MUSTAFA ARMAĞAN - EZAN-I MUHAMMEDÎ 74 YIL ÖNCE ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞTU - 16 Haziran 2024 Pazar

MUSTAFA ARMAĞAN - EZAN-I MUHAMMEDÎ 74 YIL ÖNCE ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞTU - 16 Haziran 2024 Pazar

MUSTAFA ARMAĞAN - EZAN-I MUHAMMEDÎ 74 YIL ÖNCE ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞTU - 16 Haziran 2024 Pazar


Türkiye’de İslamiyetin hayatta kalması açısından 16 Haziran 1950 tarihi tam bir “kırılma noktası” teşkil eder. Hatta şu kadarını söyleyebilirim ki, eğer Başbakan Adnan Menderes, Cumhuriyet Halk Partisi’nin hurdahaş olduğu ve henüz ne yapacağını bilemediği 14 Mayıs 1950 seçimlerinden hemen sonraki puslu demlerde harekete geçip de ezanın aslî dilinde, yani Arapça okunmasına izin vermiş olmasaydı, ileriki yıllarda bunu yapmasına müsaade edilmeyebilirdi. Hele 1955’ten sonra buna belki bizzat Demokrat Parti grubu bile engel çıkarabilirdi. Bu yüzden belki yasak günümüze kadar devam ederdi. 

O zulüm yıllarını bizzat yaşayan insanların hatıralarını her ikisi de İşaret Yayınları’ndan çıkan Türkçe Ezan ve Menderes ile Minaredeki Yabancı adlı kitaplarımda derledim. Bu sözlü tarih çalışmasını hatıratlara yansıyan yazılı şahitlikleri ekleyerek üç ciltte tamamlamak nasip olur inşaallah.

Şu aziz bayram günü 74. yıldönümünü idrak ettiğimiz 16 Haziran 1950 günü Ramazan arifesine denk gelmişti. O günleri yaşayan 85-90 ve üzeri yaşlardaki büyükleriniz anlatabilir size. Ezan-ı Muhammedî’nin o gün nasıl büyük bir hasretle kucaklandığını gözleri yaşararak anlatacaklardır. 

Başvekil Adnan Menderes şahsî kusurlarına rağmen 74 yıl sonra dahi bu halkın gönlünden silinmediyse bunun başlıca iki sebebi vardır. Birincisi, Yassıada’daki zulümler, ikincisi de ezanı Arapça aslına çevirmiş olması. Halk diğer bütün kusurlarını bunlara bağışlamıştır. Aynı şekilde aslında bugünkü manada asla “dinci” bir parti olmayan Demokrat Parti de, diyebilirim ki, Müslümanlara tanıdığı dinî özgürlükler sayesindedir ki, daha uzun yıllar hayırla yad edilmeye devam edecektir.   

Ezan-ı Muhammedî, merhum Mehmed Akif’in deyişiyle söylersek, artık bıçağın kemiğe dayandığı noktadır. Diğerleri neyse de, iş, şahitlikleri dinin temelini teşkil eden ezana dayanınca orada bir direniş noktası ortaya çıkmıştı. Nitekim gerek 1933 Şubat’ında Bursa’da yaşanan cemaat direnişi ve protesto, gerekse zaman zaman görülen bireysel direnişler, hatta kimi “sivil itaatsizlikler” ezan etrafında şekillenmiştir. 

Diğer inkılapları bir şekilde sineye çekti halk ama ezan gibi dinin özüne ilişkin bir inkılabın hükümetin görevi olduğuna ikna olmadı bir türlü. Bu yüzden de, din üzerine yapılan manipülasyonlar, ezanla sınırlı kaldı, daha ileriye gidilmedi. Ezanın halkın bir direniş noktası, kırmızı çizgisi olması bana son derece önemli görünüyor ve gelecek adına umut veriyor. 

Bir Ramazan arifesiydi

Adnan Menderes’in yaptığı kanun değişikliği TBMM’den Haziran ayının 16’sında çıkmış ve telgrafla ulaşılabilen yerlere bildirilmiştir. Aynı gün ikindi namazının Türkçe ezanla kılındığı yerler olduğu gibi akşam veya yatsı ezanına yetiştirilen yerler olmuştur. Ancak bazı bölgelerde ezanın serbest bırakılmasının ertesi sabah haber alındığını ve gazetelerin ezanın Arapça okunmasının serbest bırakıldığı haberini Haziran’ın 17’sinde yazdığını biliyoruz. 

16 Haziran 1950 günü Ramazan’ın arifesiydi. Aynı akşam teravih namazı kılınacak, gece de sahura kalkılacaktı. Halk Ramazan’ı Ezan-ı Muhammedî ile karşılamak için bastırıyordu. Türkiye Büyük Millet Meclisi de bunun için tam mesai çalışarak çıkarmıştı kanunu. (Zaten bazı yerlerde kanun çıkmadan önce de Arapça ezan okunduğu haberleri Ankara’ya akmaktaydı.) Yoksa dışarıda toplanmış bekleyen halkın tepkisi çok ağır olacaktı. Konuşmalar uzadıkça halkın dışarıdan “Yeter artık, lafı uzatmayın, bir an önce işinizi bitirin” diye bağırdığını okuruz ertesi günkü gazetelerde. 

Çok sorulan bir soru: 

Ezanı Türkçeleştirmenin amacı neydi? Bununla ulaşılmak istenen hedef neydi?

Türkiye’de laikliğin din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması olduğu söylenir ama bu tam bir aldatmacadır. Laiklik, tam tersine, dinin devlet tarafından dizayn edilmesi, şekillendirilip kontrol altında tutulması demektir bizde. 1930’lu yıllarda ezan da, Kur’an da, ibadetler de, camiler de aynı şekilde bu yeni devletin çıkarları hesabına yeniden şekillendirilmek istenmişti. Bir devlet dini olarak reforma tabi tutulmuş bulunan İslam’ın Batı’ya şirin, hatta ‘tehlikesiz!’ görünecek matruş bir versiyonunu topluma kabul ettirmekti gayeleri.

Ezan hakkında hazırladığım kitaplar bir sözlü tarih çalışmasının ürünü. O yılları hatırlamakta olan yaklaşık 150 kişiyle gerçekleşen bu iki ciltlik sözlü tarih çalışmasında hedef, ezanın Türkçe okunduğu 1932-50 dönemindeki hatıraları derlemenin yanında, ‘kırılma noktası’ kabul ettiğimiz 16 Haziran 1950 günü Arapça ezan yani ezan-ı Muhammedî 18 yıl sonra minarelerden yeniden okunduğunda halkın neler hissettiğini tespit etmekti. 

“Sen de Allahu ekber dedin”

Çok sayıda ilginç olayı yakaladık. Mesela İzmir’de bir müezzin minareye çıkıp Türkçe ezan okuyacağı zaman ağzından gayri ihtiyari “Allahu Ekber” sedası çıkıyor. Müezzin anında durumun farkına varıyor ama bu defa ezana saygısızlık olacak diye kesmeyip devam ediyor. Acar polisler müezzini hakimin önüne çıkarıyor. İnsaflı biri olan hakim, müezzine bir gün hapis cezası veriyor ve kendisi de eve gitmeyerek hakimle müezzin Adliyede beraberce sabahlıyorlar. Hakim, müezzine en hafif ceza olan bir gün hapis cezasını verirken, cezayı kendisine de vermiş oluyor.

Öte yandan, bir camide kamet “Allahu ekber” diye getirilince işgüzarın biri savcıya koşup şikayet ediyor. Savcı imanlı ve iz’anlı biri olmalı ki, imamı kurtarmak için şöyle bir taktik kullanıyor: Şikayetçiye soruyor:

“Ne dedi tam olarak?”

“Allahu ekber dedi.”

“Tamam, sen de aynı suçu işledin şimdi. Seni de içeri atayım.”

Tabii işgüzar olayın farkına sonradan varıyor ve şikayetinden vazgeçiyor.   

Keşke bundan 50 yıl önce bu bilgiler henüz hafızalarda tazeliğini koruyorken toplanabilseydi  tırnağımızla toprağı kazar gibi uğraşıyor olmasaydık diyorum. 

Şu görüldü ki, sözlü tarih alanında da yapılacak yığınla şey var. Gönüllü bir grupla ve tamamen Allah rızası için gerçekleştirdiğimiz bu iki ciltlik çalışmanın Türkiye’de hem tarih alanında bilinçlenmeye, hem de yakın tarihte neler olup bittiğinin yeni nesillere öğretilmesine faydalı olması en büyük temennimizdir.

Temin etmek isteyenler için İşaret Yayınları’nın telefonu şudur: (0212) 519 17 28 

Ezan-ı Muhammedî 74 yıl önce özgürlüğüne kavuştu - Yeni Akit