Esra Erol geçenlerde ‘bugün seçimler yapılıyorsa Atatürk sayesinde’ demiş. Ah bu tarihsiz tarih eğitimi. Milyonlarca öğrenciye içi boş nutuk atma imtiyazından başka ne verebildi? Hakikaten tarih diye bir şey öğretmiş olsaydın ilk seçimin TC kurulmadan neredeyse yarım asır (47 yıl) önce yapıldığını, hatta bu seçimlerden birinde iktidarın da değiştiğini bilirlerdi.
Peki Cumhuriyet döneminde seçim yapıldı mı? 1946’ya kadar hayır. Adı üstünde Tek Parti idaresinde seçim yapmanın manası neydi ki? Terakkiperver Parti’nin kapatıldığı 1925’te geçilen Tek Parti düzeninde tek liste, tek sandık, tek oy pusulası ve ikinci seçmenlerce ayarlanan bir seçim mizanseniydi oynanan. Bir tek 1930 yılında Serbest Fırka’nın kurulmasına izin verilince yerel ara seçime girdiyse de üç ay geçmeden o da kapattırıldı.
Derken 1946 Mayısı geldi, çattı. İlk tek dereceli ve çok partili yerel seçim yapılacaktı ama onda da halkın iradesine jandarma zoruyla müdahale edildi.
İşte o seçimlerde yaşanan bir facia 6 ay kadar sonra bir gazetenin haberi üzerine duyulacak ve tarihe Senirkent Faciası olarak geçecekti. Aşağıda bu hadisenin içyüzünü öğreneceksiniz.
Haberi 18 Ocak 1947 tarihli Tasvir gazetesi duyurdu. 1966 yılında Yeni İstiklal gazetesi bu hadiseyi şöyle naklediyordu:
“Genç nesiller ibretle okusun da İsmet İnönü ve … devrinde bu milletin neler çektiğini anlasınlar. Günümüzün sahte hürriyet kahramanı altı oklular işte dün milletin ensesinde böyle boza pişiriyorlardı. O zaman anayasa, manayasa, hürriyet, demokrasi, insan hakları lafları yoktu dillerinde. Sadece Milli Şef ve parti vardı. Ve millet, onların kölesiydi.
Senirkent faciası zavallı halka karşı işlenen cinayetlerden ancak binde biridir. Aslanköy, Özalp (33 vatandaşın kurşuna dizildiği yer), 155 Azeri Türkünün Kars’ta Ruslara teslim edilip göz göre göre boğazlatılması ve daha nice şenaat ve rezaletler… Şimdi özgürlük, uygarlık diye yırtınan dünkü eli kırbaçlı tek parti zalimlerini iyi teşhis edip ona göre hüküm vermelidir bu millet.”
26 Mayıs 1946’da yapılan yerel seçimde iktidar partisine oy vermeyen, muhalefetten yana tutum alan o zamanlar Isparta’nın Uluborlu ilçesine bağlı bir bucak olan Senirkent’in halkı Ortaçağın Hıristiyan mezalimine taş çıkartacak işkencelere tabi tutulmuştu. İktidar partisineoy vermediği için Senirkent halkı aylarca cezalandırılır.
Hadisenin duyulmasına sebebiyet veren Senirkent bucağından 10 vatandaşın imzasını taşıyan TBMM’ye çekilen protesto mektubu aynen şöyleydi:
“Bizler Isparta’nın Uluborlu ilçesinin Senirkent bucağı halkındanız. Kendi iş ve gücümüzden başka bir şeyle uğraşmayan ve Türk kanunlarının verdiği hak ve salahiyetler dairesinde iyi bir vatandaş olmayı tek gaye bilen özü sözü bir Türk çocuklarıyız. Kanunlara dayanarak birçok salahiyetlerle devlet teşkilatının içinde yer almış büyüklerimize daima saygı ve sevgi göstermeği unutmamıza da imkân olmadığı düşünülürse iki aydır bucağımızdaki tedhiş hareketleri karşısında asıl sükûtumuzun manası anlaşılır.
Bucağımızda müdür vekaletiyle gönderilen komiser Halil Altınay ve jandarma teşkilatı mensuplarının bucak halkına reva gördükleri bu tedhişler hızını ve çeşidini artırmamış olsaydı belki sükûtumuz devam da edecekti. Fakat artık tedhişlere tahammülümüz kalmadığından sizlere ve efkâr-ı umumiyeye (kamuoyuna) bu acı protestomuzu göndermeyi vatanî bir borç sayıyoruz.
Yalnız hayvanlara hasredilen ve hatta onlara dahi reva görülmesi doğru olmayan dayağın nevi ve mahiyetlerini izahta belki kelime bulmak mümkün olmayacaktır. Jandarma karakollarında atılan dayakların en basiti, bir iskemlenin ayaklarına masum vatandaşların ayaklarını geçirip sandalye üzerine oturtulan jandarma erinin yardımıyla kıpırdamasına imkân verilmeden ayakları patlayıncaya kadar asri falaka dayağı atmak ancak basit bir hakikattir. Bunun nevi (türü) ve ağırlıkları insan şuurunu bozacak kadar olanlarını bu basit hakikate ilave etmekten insanî bir hicap duyuyoruz.
Ağızlarımıza gem vurularak veya gemsiz olarak hayvanlar gibi üstümüze bindirilen jandarma erleriyle çeşme yalaklarından hayvanlar gibi su içmeye götürülmemiz bizi insanlığımızdan bıktıracak hakaret ve işkencelerin diğer bir örneğidir.
Islak ve karanlık bodrumlara hapsedilip üzerimizden 20-25 gaz tenekesi su dökülmek suretiyle ıslanma cezasının tecrübemizle cezaların en hafifi olduğunu anlamış bulunuyoruz.
Şapkalarımızı başımızdan çıkarıp içini ufak ve büyük pisliklerle doldurduktan sonra şapkayı başa giymeye mecbur etmek ve hatta şapka içindekilerini içirmek de akla gelmeyen cezalardan biridir.
Yüzüstü yere yatırıp insanların en mukaddes varlıkları olan namuslarına tecavüz etmeye yeltenerek mağdurlara korku ve dehşet vermek de cezaların en zararsızıdır.
Su dolu havuzlara vatandaşları soğuk gecelerde elbiseleriyle birlikte atarak boğazına kadar su içinde ördek gibi yüzdürmek ve ara sıra boğma tehditleri yaparak çıkarıp yeniden çeşitli dayaklara maruz bırakmak da belirli cezalardandır.
Bizlere reva görülen bu işkence ve tedhiş nevilerini daha da çoğaltmak mümkünse de, bir insan bulunmamız bunları devam ettirmekten bizi alıkoyuyor.
Hemen şunu da itiraf edelim ki, bu cezaların reva görülmesindeki sebepler açıkça bildirilmemekle beraber sarhoş bulunmamızın buna sebep olduğu da sık sık söylenmektedir. Halbuki bu isnad da tamamen yalandır. Bir an için doğru olsa bile ancak TCK’ya göre cezalandırılmamız icap eder.
Şimdiye kadar bu işkence ve tedhişlerin önlenmesi için yaptığımız bütün müracaatlar bir semere vermemiştir. Zira şikayet istidalarımız (dilekçelerimiz) kimden şikayet ediliyorsa onun eline verilmekte, tehdit ve tazyik ile yapılan tahkikat sonunda bizler mağdur değil, müfteri olarak suçlandırılmaktayız.
Bütün bu işkence ve tedhişe bir son verilmesini ve şikayetlerimizin tahkikatının bitaraf (tarafsız) ve namuslu memurlar tarafından yapılmasını dilerken anayasaya göre bir vatandaşlık hakkının verdiği salahiyetlerle bütün bu oluşları Büyük Millet Meclisi’nin ve Türk efkâr-ı umumiyesinin manevî şahsiyeti önünde protesto ve istirham eyleriz.”
Mektup iyiden iyiye elektriklenmiş bulunan kamuoyunda bir bomba gibi patlayacaktı. Olay üzerine Demokrat Parti Senirkentlilere sahip çıkarak, bu kötü muameleyi bucak halkının partilerini desteklemesine bağladı.
Başlatılan soruşturma sonrası yakalanan sanıklara dava açıldı. 11 sanığın halka fena muamele yaptığı sabit görüldü ve suçlular 2 ay 15 gün ile 5 ay 25 gün arasında hapis ve 2 ay 15 günden 17 ay 15 güne kadar memuriyetten mahrumiyet cezasına çarptırıldı.
Bilelim ki Türkiye seçim yaptırmak istemeyen Tek Parti idaresinden böyle mücadeleler sayesinde kurtulmuştu.