Lise Tarih ders kitabında Kutü’l-amâre’ye dair tek cümle şu efendim: “Basra’ya çıkan İngilizler Kutü’l-amâre’de yenilgiye uğratıldılar.”
Hayret. Kim uğrattı peki? Meçhul. Özellikle meçhul bırakıyor bu cümleyi yazan kalem. Sanki başlarına bir yıldırım düştü İngilizlerin, sanki bir sel geldi götürdü, sanki kendilerine bir hastalık arız oldu. Bu kitabı yazan şahıs her kimse, “Biz Türkler İngilizleri Kutü’l-amâre’de yendik ve toptan esir aldık” diyemiyor kardeşlerim, diyemiyor. Böyle bir kitabın Türk çocuklarına okutulduğunu tasavvur edebiliyor musunuz? Yendik diyemiyor adam yahu, İngilizleri mağlup ettik, esir aldık, perişan ettik diyemiyor. Peki, bunu yazan Türk olabilir mi? Bunu yazan Türk olamazsa bunu okuyan çocuklarımız onun yazdıklarını okuyup da nasıl Türk olacak? Türklüklerini nasıl hissedecekler? Nasıl bir tarih şuuru edinecekler bu kitaptan? Edinemiyorlar tabiatıyla.
İngilizler ile Fransızlar Çanakkale’den geçmeyi başaramayınca ne yaptı? Gemilerine doldurdukları askerleri Süveyş Kanalı’ndan geçirerek Basra Körfezi‘ndeki Fav yarımadasından –tıpkı ABD’nin baba George Bush zamanında Saddam Hüseyin’e karşı giriştiği harekâtta yaptığı gibi- yukarıya doğru yürümeye başladılar. Yani Çanakkale’den geçemeyince yapamadıklarını bu defa Basra Körfezinden girerek başarmak için harekete geçtiler. Basra Körfezi’nden girecekler, buradan Bağdat ve Musul üzerinden Anadolu’ya doğru ilerleyip Güney Doğu Anadolu’dan itibaren bütün Osmanlı topraklarını ve en nihayet başkent İstanbul’u işgal edeceklerdi.
Basra Körfezi’ne çıkarma bunun için yapıldı. İkinci Çanakkale’dir burası. Birinci Çanakkale müdafaası Marmara Denizi girişinde, ikinci Çanakkale müdafaası ise Basra Körfezi’ndedir.
Kutü’l-amâre Bağdat’ın 180 km. güneydoğusunda bulunan bir kasabadır.
Çanakkale’de o bir kılıç gibi bilenmiş ve düşmanı elinden kaçırmış olan kahraman gazilerimiz, orada işleri bittikten sonra Bağdat cephesine gönderildi ve Kutü’l-amâre’de bunlar artık karşılarındaki düşmanı küçümseyen, onları gözlerinde büyültmeyen, İngilizleri yenebileceklerine sonuna kadar inanan metin bir anlayış kazandılar.
Sonuçta ne oldu peki? 1915’in Kasım ayında Felâhiye meydan muharebesinde, sonra Selman-ı Pak’ta Kasım 1915 tarihinde vuku bulan bir meydan muharebesinde General Townshend’in başında bulunduğu bir İngiliz ordusunu mağlup ettik. Söylemesi kolay geliyor dile. Bir meydan muharebesinde bir İngiliz ordusunu 1916 yılında dünyada yenebilen kaç ülke vardı acaba? Gidin, tarih kitaplarına bakın bakalım. Bu çetin mi çetin işi başarmışsınız ama size bu zaferiniz çok görülmüş. Unutturulmuş…
Sakallı Nureddin Paşa
O meydan muharebesinin komutanı da unutturulmuştur işin garibi. İsmini biliyor muyuz? Sakallı Nureddin Paşa… Unutmayın, İngilizlere bir meydan savaşında bu yenilgiyi tattıran, Selman-ı Pak’ta yenen ve düşmanı önüne katıp kovalayan, sonunda Kutü’l-amâre kasabasına sıkıştıran kahramanımız Sakallı Nureddin Paşa’dır. Ben Nureddin Paşa’nın mezarını araya taraya zor buldum. İstanbul’da Üsküdar’da Küplüce Mezarlığı‘nda medfun. İstiklal Savaşı’nda da merkez Ordusu Komutanlığı’nı, 1. Ordu Komutanlığı’nı üstlenen, İzmir’e giren ve Yunanı denize döken kuvvetlerimizin başında bulunan komutan Sakallı Nureddin Paşa’dır. O zaman sakal bırakan paşa pek olmadığı için sakalı ile meşhur olmuş, Sakallı Nureddin Paşa diyerek onu diğerlerinden ayırd etmişler. Esasen mektepli değil, alaylı bir paşamızdır. Bir ufak mezarlıkta unutulmuş bir kahraman olarak sessizce yatıyor.
Kahramanlarını unutan milletler kahraman çıkaramaz kardeşlerim.
Sen kahramanlarını unutursan yarın öbür gün senin kahramanlığını da unuturlar.
Halil Kut Paşa
Peki, öbürü kim? O tarihte henüz 40 yaşında bile değil. Bu, az önceki tabloda gördüğünüz düşman komutanlarını, generalleri esir alan Halil (Kut) Paşa… Enver Paşa’nın kendisinden iki yaş büyük amcası. Maalesef Cumhuriyet devrinde Enver Paşa’yı tarihten silelim derken Halil Kut Paşa’yı da sildiler. O da tarihimizin mağdurlarından biri oldu. Soy ismini düşmanı sıkıştırdığı Kut kasabasından alır. Onun da mezarının yerini söyleyeyim: Beşiktaş’tadır. Yahya Efendi Dergâhının avlusunda, ailesi tarafından yaptırılmış bulunan sade bir kabirde yatar. Bunu özellikle büyüklerimize duyurmak istiyorum. Bu zaferi kazananların mezarlarını bir yere toplayın, bir Kutü’l-amâre abidesi yapalım, ziyaretçiler burada onları toplu bir halde görebilsin. Tabii söylemek bizden, yapmak onlardan…
Kutü’l-amâre’de Selman-ı Pak Meydan Muharebesi ve 44. Kayseri Kasap Alayımızın katıldığı Felâhiye Meydan Muharebeleri, Sâbis Meydan Muharebeleri… Toplam olarak 17 meydan muharebesi yapıyoruz İngilizlerle. Bunların çoğunu da kazanıyoruz.
Bakın, en büyük meydan muharebesi Selman-ı Pak’ta cereyan ediyor. Tarih Kasım 1915. Ondan sonra çekilen düşmanı adım adım takip ediyoruz. Nereye kadar? Onun da haritasını göstereyim, nasıl bir yer olduğunu görmeniz bakımından. Dicle ve Fırat nehirlerinin birleştiği, dirsek yaptığı yerdeki Kut kasabasına sıkıştırıyoruz İngiliz ordusunu. Bizim siperlerimiz burada. Düşman bu dirsekte sıkışmış kalmış durumda. Hem nehir, hem de kara tarafından kuşatmışız. Yani çembere almışız.
İngilizler buraya sıkışınca telsizle dışarıdan, Mısır’daki İngiliz kuvvetlerinden yardım ister. Defalarca kurtarma operasyonu düzenlediler.
Hatta bir tugay gönderdiler. Uçaklarla yardım gönderdiler fakat şuraya sıkışmış olan ordularını bizim elimizden kurtaramadılar. Bu tarafı nehir, önünde de çakı gibi siperlerimiz var. Buradan çıkamıyorlar ve 1915 Kasım ayından 1916 Nisan ayına kadar altı ay direndikten sonra teslim olmak zorunda kalıyorlar.
İngilizler teslim oluyor
Fakat İngilizler için bu teslim olma o kadar yüz kızartıcı (humilating) bir hadisedir ki, Amerika’da York şehrinde General George Washington karşısındaki yenilgilerinden beri tarihlerinde hiç bu kadar ağır bir hezimet yaşamamışlar. Zamanın 1 numaralı dünya gücüdür İngiltere. Düşünün, bir Amerikan ordusunun Irak ordusu karşısında yenildiğini, bir kasabaya sıkıştırıldığını, Amerika Birleşik Devletlerinin bütün askeri gücüne rağmen ordusunu o kapandan kurtaramadığını ve sonuçta ordusunun Iraklılara teslim olduğunu… Amerika hâlâ dünyanın yüzüne nasıl bakabilir?
İngilizler de Kutul-amare’de aynısını denedi. Uçakla ordularını kurtarmaya çalıştılar, gıda balyaları attılar onlara, Mısır’dan birlikler gönderdiler vs. Hepsini, hepsini bir şekilde engelledik ve sonuçta açlığa duçar olup teslim olmak zorunda kaldılar. Yiyecek at, eşek bile kalmadı. Neredeyse birbirlerini yiyeceklerdi. Kutü’l-amâre kasabasında kazanıldığı için de adı “Kutü’l-amâre Zaferi” olarak tarihe geçti.