MUSTAFA ARMAĞAN - “RAMAZAN İNKILABI” YAPILDIĞINI BİLİYOR MUYDUNUZ?

MUSTAFA ARMAĞAN - “RAMAZAN İNKILABI” YAPILDIĞINI BİLİYOR MUYDUNUZ?

MUSTAFA ARMAĞAN - “RAMAZAN İNKILABI” YAPILDIĞINI BİLİYOR MUYDUNUZ?


Türkçe ibadet, Türkçe Kur’an ve Türkçe ezanla başlayan “Din inkılabı”na girişildiyse de sonuncusu hariç akim kaldılar. “Ezan inkılabı”nın ise milletin verdiği ayarla Menderes hükümetince kaldırıldığını biliyoruz. Lakin Cumhuriyet inkılapları arasında bir “Ramazan inkılabı”nı hatırlamıyoruz. 

“Ramazan inkılabı” yapılmadı mı acaba yoksa biz mi bilmiyoruz?

Zaten neyi biliyoruz ki? Öyle bir tarihimiz var ki, bilmediklerimizin yanında bildiklerimiz Himalaya’ya gagasını sürten bir kuş misalidir. 

İşte Fransız tarihçi François Georgeon Osmanlıdan Cumhuriyete İstanbul’da Ramazan adlı kitabında “Ramazan İnkılabı” terimini literatüre sokuyor. Osmanlı modernleşmesi ve Cumhuriyet dönemleri üzerine yazdığı kitap ve makaleleriyle tanıdığımız Georgeon çeyrek asır önce makale halinde yazdığı araştırmalarını bu defa kitaplaştırmış. 

Kitap pek çok ilginç bilgiyle dolu. Mesela yabancı şahitlere dayanarak Osmanlı devrinde gayrimüslimlerin Ramazanda “dayanışma” maksadıyla oruç tuttuklarını (s. 30) öğreniyoruz ki nereden baksanız bugün adı “Müslüman” olup da sokakta oruç yemeyi adet haline getirenlere anlamlı bir mesaj uzatıyor.

Kitapta Cumhuriyet Ramazanları bölümü için kullanılan başlık ise çarpıcı: “Ramazan Cumhuriyetin laiklik sınavında.” Bakalım bu nasıl bir sınavmış?

 

Aslında günümüze etkisi bakımından ele alındığında bu sınavdan Ramazanın ağır yaralı çıktığını söylememiz lazım. Zira ne yazık ki “Ramazan inkılabı” güncel Ramazan algımızı büyük ölçüde değiştirmiş bulunuyor. “Ne var ki”, yazarın deyişiyle bütün bu yara berelere rağmen “Ramazan direniyor ve büyük şehrin hayatına kendi döneminin mührünü basmaktan geri kalmıyor. Direniyor, direnirken yaygınlaşıyor ve kendini uyarlıyor.” (s. 248)

Peki neydi “Ramazan inkılabı”? 

Tek bir inkılap söz konusu değil esasında. Peş peşe atılan adımlar var. Neler bunlar?

Ramazan Sovyetler Birliği, Arnavutluk ve Çin’de olduğu gibi yasaklanmamıştır gerçi ama yeni rejimce ehlileştirilmek istenildiği açıktır.

 

Saltanat, sonra da Hilafet kaldırıldığında Ramazanın Osmanlı hanedanı ile ilgili boyutları (Huzur dersleri, Hırka-i şerif ziyaretleri vs.) budanmıştı.

1924 sonrasındaki Ramazan ve bayram kutlamaları resmi düzeyde ortadan kaldırılacaktır. Mesela Cumhurbaşkanı M. Kemal 1924 yılına tesadüf eden Ramazan bayram namazını Hacı Bayram Camii’nde eda edecek ama sonrasında bu uygulama bir daha tekrarlanmayacaktır. 

1926’da çok daha radikal bir adım atılacaktı. Geleneksel “rüyet-i hilâl” yani Ramazan hilalinin çıplak gözle görülmesi uygulamasından vazgeçilerek Kandilli rasathanesinin tayin ettiği günde başlatılıp bitirilecektir oruç ayı. Böylece dinî takvim meteorolojinin keyfine tabi kılınmıştı. Nitekim 26 Aralık 1925 tarihinde Papa 13. Gregor’un yaptığı takvime geçilmesine dair kanun yayınlanırken 3. maddesinde “bundan böyle kamerî ayların başlangıcının rasathane tarafından tespit edileceği belirtilmiştir.” (s. 166) Türkiye böylece İslamî uygulamadan ve İslam aleminin geri kalan kısmından koptuğunu ilan ediyordu.

1926’da bir darbe daha vuruldu Ramazana. Mesai saatleri eskiden Ramazana ayarlıyken artık sabah 9’dan 17’ye kadar zorunlu mesai Ramazanda da uygulanacaktı.

İktidarın daha radikal bir müdahalesi ise Ramazanda geleneksel olarak verilen sadakalara gözünü dikmişti. Fitre ve sadakalara Cumhuriyet devrinde “kalıcı anlamda el konmuş ve bu sadakalar Çocuk Esirgeme Kurumu, Türk Hava Kurumu ve Kızılay gibi yarı resmi derneklere yönlendirilmişti. Tabii mahyalar da nasibini alacaktı “Ramazan inkılabı”ndan. Normalde din veya ahlak temelli ışıklı yazılar minareleri süslerken zamanla “Hakimiyet milletindir”, “Tasarruf berekettir” türünden siyasî ve sosyal mesajlara dönülmüştür. Ardından vaazlara el konuldu. Vaizlerin Cumhuriyet ilke ve ideolojisini savunmalarını ve yaymalarını sağlamak üzere harekete geçen Diyanet İşleri Başkanlığı vaazları denetleyecek, ardından İstanbul’daki vaizler elemeye tabi tutulup 1928 öncesindeki 477 dersiam, kürsü şeyhi ve vaizden sadece 94’ü on yıl sonrasında kalburun üstünde kalabilecekti.

Daha davul çalmanın yasaklanmasından İslamiyeti Türkleştirme reformlarına giremedik. Ama bu kadarı bile “Ramazan inkılabı”nın varlığını hatırlamaya yetiyor. (Kitabı İş Bankası’nın yayınlamış olması ise bir başka ilginçlik.)