektubu gönderdiğini ama İngilizlerin bir oyunuyla yukarıdaki metnin basına verildiğini belirtir Göztepe. Bize aktardığı asıl mektup ise şöyledir:
“Son vekâyi (olaylar) üzerine hürriyet ve hayatımı tehlikede görmekteyim. Osmanlı Saltanatı ve İslâm Hilafeti üzerindeki bi’l-irs ve istihkâk (soyumdan gelme ve bileğimizin hakkıyla kazanılmış) haiz bulunduğum meşru ve mukaddes haklarımı tamamıyla muhafaza etmek şartıyla hayatımın muhafazasını en çok Müslüman tebaaya malik bir devlet olan İngiltere’den bekliyorum.” (s. 16)
Dikkat edilirse buradaki tavır nettir ve yazarı bütün olumsuzluklara rağmen dik durmaktadır. İltica’dan bahsetmemekte ve ecdadından miras kalan saltanat ve yine Yavuz Sultan Selim tarafından kazanılmış olan Hilafet makamlarından vazgeçer bir edadan iz bulunmamaktadır.
Halka hitaben yayınladığı beyannamede Gen. Harrington’un kullandığı ifade daha da adice olup Ankara’nın ekmeğine yağ sürer cinstendir:
“Zat-ı Şahane mevcut durum sonucunda hürriyet ve hayatını tehlikede gördüğünden bütün İslamların halifesi sıfatıyla İngiliz himayesini ve ayni zamanda İstanbul’dan başka bir yere naklini talep etmiştir. Zat-ı Şahanenin arzusu ifa edilmiştir…”
Bu birinci pencereydi. Baktık, geçtik. Şimdi sıra ikinci pencerede.
Neden Malaya zırhlısı?
Yıllar önce bu hususa dikkat çekmekle yetinmiş ama elimde bir tutamak bulunmadığı için sadece tahminimi yazmıştım. Buna göre Sultan Vahdettin’i İstanbul’dan Malta adasına götüren İngiliz zırhlısı Malaya’nın Malay Müslümanlarının parasıyla satın alınan ve İngiliz donanmasına hediye edilen bir gemi olması bir tercih meselesine benzemekteydi. Çünkü İngiliz donanmasında yüzlerce savaş gemisi varken neden Malaya tercih edildi de diğerleri edilmedi? Sorum buydu.
Şimdi Tarık Mümtaz Göztepe’nin Vahideddin Gurbet Cehenneminde adlı hatıratında buna ışık tutacak bir bilgiye rast gelmiş bulunuyoruz. Göztepe şöyle yazıyor 16. sayfada:
“Siyasi ve askeri İngiliz yüksek makamları bu mühim seyahat hadisesini günlerden beri ayarlamış ve Malaya adaları Müslümanları tarafından İngiltere’ye hediye edilen “Malaya” saff-ı harp gemisi İslam âlemine bir cemile (güzellik) olsun diye bu seyahata tahsis edilmişti.”
Benim naçizane tahminim, bu tahsiste Sultan Vahdettin’in de bir pazarlık payı bulunduğu yönündedir.
Diyeceksiniz ki elinde belgen var mı? Yok. Yok ama görüyorsunuz ki belgeler arşivlere sığmayıp taşmakta. Günün birinde onun da belgesine ulaşırsak şaşırmayın sakın.