Sabahattin Ali’nin öldürülmesinin 75. yılında ölüm sessizliği ve timsah gözyaşları hakim. Tek Parti dönemi CHP iktidarın tarafından öldürülmüş, hatta 10 yıl kadar önce bu gerçek bizzat CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından itiraf edilmişti. Sabahattin Ali solcuydu. Siz onlarca yayınevi tarafından baskı üstüne baskı yapmakta olan Kürk Mantolu Madonna’sını keyifle okuyadurun, ben çilekeş yazarın başı taşla ezilip ölünceye kadar ne işkencelerden geçmiş, sırasıyla ve ana hatlarıyla anlatayım ki Tek Parti ve İsmet İnönü dönemi özlemcilerine okkalı bir cevap vermiş olalım.
1931 sonlarındayız.
Aydın Erkek Sanat Mektebi talebelerinden bir grup, öğretmenleri Sabahattin Ali’yi, Cumhuriyet rejimini kötüleyici propaganda yaptığını öne sürerek ilgililere jurnallediler. Bunun üzerine Sabahattin Âli İstanbul’da tutuklanıp yargılanmak için Aydın’a götürüldü. Hakkında dava açıldı, duruşmalar boyunca tutuklu kaldı. Sonuçta delil yetersizliğinden beraat etti. Yattığı yanına kâr kalmıştı.
Lakin bir kere mimlenmiştir Sabahattin Ali. Konya’da bir ortaokulda Almanca öğretmenliği yaparken aynı şehirde çıkan Yeni Anadolu gazetesinin patronu, yazdığı şiiri bir mecliste okumak suretiyle Reisicumhur Mustafa Kemal’e hakaret ettiği iddiasıyla savcılığa ihbarda bulununca hakkında yeni bir dava açıldı ve sonunda bir yıl hapse mahkum edildi. 26 Aralık 1932’den 29 Ekim 1933’te 10. yıl affı çıkıncaya kadar 10 ayını Konya ve Sinop hapishanelerinde geçirdi.
Dikkat edin, bunlar hep birilerinin “Altın Çağ” diye sunduğu Tek Partili CHP döneminde olup biten işler cümlesinden...
Kendisine birilerince ‘M. Kemal Paşa’yı öven bir şiir yaz da belki affeder’, denilmiş, o da kalemini utandıran “Benim aşkım” başlıklı şiiri yazarak Gazi’den medet ummuştur. Lakin nafile! (Aynı yıllarda Nazım Hikmet’e de Kuva-yı Milliye Destanı benzer bir sebeple yazdırılmamış mıydı?)
Hicviyesi okunurken Sabahattin Ali’nin yanında hazır bulunanlardan birinin sonradan onunla arası açılmış, kendisine düşman olmuş, aradan altı ay geçmiş olmasına rağmen üşenmeyip şairi Konya’da savcılığa şikayet etmiştir: “Bu şiirin Cumhurbaşkanı Atatürk’e, ima ile hürmetsizce yazılmış olduğu anlaşılarak, Sabahattin hakkında kanuni takibat yapılmıştır.”
Sabahattin Ali’nin uğradığı haksızlıklar karşısındaki cevabı kamçılaşır: “Adaletin yanlış tatbik olunduğu bir yerde mahpus olmak serbest gezmekten daha şereflidir.”
Sol eğilimli akademisyen Prof. Dr. Çetin Yetkin, Sabahattin Ali’nin Tek Parti döneminde yaptıklarını sözünü sakınmadan şöyle sivriltir:
“Sabahattin Ali insanı hiçe sayan, bir mutlu azınlık için çalışan tek parti düzeninin, CHP FAŞİZMİNİN açtığı yaraları sömürgenlere acımaksızın deşiyordu.”
Yazmaya devam eden Sabahattin Ali bu defa 1945 yılında Sırça Köşk adlı kitabını yayımlar ama derhal CHP’nin Bakanlar Kurulu kararıyla toplatılır. Kitap aslında bir masal havası içinde Tek Parti rejiminin üstü kapalı bir eleştirisini vermektedir.
O sırada kitaba bir dava açılamaz belki ama malum, devlet de asla unutmaz. Nitekim hıncını 1947 sonlarına doğru Marko Paşa adlı mizah dergisinde neşrolunan bir yazısından çıkaracaktır. Sabahattin Ali bu yazısından dolayı 3 ay hapse mahkum edilir. 1948 yılında cezasını çekmek üzere Paşakapısı Cezaevine konulur.
Hapishaneden çıkar ve geçim dünyası bu, yeniden yazmaya koyulur. Kısa bir süre sonra, 12 Ocak 1949’da gazeteler Sabahattin Ali’nin öldürüldüğünü yazacaklardır. Bu sırada “halksız” Cumhuriyet Halk Partisi iktidarının “halk” tarafından yıkılmasına daha 1 yıl, 3 ay, 26 gün vardır.