MUSTAFA ARMAĞAN - KARABEKİR PAŞA ‘MİLLET İSLAM’A SARILARAK İŞGALDEN KURTULDU’ DEMİŞTİ - 31 Aralık 2023 Pazar

MUSTAFA ARMAĞAN - KARABEKİR PAŞA ‘MİLLET İSLAM’A SARILARAK İŞGALDEN KURTULDU’ DEMİŞTİ - 31 Aralık 2023 Pazar

MUSTAFA ARMAĞAN - KARABEKİR PAŞA ‘MİLLET İSLAM’A SARILARAK İŞGALDEN KURTULDU’ DEMİŞTİ - 31 Aralık 2023 Pazar


Milli Mücadele’nin temelinin din olduğunu Eşref Edip’ten beri konuşuyoruz. Bu defa da İstiklal Harbi’nin Doğu Cephesi komutanı Kâzım Karabekir Paşa anlatsın. 

Aşağıda İkdam gazetesinin 17 Kasım 1923 tarihli nüshasında çıkmış konuşmasından önemli kısımları sadeleştirerek sunacağım. Haber aynen şöyle: 

 

“Dün Darülfünun Hukuk Fakültesi’nin bu seneki mezunları şerefine Galatasaray Lisesi salonunda bir sohbet icra edilmiştir. Sohbet ve çay ziyafetine Ermenistan fatihi Kazım Karabekir Paşa özel olarak davet edilmiş ve kendisi tam saat 2,5’ta kurmay başkanı ve yaverleriyle Galatasaray Lisesi’ni şereflendirmiştir. Lisenin salonu Darülfünun müderris ve muallimleri ve talebeleriyle ağzına kadar dolmuştu. (…) Paşa alkışlar arasında kürsüye geldi ve aşağıdaki nutku verdi:

 

“(…) Darülfünun milletin beynidir. Darülfünun öyle mukaddes bir ışık kaynağıdır ki karanlıklar içinde nereye gideceğini şaşıran bu milleti nûruyla aydınlatacak ve ona yol gösterecektir. 1908 senesinde reşit olma yaşına ulaştığını ispat ederek Meşrutiyeti alan milletimizi arkasında müthiş bir uçurum saklayan bir felaket tehdit ediyordu. 15 sene geçmeden Darülfünun’dan yetişen gençlerin vatana verdiği şuledir ki, aldatılarak elinden silahı alınan milleti birliğe sevk etti. Birlikten bir kuvvet doğdu ve düşmanın saldırılarına göğsünü gerdi ve bu günü idrak ettirdi. Millet kızgın ve ateşten çemberi kırdı.

 

Fakat efendiler, verilen ışığın kuvveti ve rengi her yerde bir olmalıdır. Her milletin üniversiteleri var. Her üniversite kendi milletini aydınlatıp irşad ediyor.

 

İstila orduları görününce kuvvetini âleme göstermiş olan Türk milleti, kazma ve sapanına sarılarak hürriyetini vermedi ve memleketinde efendi olarak yaşamaya hak kazandı. Fakat bu yeterli değildir. Orduların, askerlerin savurduğu kılıçlar, ancak savaş zamanına tahsis olunmuş olarak geçti. Avrupa ortalarına kadar savurduğumuz kılıçların bugün yalnız tarihte bir yankısı kalmıştır. Şu halde bu vatanın en önemli ihtiyacı iktisadi sahada ilerleme ve gelişmedir. En âlimimizden en cahilimize, beşiktekilerimizden en ihtiyarlarımıza kadar bütün millet iktisadi sahada birleşmeli ve işbirliği etmelidir. Kullandığımız her şey Avrupa malıdır. Bu hal memlekette acı bir tahribat yapıyor.

 

(…) Yurt dışında basılmış, sarı kaplı kitaplar halkın ve aydınların dimağlarını zehirliyor. Vahim akıbetler doğuruyor. Halkla aydınlar arasında müthiş ve felakete götürecek bir uçurum açıyor. Avrupa’da eğitim gören bir kısım aydınlarımız Anadolu’nun muhtelif mevkilerine geliyor, tabii burada refah, mutluluk ve servet hususunda tam bir hiçlik görüyor ve dudak büküyorlar. Halkımızı Avrupa’ya benzetebilmek için mutlaka Batılılaşmayı tavsiye ediyorlar. 

 

Efendiler, halkımız açtır, iş ve servetten mahrumdur. Batılılaşmakla halkın karnı doymaz. Batılılaşmakla iş ve servet temin edilmez.

 

Halka ve millete -o millet ki cihanı alt üst eden pek muazzam bir mücadeleden galip çıkmıştır- refah, mutluluk ve servet temin etmek için onun parasını yurt dışına kaçırmamaya çalışacağımız yerde zavallı milleti büsbütün uçuruma atacak muzır telkinlerde bulunuyoruz: Batılılaşalım! diyoruz. Batılılaşmaya heveskâr birkaç aydının olumsuz istikamette gitmeleri, diğer gençlerimizin mesaisini akamete uğratacak sebepleri hazırlıyor.

 

Efendiler, millet Batılılaşmakla değil, ancak din-i mübin-i İslam’a sarılmak suretiyle varlığını kurtarmıştır. Türk oğlunu her şeyden soysanız, din-i mübin-i İslam’dan başka dayanacak yeri yoktur. Efendiler, millet her türlü mahrumiyet içinde ümitsiz bir mücadeleye niçin atılmıştı? Evvela tahkir edilen mukaddes dinini yüceltmek, ikinci olarak haysiyetini kurtarmak ve düşman ayağı altında inleyen vatan parçalarını kurtarmak için değil mi? Millî ve dinî kutsallarımıza edilen hakareti iade ettik. Emsalsiz fedakârlığa katlandık. Buna Batılılaşmakla değil, dinimize sarılmakla muvaffak olduk.

 

Türk, adaletin somutlaşmış timsalidir. Vaktiyle adaletine şimdi çok heves ettiğimiz Batı medeniyetini Türk tesis etmiş, hak ve adaletin bütün kanunlarını eline almış ve tatbik etmişken Avrupa zulüm içinde inliyordu. Bu parlak günlerden sonra maalesef gerileme devrimiz başlamış ve mel’un bir istibdad memleketi mahv ve harap etmiştir.

 

Bu memleket istibdat altında inlerken Avrupa çalıştı. Türk’ün medeniyet ve adaletini kendisine mal etti. Burada Türkü kızgın ve kuvvetli bir çekice benzetebilirim. Türk, kuvvetli bir çekiç olarak bütün âlemi döğe döğe bugünkü medeniyet derecesine ve adalete ulaştı. Fakat bu adalet çekici Avrupa’nın eline geçince Türk’e zalim darbeler indirdi. Bu darbeleri medeniyetçi ve insaniyetçi geçinen milletler vaktiyle Türk’ün elindeki adalet düsturları gibi bir düsturla indirmedi.

 

Kırım savaşından sonra da Batılılaşmak cereyanları belirmişti. O zaman bahar feyzi saçmak için önce müstebid bir idareden kurtulmak lazımdı. O zaman Batıcılık taslakları, müstebid bir idareyi derhal yıkmak dururken evlerine Frenk mürebbiyeler almak suretiyle Batılı olacaklarını zannetmişlerdir. Sonuç ne oldu, cümlemizin malumudur.

 

Bu esnalarda biz Batılılaşmaya çalışırken Avrupa hummalı bir faaliyetle iktisat sahasında çalıştı. Şirketler teşkil etti. İktisadiyatını inkişaf ettirdi, bu inkişaf yayıldı. Ve işgalci bir şekil aldı. Memleketimizin mahvına yürüdü. Neticede biz Batılılaşmakla uğraşırken, Batı mükâfat olarak boynumuza kapitülasyon denilen bir zincir ördü.

 

Adaleti memlekette yaymak, düşünen ve hakiki vatanperver insanları memlekette hâkim kılmak lazımdır. Ancak bu sayede Türk’ün harp zamanında pek kuvvetli olan kollarından medeniyet, barış ve iktisat sahasında da istifade etmek mümkün olacaktır. Darülfünun Avrupa’nın ilerlemelerini inceleyerek millete doğru yolu gösterecek ve feyz aşılayacaktır. Biz askerlerin vazifesi, sizlerin göstereceğiniz bu kurtarıcı yolda düşmanlara göğüs germek, millete siper olmaktır.

 

Memleketimizi saadete ulaştıracak, yeni gayeleri memlekette hâkim kılacak, nur ve irfan kuvvetlerini ve her türlü adaleti memlekete sokacak sizin dimağınız ve düşüncelerinizdir. Memleketimin saadet ve selameti ve din-i mübin-i İslam uğrunda vücudumu mahvetmek, herhangi bir felaket anında sizi, takdis ettiğim aydın gençliği mutlu görerek son nefesimi vermek en birinci hedefim ve gayemdir.”

 

Nutkun bitmesini müteakip sürekli alkışlar ve “yaşa” nidalarının salonu çınlattığını okuyoruz gazeteden ve başımızı kaldırıp bir savaşın içinden gelen Karabekir Paşa’nın dediklerine, bir de ders kitaplarımızın tam tersi maddiyatçı yaklaşımına bakıyor ve kahroluyoruz. 

 

Şu ateşîn ruhlu Paşa’yı bu muhteşem konuşmadan üç yıl sonra idamla yargılayıp evine kapadınız ki cinayetlerin en fecisidir.

 

Karabekir Paşa’yı vefatının 75. yılında rahmetle anarken değiştirilmesi için o kadar mücadele verdiği İnkılap Tarihlerinin nasıl fanatik nesiller yetiştirdiğini son “derbi krizi” vesilesiyle bizzat gördükten sonra aktardığımız nutkun ruhuna daha yakından bakmak ihtiyacını duymaktayız.    

 

 

https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mustafa-armagan/karabekir-pasa-millet-islama-sarilarak-isgalden-kurtuldu-demisti-44135.html