Yaşadığımız devir yerli ve millî savunma sektörümüzün şaha kalktığı tarihî günler olarak hatırlanacaktır gelecek nesiller tarafından. BAYRAKTAR, TUSAŞ, TOMTAŞ derken bir asır sonra da olsa Cumhuriyetin yerli ve millî savunma sanayiine kavuşması yolunda görkemli hamleler birbirini takip etmekte.
Peki bu her gün bir yenisine şahit olduğumuz ve her biri göğsümüzü kabartan hamleler bir günde mi başladı? Bu umut verici noktaya nasıl geldik? Fikir kimden çıkmış ve uygulamaya geçirilmişti?
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında ağır aksak da olsa atılan ama ne yazık ki sabotaj ve engellemeler yüzünden akim kalan cesurca adımların arkasından mevcut canlanmanın Türkiye’nin son 20 yıl zarfında kendine geliş süreciyle yakından bağlantılı olduğunu bilmek lazım.
Haddizatında uyanış Cumhuriyetin 50. yıldönümü olan 1973 yılında başlamış, ertesi yıl Kıbrıs barış harekâtı ve hemen sonrasında yaşadığımız silah ve ekonomik ambargolarıyla özümüze dönmekten başka çare kalmadığı ayan beyan ortaya çıkmıştır.
Kıbrıs’taki barış harekâtı, Cemil Meriç’in deyişiyle “Batı’nın deli gömleği”ni çıkarma yolundaki dönüm noktası çapında bir hamledir. Nitekim Attilâ İlhan şöyle yazmıştı:
“Kıbrıs harekâtı ülkenin 30 yıldır bağlı bulunduğu ‘sistem’in –ki bu, batılı, ‘beyaz’ ve emperyalist sistemdir- Türkiye’ye ilişkin gerçek tavrını ve tutumunu sergilemesine yol açmıştır. Ancak ‘sistem’in uygun gördüğü politikaları uygulayan bir Türkiye’yi kabul edebiliyorlardı. Ankara, ulusal çıkarları doğrultusunda harekete geçer geçmez, hem silah ambargosu bindirildi üzerine, hem ekonomik ambargo.” (Batı’nın ‘Deli Gömleği’, Karacan: 1981, s. 6)
Yavru Vatan’da barış harekâtı devam ederken sıcağı sıcağına bir yorumda bu gerçek şöyle dile getirilmişti:
“Kıbrıs başarısı orduya güvenin yanında, kendi ekonomik imkânlarımıza dayanan, dışarıya mümkün olduğu kadar az bağlı milli bir harp sanayiine sahip olmamız gereğini de ortaya koydu.” (Ahmet Kılıçbay, Devir, 12 Ağustos 1974, s. 32.)
Velhasıl 1974 millî harp sanayiimiz açısından uyanış yılıdır. Batı, Batı diye diye kendimizi batırdığımızın çıplak fotoğrafının çekildiği yıldır daha doğrusu.
İşte savunma sanayiimizin kalbinde TUSAŞ (Türk Uçak Sanayii AŞ.) bir yıl önce bir meşale gibi yanmaya başlayacak ve içinde bulunduğumuz günlerde o meşale her gün yerli bir ürünü, bir gün helikopter, diğer bir gün F-16’ların yerini alacağı iddiasıyla yola çıkan KAAN gibi nefes kesici hamlelerle bir milletin uyanışını tablolaştıracaktır.
Şimdi menfur terör saldırısıyla gündeme gelen TUSAŞ’ımızın az bilinen kuruluş hikâyesine beraberce bakalım. (Kaynak: Devir, 7 Mayıs 1973, s. 8-9.)
“Kendi uçağını kendin yap”
Kıbrıs Barış Harekâtı’na 14 ay vardır.
Türkiye Cumhuriyeti 50. kuruluş yıldönümüne yaklaşırken bir yandan Boğaziçi Köprüsü inşa ediliyor, diğer yandan “kendi uçağını kendin yap” kampanyası düzenleniyordu (bu sloganla ‘kendin pişir, kendin ye’ diye alay edenleri de tarih yazacak). Bu arada TUSAŞ’ın kuruluş kanunu TBMM’dedir. Geçici komisyon tempolu bir çalışmayla tasarıyı genel kurula sevk etmiş olup yakında görüşülüp kanunlaşacaktır. Nitekim 28 Haziran 1973’te kanunu çıkan TUSAŞ, Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde kurulmuştur.
“Memleketçi reformlar” furyasının rağbette olduğu günlerdir. 12 Mart muhtırasını verenlerden Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Muhsin Batur Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’nı kurduktan sonra bu defa TUSAŞ fikrine sarılmıştır. Org. Batur hatıratında TUSAŞ’I kurmanın hiç de kolay olmadığını acı acı anlatır:
“Tabii bu işler benim burada kısaca anlattığım gibi kolay olmadı… Genelkurmay Başkanı Org. (Memduh) Tağmaç; kendisine sormadan bu girişimi yaptığım için hoşnut olmadığını belirtti… Basında lehte olduğu kadar aleyhte de yazılar çıktı… bilhassa HAC Dövizlerinin Hava Kuvvetlerine yardıma ayrılmasını halk’tan istemem üzerine basınımızın dindar (!) yazarları acı makaleler yayınladılar… Siyasiler de pek memnun görünmediler… ama HALK memnundu, mektup ve dileklerine cevap verebilmek için özel büro kurmak zorunda kaldık.” (Anılar ve Görüşler, Milliyet: 1985, s. 175.)
12 Mart muhtırasının akabinde artık askerin emri demiri kesmekte, muhtırada öngörülen “memleketçi reformlar” Meclisten peş peşe çıkmaktadır. Nedense hükümet bir tek TUSAŞ işini savsaklamaktadır. Maliye Bakanı Ziya Müezzinoğlu savunma sanayiimizin gözbebeği olacak bu şirketi ciddiye almamakta, bir türlü Meclise sevk etmemektedir.
Devir dergisindeki yazıya göre Org. Muhsin Batur Mart 1973’te Ankara’daki bir büyükelçiliğin resepsiyonunda şöyle yakınır bakandan:
“Anlatıyoruz. Rakamlar sıralıyoruz. Dışarıdan aldığımız bir uçağa şu kadar para veriyoruz, bunu kendimiz yaparsak uçak başına şu kadar döviz kazancımız olacak. Ama inanmıyor bize.”
Türkiye’nin teknoloji merkezi
Her nasılsa bakan giderayak ikna edilir ve kanunu tasarısını Millet Meclisi ve Senatoya sevk eder (o zaman iki meclisli parlamento vardı). Komisyonlarda iş uzamasın diye hemen bir geçici komisyon kurulur. Bu arada Türk Hava Kuvvetleri vekil ve senatörleri ikna etmek için bir gezi düzenlemiş, Eskişehir ve İstanbul’a düzenlenen tur sonunda Komisyon Başkanı Tevfik Koraltan ve arkadaşları ikna olup tasarıyı komisyondan hızla geçirmişlerdi.
Kabul edilen metne göre TUSAŞ 1,5 milyar liralık bir şirket olacak, hissesinin %55’i Hazineye, %45’i de Muhsin Batur’un öncülüğünde kurulan Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’na verilecekti.
Bir uçak fabrikası kurulacak, askeri ve sivil havacılıkta kullanılan her türlü uçak, helikopter vb. motorlu, motorsuz araçları, yedek parça, donanım ve malzemelerini imal edecekti. Dışarıdan alınan bir uçak 38 milyona liraya mal olurken TUSAŞ bunu 29 milyona mal edecek, uçak başına tam 9 milyon lira tasarruf edilmiş olacaktı. 1977 yılına kadar 200 adet montaj uçak imal edilecek ve tam 1 milyar 800 milyon lira tasarruf edilecekti. Hedef, 1977 sonlarında gövdede %85, motorda ise %50 yerli yapıma ulaşılmasıydı. 1980 yılına gelince hem gövde, hem de motorda yerli üretim oranı %85’e çıkmış olacaktı.
Tabii Türkiye bu hamleyi yaptığı 1974’ten 1980’e bir anarşi içine yuvarlanacak ve bu hedefler gerçekleşmeyecekti ama tren raya konulmuştu. Elbette onu çekecek bir lokomotif bulunacaktı.
TUSAŞ’ın web sitesinde verilen bilgiye göre 1984 yılında Türk-ABD ortak yatırım şirketi olarak TAI adlı şirket kurulmuş, 2005’te TAI’nin yabancı hisseleri Türk hissedarlar tarafından satın alınarak şirket yeniden yapılandırılmış, ardından TAI ve TUSAŞ birleşerek, TUSAŞ–Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. çatısı altında faaliyetlerini genişletmiş, havacılık ve uzay sanayi sistemlerinin geliştirilmesi, modernizasyonu, üretimi, sistem entegrasyonu ve “yaşam döngüsü destek süreçlerinde” Türkiye›nin teknoloji merkezi konumuna gelmiştir.
Bilesiniz ki PKK’lı teröristlerin saldırdığı TUSAŞ’ın arkasında 50 yıllık bir motivasyon ve birikim durmaktadır ve Türkiye’nin önüne çıkarılan onca tuzak ve engele rağmen yoluna kararlılıkla devam edecektir. Bu, Büyük Türkiye Rüyası yoludur.
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mustafa-armagan/turkiyenin-teknoloji-merkezi-tusas-nasil-kuruldu-46916.html