MUSTAFA ARMAĞAN - MUSTAFA KEMAL ‘MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ’ SÖZÜNÜ NASIL REDDETMİŞ? - 08 Eylül 2024 Pazar

MUSTAFA ARMAĞAN - MUSTAFA KEMAL ‘MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ’ SÖZÜNÜ NASIL REDDETMİŞ? - 08 Eylül 2024 Pazar

MUSTAFA ARMAĞAN - MUSTAFA KEMAL ‘MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ’ SÖZÜNÜ NASIL REDDETMİŞ? - 08 Eylül 2024 Pazar


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün 21. İmam Hatipliler Kurultayında yaptığı konuşmaya besbelli ki bilenip gelmişti. Kılıç heveslilerini şoke eden açıklamaları ardı ardına yaptı. 

Şok 1: 

“Bana ‘Ömrün boyunca ortaya koyduğun tek bir eseri söyle’ deseler tereddüt etmeden vereceğim cevap: İmam Hatip okullarının önündeki engelleri kaldırmaktır.”

Elhamdülillah. Bu ne istikrar. 

Yalnız yukarıdaki beyanın benim dünyamda ayrı bir karşılığı mevcut. Onun için hafıza kartlarımı açmama izin verin.

Yıl 1996, aylardan Ekim. 

O tarihte İzlenim adıyla çıkan aylık bir derginin yayın yönetmeniyim. 

“İnanç ve bilgi çağının genç öncüleri İmam Hatipler” başlığıyla çıkan sayıda o tarihte İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı bulunan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir yazısı da yer almıştı.

Talebim üzerine kaleme aldığı bu yazıda İBB Başkanı Erdoğan “İmam-Hatiplilerin kalitesinden eminim” diyor ve sözüne şöyle devam ediyordu:

“(İmam-Hatipler kapatılsın sözü) 70 yıldır bu ülkenin bütün maddi ve manevi değerlerini talan edip karşılığında hiçbir değer üretemeyen ve bu yüzden kaçınılmaz olarak tasfiye edileceklerini anlayan dar bakışlı kadroların ve onların medyadaki uzantılarının çığlığıdır. (…) İmam-Hatipler bu ülkenin çocuklarıdır ve bu ülkenin çıkarları söz konusu ise bunu herkesten önce düşünecek olan çocuklar, yine bu çocuklardır. 70 yıldır içine düştüğümüz hiçbir çöküntünün sorumlusu İmam-Hatipler değildir.”

28 yıl arayla iki cümle arasında tek bir santim duruş farkı yok.

Şok 2:

“Teğmenlerin içinde istismarcılar ortaya çıktı, kılıçlar çektiler. Bu kılıçları kime çekiyorsun? Birkaç tane kendini bilmez. Bunlar evvelallah süratle temizlenecek.»

Mezuniyet töreninin yapıldığı gün patlak veren kılıç çekme ve korsan slogan atma tartışmasına şanına layık çıkışla nokta koyan Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kasıtlı eylemle disiplinsizlikten öte bir darbe çağrısının fitilinin tutuşturulduğunun farkındaydı; bu yüzden ilgili kurumların harekete geçtiğini ve inceleme sonunda gereken tasfiyenin kimsenin gözünün yaşına bakılmadan yapılacağını belirtti.

Geçen Çarşamba günü bu köşede yazdığım yazıda şöyle demiştim:

“Şahsî kanaatim, bu sloganın, törende ‘Başkomutanınız olarak konuşuyorum’ diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik bir cevap olduğu yönünde. ‘Biz seni değil, Mustafa Kemal’i başkomutan tanıyoruz’ demektir bu.”

En ufak bir kıpırdanmayı bile ciddiye almak zorundayız dostlar. İtaatsizlik, disiplinsizlik ve kurallar ile emir-komuta zincirinin dışına çıkma yolundaki en ufak bir girişimin en ağır şekilde cezalandırılmasını gerektiren gözbebeğimiz bir kurumdan bahsediyoruz sonuçta. 

Yoğurdu üfleyerek yemek boynumuzun borcudur. Bugün kılıç çeken yarın silah da çeker. Yakın tarihimizde görülmemiş şeyler değildir bunlar.

Bu arada korsan yeminden sonra atılan “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” sloganına da dikkat çekmemiz gerekir. 

Tam da darbe söylentilerinin gırla gittiği 2006 yılında Turgut Özakman’ın bir konferansındaki cümlesinden çıkmış bu slogan. O “Mustafa Kemal’in askeriyim” demiş, derken Gezi olayları sırasında bildiğimiz şekline bürünmüş. Yani “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!”.

Çiçeği burnunda teğmenlerimiz 11 yıl önce, Gezi olayları sırasında 10 yaşında ortaokul öğrencileridir. O zaman bu slogan ve törenin mucidi kim? sorusu haklılık kazanır ister istemez. 

Nasıl bir niyetle törenden sonra vur, vur diye bağırarak 2016’da kaldırılmış olan yasak yemini okutup bu apaçık Gezi sloganını attırdılar mezunlara? 

Bunları yapılacak olan tahkikatta öğreneceğiz veya ilgili makamlar öğrenecek muhakkak. 

Kaldı ki bu korsan slogan kadar bırakın Türk askerine, herhangi bir askere yakışmayacak bir söz zor bulunur. 

Vatana, millete, devlete, dine asker olunur ama şahsa askerlik olur mu?

Bu ne kadar sakat bir kafadır?

Buradaki maksat nedir?

Milletler şahısların üstündedir demek dahi fuzulidir. Eşyanın tabiatı gereği böyledir bu.

Milletler şahsa değil, şahıslar vatana, millete ve devlete sadakat/askerlik yaptığı için değer kazanır.

28 Şubat döneminde Harbiye Orduevi’nin caddeye bakan köşesinde “Orduya sadakat şerefimizdir!” diye ibretlik bir tabela asılıydı. O zaman Hürriyet gazetesinin başyazarı olan Oktay Ekşi bile buna isyan etti, “Bu tabela içeri çevrilse anlarız ama sivillere bir mesaj olarak kullanılamaz” diye yazdı köşesinde.

Milletler orduya gözbebeği olarak bakar, ihtimam gösterir, eyvallah. 

Türk milleti de ordusunu 28 Şubat döneminde bütün soğutma ameliyelerine rağmen sevmekten bir an uzak durmamıştır. Peygamber Ocağı demeye ve ona sahip çıkmaya devam etmiştir. 

Ancak ordunun, milletin ve devletin hizmetinde olması şartıyla. 

Yeri geldiğinde 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi gibi ihanetlere -sokak ve caddelere inmek suretiyle- karşı durmasını da bilmişti. O eşsiz maşeri şuuruyla 27 Mayısta da, 12 Martta da, 12 Eylülde de, hatta Albay Talat Aydemir’in 1962/63 başarısız darbe girişimlerinde ve 28 Şubat ile 15 Temmuzda da orduda Mustafa Kemal’in nasıl istismar edildiğini ve onun arkasına sığınarak defalarca darbeye girişildiğinin farkındaydı millet.

Kaldı ki bu Gezi sloganının bizzat Mustafa Kemal tarafından da reddedildiğini Celaleddin Orhan’ın Bir Bahriyelinin Anıları adlı kitabında ibretle okuyoruz (s. 263). 

Deniz Üsteğmen Celaleddin Orhan’ın arkadaşlarıyla konuşurken “Bahriye (Deniz Kuvvetleri) Rauf’tur”, “Kara Kuvvetleri Gazi’dir” sözüne itiraz etmesini müzevirler hemen Gazi’ye yetiştirir. Mustafa Kemal de kendisinden bu sözünü açıklamasını ister. 

Kitabın yazarının ‘Biz devletin emrindeyiz, şahısların emrinde olmayacağız. Ordum bana sizin tutuklanmanızı emretse bu emri tereddüt etmeden yerine getirmekten çekinmem. Sizi çok sevdiğim halde bunu yapmak zorundayım’ mealinde konuşması üzerine Gazi aşağıdaki sözü söylemiştir:

“Ordunun bir teğmeni kadar olgunlaşılmamış olunmasının hayretleri içerisindeyim. Elbette Ordu şahısların peşlerinde olacak kadar küçülemez. Ne Bahriye Rauf (Orbay) ve ne de Kara ordumuz Mustafa Kemal değildir ve hiçbir zaman da olmamalıdır, asla olmamalıdır beyler.”

Olay budur vesselam.

Not: Son anekdotun farkına Vehbi Kara’nın şu yazısında vardım: https://qoshe.com/akasyam-tr/vehbi-kara/bir-bahriye-subayinin-100-yil-once-verdigi-ders/176082376 

https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mustafa-armagan/mustafa-kemal-mustafa-kemalin-askerleriyiz-sozunu-nasil-reddetmis-46448.html