İsmet İnönü yakın tarihin kilididir. Daha doğrusu kilit taşı. Başbakanlığı döneminde kurmaya başladığı çarkları ele geçirip kendine bağlama stratejisi Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğu dönemde meyvesini verecek ama iktidarı kaybettiği 1950’den sonraki dönemde de kurduğu çark işlemeye devam edecekti. O çark ki kendisini 1961 yılında seçimi kaybettiği halde silah marifetiyle Başbakanlık koltuğuna oturtacak ve 1965 başına kadar koalisyonlar veya dışarıdan desteklerle ite kaka yürütecekti.
1965 yılı geldiğinde ise artık 80’ine merdiven dayamış bulunan İkinci Adam -ki doğrusu, Kandemir’in dediği gibi aslında “Kinci Adam”dır- Menderes’ten yediklerine ilaveten bu defa Demirel’den iki tokat yiyecek ve 1970’lerin başında yalpalamaya başlayacaktı. CHP’yi “ortanın solu” diye bir ucubenin kuyruğuna bağladığı 1960’ların ortasından itibaren sarhoş geminin kırık dümenini yönetmeye gayret eden ihtiyar kaptanı bu defa parti içi muhalefetle başa çıkmaya çalışacaktı.
Zaten 1964 yılında ABD Başkanı Johnson’dan yediği fırçadan feleği şaşan İnönü, yine aynı Başkanın gönderdiği White Bird tipi uçakla Washington’a götürülmüş, orada gereken ayar verildikten sonra yine aynı uçakla Ankara’ya kondurulmuştu. Bu skandal çapında kaba, hatta küstahça davranış bile yeterince onur kırıcı iken, kendisine yazılan mektubu dahi saklatmış, kamuoyunun bilmesini istememiş, eline tutuşturulan Cüneyt Arcayürek onu ancak Başbakanlıktan düştükten sonra, 1966 başında Hürriyet gazetesinde yayınlamıştı. Tabii halk çoktan cezasını kesmişti bu sırada. Artık ana muhalefet partisinin lideriydi.
Bu mertlik değildi ve İnönü hiçbir zaman mert olmadı. Johnson’ın mektubunu Başbakanlıktan düştükten sonra açıklattığı gibi hatıralarını 1968 yılında yayınlattığı zaman da son büyük şahit olan General Ali Fuat Cebesoy Paşa toprağa verilmiş durumdaydı. Yani şahitler sağken hatıralarını anlatamamıştı (araştırmacı Sabahattin Selek’in sayesinde teybe konuşmuş ama yine yazmamıştı).
Evet, ana muhalefet partisinin kazanı bundan sonra parti içerisindeki sert hizipleşme ve muhalefetle kaynayacaktı. Bu hizipleşmenin başını da Bülent Ecevit ve adamları çekecek ve İnönü’yü sonunda pes ettireceklerdi. Bir zamanların Değişmez Genel Başkanı ve Milli Şefi artık 50 yıldır başında durduğu kendi partisinde bile istenmiyordu. Tarihi bir şahsiyet olarak saygı duyuluyordu belki ama o kadar. Günümüzde işi yok deniliyordu. Artık koltuğunu gençlere terk etmeliydi.
Sabık Milli Şef’in ise pes etmeye hiç mi hiç niyeti yoktu. Son günlerinde öyle bir oyuna kalkıştı ki, büyüklüğü ve uyandıracağı kaos karşısında çevresi bile dehşete düştü ve sonunda bu oyundan vazgeçmek zorunda kaldı.
Büyük Oyun
Neydi bu “büyük oyun”?
Bu, “Atatürk’ün partisi” denilen Cumhuriyet Halk Partisi’nin artık bu sıfatı hak etmediği gerekçesiyle kapattırılması oyunuydu.
Şimdi bu oyunun nasıl oynandığını görelim.
Yalnız ona geçmeden anlatmam gereken başka bir kara delik var. O da İnönü’nün az daha CHP’nin adını da değiştireceğine dair ilginç bir bilgi.
Buna göre CHP AZ DAHA ADINI DEĞİŞTİRECEKMİŞ.
İsmet İnönü’nün yakınlarından Kemal Bağlum Anıpolitik (1945-1960) adlı hatıralarında anlatıyor:
1954 seçimlerinde Demokrat Parti karşısında ikinci defa hezimete uğrayan İnönü ve adamları ‘Artık bu isimle millet bize oy vermez’ diye yeni bir ad almak istemiş. Fakat Kasım Gülek vazgeçirmiş. Şöyle anlatmış kitapta:
“1954 seçimlerinden sonra Demokrat Partililer ne kadar keyif içindeydiyseler, CHP’liler de, o oranda bunalıma düşmüşlerdi. Kolay değildi, CHP, gerçekten büyük bir yenilgiye uğramış, Meclisteki sandalye sayısı 63’ten, 32’ye inmişti.
Sıkıntıyı çekenlerin başında da, Parti Genel Başkanı İsmet İnönü geliyordu. Teşkilat ve partinin üst düzey yetkilileri;
“Artık bu isimle biz bir noktaya gelemeyiz. Mutlaka yeni bir ad ile kamuoyunun karşısına çıkmamız gerekiyor” diyorlardı.”
Kemal Bağlum’un anlattığına bakılırsa tam bu yönde isim değişikliği kararı alınacakken Kasım Gülek çıkmış meydana ve bu partiyi Atatürk’ün kurduğunu, onun isminin değiştirilemeyeceğini vs. söylemek suretiyle yetkilileri ve bu arada İnönü’yü etkilemiş ve partinin adını kurtarmıştı.
Bu hadiseden şunu anlıyoruz ki, İnönü başında bulunduğu CHP’nin adını az kalsın değiştirecekmiş. Fakat bu hamle, şimdi anlatacağımızın yanında hiç kalır.
Bu parti kapanmalı
Bu defa CHP İzmir Senatörü Necip Mirkelamoğlu’nun İnönü Ecevit’i Anlatıyor (Kervan Yayınları, İst., 1977) adlı kitabına gidiyor ve orada ifşa edilen bir sırrın örtüsünü kaldırıyoruz.
Kitabın elimizdeki 4. Basımının sonuna eklenen belgeler arasında buluyoruz bu sırrın kanıtlarını.
Buna göre İnönü, kendisini genel başkanlıktan atan “Yeni CHP” hakkındaki (Kemal Kılıçdaroğlu da vaktiyle böyle bir isim takmamış mıydı eskisinin tıpkısı olan partisine?) kesin yargısını belirleyen bu başında olmadığı partiyi kapattırma girişimlerinde bulunmuştu.
CHP Senatörü Necip Mirkelamoğlu anlatıyor, biz de dinliyoruz (meraklısı için sayfasını da vereyim: 224 vd.).
Ecevit’in başına geçtiği Yeni CHP’nin tüzük değişikliğiyle milletvekillerinin yasama faaliyetleri Genel Merkezin kontrolü altına giriyordu. Bu, İnönü’ye göre Anayasaya aykırıydı. Vekillerin Meclisteki faaliyetlerini de Genel Merkez kontrol ediyordu ki bu da Anayasaya aykırıydı. O zaman İnönü düşünüyordu ki, Anayasaya aykırılığı bu kadar açık olan tüzük değişiklikleri karşısında Anayasa Mahkemesi hareketsiz kalamaz ve Siyasi Partiler kanunu gereğince “Yeni CHP’yi kapatma girişiminde bulunur.
“İnönü Partiden istifasından evvel ve sonra, zaman zaman bunu o kadar kesin bir kanaat ve zaruret halinde söyledi ki, o sıralar Atatürkçü savaşımızı yeni siyasî girişimler biçiminde sürdürmek kararında olan bizleri de bazı tereddütlere sevketti. Kendisiyle yakın temas halinde bulunan Kemal Satır, Ali Sohtorik gibi arkadaşlarımıza “Girişimlerinizde acele etmememizi, nasıl olsa Anayasa Mahkemesinin “Yeni CHP”yi kapatacağını söylüyor ve öğütlüyordu.”
Mirkelamoğlu böyle bir girişimin bahis konusu olmadığını söylüyor ama ekliyor: Olsaydı bile Anayasa Mahkemesi tüzük hükümlerini düzeltmesi için partiye uyarı ve çağrıda bulunup süre tanıyacak, yani kapatmayacaktı. Bu hatırlatılınca İnönü itirazları önemsemiyordu. Şu cümleler de yazara ait:
“O kendi mantığında kanun, meşruiyet, memleket yararları ve millî hakimiyet anlayışında sorunu “Esas bakımından” çözüme bağlamıştı: O da “Yeni CHP’nin bu haliyle yaşamaması gereğiydi.” Çünkü bu parti, sorumsuz maceracıların elinde ve yönetiminde ve Marksistlerin kaba bir aleti olabilecek tabiat ve istidatta idi. Artık hiçbir gerekçe, onun bu sağlam mantığının üzerine çıkıp, “Yeni CHP’ye” hayatını bağışlayamazdı.”
Anayasa Mahkemesi’nin kapatmayacağına, uyarı cezası vereceğine kanaat getirince girişimlerinden vazgeçen İnönü’nün içinde kalan ukdeymiş kaptanlığını Ecevit’e kaptırdığı CHP’yi kapattırmak. Yoksa benden sonra tufan demeyeceğine kimse kefil olamıyor, çünkü Terakkiperver Fırka’nın da, Serbest Fırka’nın da kapattırılması işinde ne de olsa tecrübesi az değildi.