İnanılması güç ama gerçek:
Kore Savaşı’nda ABD kara kuvvetlerinden Çinlilere esir düşenlerin yarısı ölürken aynı kamplarda esir olan Türk askerlerinden ölen bir kişi dahi yokmuş!
Dr. Ece Aynur Onur’un ABD’nin Türk Genelkurmayı ile bile paylaşmadığı dosyaları açtırması üzerine ortaya çıkan bu şaşırtıcı tablo sizi olduğu gibi beni de şaşırttı ve bu ilginç meseleyi kurcalamaya başladım. Karşıma Türklük ile askerlik arasındaki kadim bağın nasıl bir şey olduğuna dair renkli bir tablo çıktı.
Meğer 1950-53 yıllarında yaşanan Kore Savaşı, Mehmetçiğin sadece savaş kabiliyetini değil, moral motivasyonunu, tahammül gücünü ve en önemlisi askerî disiplinini nasıl muhafaza ettiğinin de bir nevi testi olmuş.
Amerikalılar; kendi askerleri Çin/Kuzey Kore esir kamplarında art arda ölür, Komünist kampa iltica eder veya Çinlilerin sınamalarına karşı sapır sapır çözülürken Türk askerlerinin aynı sınamalara beklenmeyen bir direnç göstermesi karşısında araştırmalar yaptırmış, sosyal psikologlardan tutun da askerî antropologlara kadar bilim adamlarını bu işi anlamaya ve açıklamaya koşturmuş.
En fenası da Ece Hanımın teşebbüsüne kadar da bizden bu hayatî meseleyi araştırmayı bırakın, ABD Arşivlerinin kapısını çalan dahi olmamış.
Bu nasıl çorak bir akademik dünyadır? Anlamak hakikaten zor.
Kore Savaşı denilince “Menderes, Türk askerini ABD emperyalizmine uşak yaptı”dan öte söyleyecek sözü olmayan takıntılıların hakim olduğu bir çevreye laf anlatmak zor da olsa elimdeki üç kaynaktan Türk askerinin disiplini hakkında hayretengiz fasıllar nakledeceğim.
Beyin yıkama deneyi
Çinliler beyin yıkama ve ikna metodlarını ilk geliştiren millet olarak biliniyor. Özellikle savaş esirlerinin nasıl çözüleceği üzerine ihtisaslaşmışlar. Esirleri önce korkutarak, sonra da sözde dostça, yumuşak davranışlarla yanlarına çekerek konuşturmayı ve böylece esirlerin grup içi dayanışmasını çökertmeyi iyi biliyorlar. Kore Savaşı’nda Birleşmiş Milletler Gücünden aldıkları esirlere bu teknikleri bol bol uygulamışlar.
Elimde psikiyatr J. A. C. Brown’ın Beyin Yıkama ve İkna Metodları adlı kitabı var. Behzat Tanç çevirisi, Boğaziçi Yay., 1973. Bu başlığı taşıyan bir kitapta Türk esirlerinden bahsedilmesini hiç beklemezsiniz ama Amerikan esirlerin Çin teknikleri karşısında nasıl sapır sapır döküldüklerini anlattıktan sonra şunları yazıyor James Brown:
“Toplamı 229 olan Türk esirlerinin bir teki dahi düşmanla en ufak bir işbirliği yapmamıştır. Esir düştüklerinde, Türklerin hemen hemen yarısı yaralı olduğu halde, esaret sırasında ölüm olayına rastlanmaz. Çin esir kamplarından birinde Amerikalıların 1,500-1,800 esirden 400-800 kadarını kaybetmelerine karşılık, 110 Türk’ten hiçbiri esaret sırasında can vermemiştir. Amerikan askerî yetkilileri, bu sonuçları Türk askerinin esaret sırasında bile, emir ve komuta zincirine harfiyen riayet etmesine bağlıyor.” (s. 228)
Türk esirlerin disiplin sırrı şuradaydı: Nereye götürülürse götürülsünler, hemen içlerindeki en üst rütbeli subay veya erin komutası altında sıralanıyorlardı. Düşünün, bunu esir kampında yapıyorlar. Hatta her sabah ve akşam kimse kendilerine demediği halde sanki kendi birliklerindeymiş gibi kampta sıraya girip tekmil alıp veriyorlar üstlerine.
Bir Türk subayı kendilerine emir vermeye kalkan Çinli görevliye şunu söylemiş:
Bizden bir isteğiniz varsa önce benimle görüşmeniz gerekir. Beni alabilirsiniz bu gruptan ama hemen benim astım olan kişi yerime geçer. Onu da alsanız bir astı komutan olur. İki esir Türk mü kaldı, onlardan biri mutlaka diğerinden ya daha kıdemlidir veya en az yaşça bir iki gün büyüktür, o komutan olur ve bu tek kişi kalana kadar devam eder.
Çinliler Komünist propaganda yapmaya kalktıklarında Amerikalıları daha kolay ikna etmişlerdi ama Türk askeri onlarla alay etmiş ve şaşırtıcı sorularla onları serseme çevirmişti. Kampa dil bilen kadınlar getirdiler ama onlar da Mehmetlerin hakareti karşısında bunalıp kaçacaktı.
Böylece Türk askerinin maneviyat bakımından ne kadar güçlü olduğu da ortaya çıkıyordu. Pes etmiyorlardı. Çinliler asla tahmin edemedikleri bu direnç karşısında grubu birbirine düşürme taktiğini uygulamışsa da, bunu da başaramamıştı.
Genelkurmay Başkanlığı’nın 1990 yılında neşrettiği Kore’de Türk Askeri adlı çalışmadan şaşırtıcı haberler akmaya devam eder:
Çinliler esirleri Çin’deki kampa kadar zoraki yürüteceklerdir. Hava çok soğuk ve karlıdır. Diğer BM esirleri yolda düşünce kimse onlara yardım etmez, Çinli askerler de düşeni tüfek dipçiğiyle dürter, kalkamıyorsa kafasına sıktığı kurşunla işini bitirir.
Ya Türk esirler? Tüyleriniz diken diken olacak ama aynen şöyle yaparlarmış:
Gücü kesilen, yürüyemeyen ve yolun kenarına çekilen askerlerimizi yürüyüş sırasından fırlayan iki üç asker koluna girerek kaldırır ve hiç yürüyemiyorsa sırtına alarak götürürmüş. O arkadaşlarını nöbetleşe, omuzlarında gidecekleri yere kadar yalnız bırakmazlarmış.
Çinliler kamplara vardıklarında hemen üniformalarını çıkarttırıp tek tip elbise giydirir esirlere. BM Ordusuna mensup diğer askerler arasında bu hal disiplinsizliğe yol açar hemen. Rütbe farkı kalkınca pazısı kuvvetli olan yemeğin çoğunu alır, diğerleri aç kalır. Çinliler uzaktan bu manzarayı keyifle izlemektedir ama o da ne?
Bir grup esir hiç intizamını bozmadan bir kişinin etrafında toplanıyor, onun dediklerini yapıyor ve kimse kimseyle dalaşmıyor. Üniforma yoktur üzerlerinde ama üniformasız da olsa yüzbaşı yüzbaşıdır, başçavuş başçavuştur. Gelen ekmekler ortay konulur. Gözetim altında eşit olarak bölüşülür. Herkes kendi payını alır. Yüzbaşı da diğerleri ne aldıysa onu alır ve yer. Bunlar Türklerdir.
Savaş 1953’te bitmesine rağmen esir değişimi sırasında esirlerimiz bir yere dağılmaz. Yine bir yüzbaşının komutasında sanki nizami bir askeri birlikmiş gibi uygun adım yürüyerek güneye geçer ve tugaylarına katılırlar.
Yetim kalan Korelilere kol kanat germek üzere açılan Ankara Yetimhanesi’nin bir ürünü olan Ayla filmindeki hadise de Kore Savaşı’ndaki ruh kahramanlığımızın tezahürlerinden biriydi.
Kore’de yalnız Kunuri’de destan yazmamış olan Türk askerinin bu ahlak, iman ve disiplin destanının da altını defalarca çizmek biz kalem sahiplerine düşen vazgeçilmez bir görevdir.
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mustafa-armagan/korede-abd-esirleri-olurken-turk-esirleri-neden-olmemisti-46518.html