Yaptıklarını hazmedemeyenlerin maalesef içimizde bulunduğu Sultan II. Abdülhamid’in spora düşman olduğu yazılıp çizilir ki külliyen yalandır. Nereden mi biliyorum? 3 büyük kulübümüz onun zamanında kurulmuştur da ondan. 1903 Beşiktaş’ın, 1905 Galatasaray’ın, 1907 Fenerbahçe’nin de kuruluş yıllarıdır ki 1909’a kadar tahtta kalan Sultan Abdülhamid dönemine rastlar.
Velhasıl Sultan Abdülhamid’in elinin kolunun nerelere kadar uzandığı henüz hakkıyla tespit edilebilmiş değil. Bir bakıyorsunuz Mevlânâ’nın türbesine sanduka örtüsü (puşide) göndermiş, bir bakıyorsunuz GS’lının göğsüne madalya takıyor, bir de bakıyorsunuz Japonya’ya Ertuğrul fırkateynini gönderiyor.
Onun devrinde eğitim sistemine “mubassır” veya “muid” diye bir kadro konulmuştu. Görevleri, öğrencilerin davranışlarını denetlemek, onları kötü alışkanlıklardan korumak ve dinî vazifelerini yapmalarını sağlamaktı. Mesela zorunlu olan namaz vakitlerinde öğrencileri topluca şadırvana götürür, abdest aldırıp mescide sokar, namazlarını cemaatle kılmalarını sağlarlardı. Bunlar, bazı öğrenciler pek hoşlanmasa da, en azından öğrencilerin ibadetin biçimsel kısmını bir alışkanlık haline getirmelerini sağlamaya çalışırdı.
Peki bu zorlamaya neden gerek duyulmuştu? Gençlerin manevî açıdan boş ve hedefsiz yetişmesinin ülkenin geleceğini tehdit ettiğini düşünüyorlardı da ondan. Özellikle Müslüman öğrencilerin, gayrimüslimlerin sahip oldukları kadar olsun dinî bilinçle yetişmelerini devletin sırtını dayayacağı bir taban oluşturmak bakımından önemli buluyorlardı.
Gerçekte Abdülhamid dönemi eğitim anlayışının temelinde bu millî kaygı yatıyordu. Gayrimüslimler kendi okullarında hem dinî, hem etnik bilince sahip olarak yetişirken, fakir ve geri vaziyetteki Müslüman kitlenin gençleri aşağılık kompleksi yüzünden eziliyor, bu yüzden Tanzimat’ın getirdiği Avrupa hayranlığı ve taklitçiliği havasına kolayca kapılıyorlardı.
Bunun önüne geçebilmek ve ülkenin geleceğini kendisine dayandıracağı, değerlerine sahip çıkan ama çağdaş bilgileri edinmiş bilinçli bir gençlik yetiştirebilmek gayesiyle tedbirler alındı. Mesela Orman Fakültesi’nde ders programı değiştirilerek Müslüman öğrencilerin sayısı artırılacaktı.
Galatasaray’da fıkıh dersleri
Aynı operasyonun Sultanın tahta oturur oturmaz GS Sultanisi’nde gerçekleştirdiğini biliyoruz. “Mekteb-i Şahane” dedikleri GS Sultanîsi, Fransızların teklif ve desteğiyle faaliyete geçmişti. Maksat, Sadrazam Said Paşa’nın dediği gibi hangi dinden olursa olsun bütün Osmanlı çocuklarının beraberce okuyup ortak bir Osmanlılık bilinci edinmeleriydi.
Fransız liseleri model alınmıştı. İlk müdürü ve yöneticileriyle öğretmenlerinin çoğu Fransızdı. Sözde Müslüman olan ve olmayan öğrenciler okuldan eşit olarak yararlanacaktı ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Zira Fransızca, Fransız edebiyatı, Yunanca, Latince gibi dersler Müslüman öğrencileri fazlasıyla zorluyor ve başarılı olamıyorlardı. Tarih ve Türkçe dışında bu okulun bir Müslüman ülkede okutulduğuna dair alamet yoktu. 1869’da Arapça ve Farsça dersleri eklenmişti gerçi ama Bayram Kodaman’ın deyişiyle okul “Türk ve Müslümanlardan ziyade gayrimüslim unsurların işine yaramıştı.” Fransız kültürüne hayran bir Müslüman öğrenci zümresinin yetişmesini sağlarken, Bulgar, Rum ve Ermeni çocukları için tam tersine, millî duyguların aşılandığı bir ocak olmuştu.
Böyle devam edemezdi. İlk adım olarak Ali Suavi’nin 1877’deki müdürlüğüyle birlikte Müslüman müdürlerle tanışırız. Onun verdiği rapora göre, okulda 162 Müslüman öğrenciye karşılık, 377 gayrimüslim öğrenci okuyordu. Üstelik çoğu kurallara aykırı olarak parasız okumaktaydı. Rus, Fransız, İtalyan, İngiliz, Yunan öğrenci bile vardı! Bulgar öğrencilerin ayrılıkçı fikirleri edindikten sonra kaçıp Rus ordusuna katıldığı biliniyordu.
Hemen 60 Müslüman öğrenci alınır okula ve sayı giderek artar. O zamana kadar bedava okuyan gayrimüslim öğrencilerden para talep edilince okulu terk etmeye başlarlar. “Müslüman öğrencilere daha çok burs verilmesi yoluyla gayrimüslim öğrenci sayısının okul nüfusunda azaltılması”dır gaye. 1883’ten itibaren Mevlid kandillerinde Sultan okula külahlar içerisinde şeker, bayramlarda lokum gönderirdi ki talebenin İslam’a teveccühü artsın.
13 Ağustos 1883 tarihli Fransızca Stamboul gazetesi şunu yazıyordu: “İslam dini eğitimi bugüne dek her Cuma sabahı 1,5 saat işlenmekteydi. Müslüman talebeler bu dersi alırken gayrimüslim talebeler ‘etüde’ kalmaktaydı.” Ayrıca okul bünyesinde şirin bir mescid yaptırmıştı ki bugün kapalı olduğunu öğreniyor ve tabii şaşırmıyoruz. Son olarak her yıl Mayıs ayında Kâğıthane’de düzenlenen kır şenliğine götürülen talebeyi mehter marşı eşliğinde yürütürlerdi ki millî duygularla yetişsin.
Müfredat da değiştirilecektir tabii. Arapça, Farsça, belagat, İslamî ilimler (fıkıh dahil), İslam tarihi ve “ilm-i ahlak” dersleri müfredata eklenir. Böylece 1869’da 277 Müslüman öğrenciye karşılık 345 gayrimüslim öğrenci varken, 1901’de oran tersine döner, 724 Müslüman öğrenciye karşılık 221 gayrimüslim öğrenci sıraları doldurur.
Lakin sadece Müslüman öğrencilerin dinî ihtiyacı düşünülmüş değildi. Gayrimüslim öğrencilerin de kendi dinlerini yaşamalarını sağlamak ihmal edilmemişti. Nitekim 19 Haziran 1869 tarihli La Turquie gazetesinde bu olgu şöyle açıklanıyordu:
“Talebeler mensubu oldukları kültürün adetlerini yerine getirmeye mecbur tutulacaktır. Müslüman talebeler lise bünyesinde bulunan camide namazlarını kılmaya devam edecek ve dinî eğitimlerinden bir molla sorumlu olacaktır. Diğer kültürlere mensup talebeler dua ve ibadetlerini yerine getirebilmeleri için düzenli olarak cemaatlerinin ibadethanelerine taşınacaklardır. Onların dinî eğitimleri ise ailelerinin talepleri doğrultusunda ve cemaatlerinin dinî liderleri ile ortaklaşa varılacak anlaşma uyarınca gerçekleştirilecektir.” (S. S. Uslu, Galatasaray Tıbbiyesi’nden Mekteb-i Sultani’ye…, 2017, s. 35)
Sonuçta imparatorluksanız gayrimüslimlerin dinî ihtiyaçlarını karşılamak da vazifenizdi.
Özetle ülkenin gözbebeği kurumlarından GS Lisesi’nin İslamlaştırılması Sultan Abdülhamid dönemindeki dindar bir nesil yetiştirme projesinin sayfalarından yalnızca biriydi. 1882 tarihli bir belgede görüleceği gibi ders programındaki değişikliklerle İslam medeniyetinin ilerlemeye engel değil, belki en müsait din olduğu inancını öğrencilerin hafızasına nakşedilmesiydi asıl gaye.
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mustafa-armagan/sultan-abdulhamid-galatasaray-lisesini-nasil-islamilestirdi-42850.html