“Şapka Devrimi” lafını anca İngilizceye çevirince ayılıyoruz: Hat Revolution. İyi de şapka gibi moda olan bir giysinin “devrimi” nasıl mümkün olabildi?, Bir ‘gardrop devrimi’ yapıldı da haberimiz mi yok? gibi espriler yapılabilir belki ama meselenin 1925-26’ların Türkiye’sinde hafife alınır tarafı yoktu; bırakın şapka giymemeyi, “canım şapka giymek istemiyor” demek dahi idam sehpasına kadar götürebilecek ağır bir suç teşkil ediyordu.
Herkesin başına fes, sarık, takke, külah, bere vs. giydiği bir zamanda başı açık gezmek diye bir şeyin olmadığını göz önüne alırsanız bütün erkeklere şapka giyme mecburiyetini getiren “Şapka İktisâsı Hakkında Kanun”un nasıl bir zorlamayla uygulandığını anlayabilirsiniz.
İstiklal Mahkemelerinin Devrim Fransa’sındaki terör mahkemeleri benzeri çalıştığı bir dönemde cezalandırılan binlerce kişi arasında sembol isim olarak Babaeski Müftüsü Ali Rıza Hoca ile beraber Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde idam edilen İskilipli Atıf Hoca’nın ayrı bir yeri vardır.
Hakkında çok soru sorulduğu için burada 5 tanesini kısa kısa cevaplandıracağım.
Soru 1: Diğerleri unutulduğu halde “şapka inkılabı” denilince İskilipli Atıf Hoca neden gündemde?
Aslında Atıf Hoca’nın diğerleri gibi unutulması gerekirken çok partili hayata geçilmesi üzerine açılan ağızlar sayesinde CHP dönemindeki cinayet ve zulümler özellikle muhafazakâr camianın yazarlarınca dile getirilmişti. Unutulan yiğitlerimizden Sinan Omur, İskilipli Atıf Hoca Nasıl İdam Edildi? adlı bir kitap çıkarmış, Necip Fazıl ise 17 yıl sonra Son Devrin Din Mazlumları adlı kitabında Atıf Hoca’ya genişçe yer ayırmıştı. Bu iki kitabın etkisiyle Atıf Hoca 70’li yıllarda çoğalan İslamî basının dâvâ malzemeleri arasına girmiş ve bu sayede ortak hafızaya transfer edilmiştir.
Soru 2: İskilipli Atıf Hoca kimdir?
İskilip’te doğdu. İstanbul’da Medrese ve İlâhiyat Fakültesi’nden mezun olarak Kabataş Lisesi Arapça öğretmenliğine tayin edildi. Bodrum’a sürüldü; oradan Kırım’a geçti. II. Meşrutiyet’in ilânından önce İstanbul’a döndü. Sebîlürreşâd ve Beyânülhak dergilerinde yazdı. Sadrazam Mahmud Şevket Paşa’nın katli olayına karıştığı gerekçesiyle Sinop’a sürüldü. Mütareke döneminde Mustafa Sabri Efendi’nin başkanlığında kurulan Müderrisîn Cemiyeti’nin 2. başkanlığına tayin edildi. Cemiyet sonradan Teâlî-i İslâm Cemiyeti adını aldı. Sabri Efendi’nin şeyhülislâmlığa tayini üzerine başkanlığa getirildi. 1924’te Maarif Vekâleti’nin ruhsatıyla bastırdığı Frenk Mukallidliği ve Şapka adlı risalesi yüzünden şapka kanununa muhalefetten idama mahkûm edildi (4 Şubat 1926).
Soru 3: Yunan uçaklarından atılan bildiriye imza attı mı?
Mahkeme üyesi Reşit Galip şöyle çıkışır Atıf Hoca’ya: “Sen en karanlık günlerde Teali-i İslamcılık yap, Mustafa Sabri’nin yanında yer al da, sonra karşımızda şöyle böyle söyle. Sözleriniz hiçbir gerçeğe uygun değildir.” Bunun üzerine Atıf Hoca “Bunun belgesini size gösterdim” der. Reşit Galip kızar: “Ne belgesi?” Atıf Hoca gayet sakin “Mustafa Sabri ile bu beyanname meselesini görüşseydim tekzip etmezdim” der. Suçlandığı beyannameyi imzalamadığı gibi Mustafa Sabri’ye açıkça muhalefet ettiğine dair resmî bir tekzip belgesi de sunmuştur mahkemeye. Onu hatırlatır. Reşit Galip kızgın bir tonda “Belgeyi göster” diye hırçınlaşır. Atıf Hoca sözlerine elindeki gazete parçasını göstererek devam eder: “Vakit gazetesinin 1034. nüshasında tekzibnamem duruyor. Şimdi bu durup dururken bendenize belge sormak bilmem nasıl olur?” Reşit Galip, Atıf Hoca’nın tekzip metnini kendisini kurtarmak için yayımladığını söylemek zorunda kalır. Hoca “Öyle olsaydı onlarla beraber olurdum» der, yollarının ayrıldığından bahseder. Demek ki, tekzip metni kuvvetli bir belgedir. İşte Reşit Galip›in cevabı: “Sus! Bizi çileden çıkarma! Biz budala olmalıyız ki, bu sözlere inanalım. (…) Çıkarın!” (Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları 1926, İşaret: 1993, s. 109-115.) Mahkeme kararını vermiştir besbelli.
Soru 4: Hangi gerekçeyle idam edildi?
Atıf Hoca’nın Frenk Mukallidliği ve Şapka adlı risâlesi 1924 başlarında çıkmış, kanun ise 1925 Kasım’ının 25’inde kabul edilmiş, 4 gün sonra da Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Hukukun temel kaidelerinden biri “Kanunların makabline şâmil olamayacağı”dır, yani kanunlar geriye doğru işletilemez. Kitapta yazılanların, yayımlandığı tarihte çıkmamış bulunan bir kanuna aykırı olması mümkün değildi. Buradan bir şey tutturamayacağını anlayan mahkeme heyeti şapka kanununa karşı Anadolu’nun çeşitli yerlerinde çıkan hoşnutsuzlukları (‘isyan’ ile alakası yok, itiraz edildi) bahane göstererek bunların kitabı okuyanlar tarafından çıkarıldığı kanaatiyle savcı Necip Ali’nin 3 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası istemiş olmasına rağmen –artık hangi süper delili bulduysa- idamına hükmetti ve anayasayı tağyir vs. gibi alakasız hükümlerden verdi cezayı. Kitap, bahaneydi.
Soru 5: Savunmasını yaptı mı?
Necip Fazıl’ın Son Devrin Din Mazlumları adlı kitabından yayılan bir yanlış anlama vardır. Güya İskilipli Atıf Hoca tam savunmasını yazacağı sırada rüyasında manen ikaz edilince bundan vazgeçmiş ve kaderine razı olmuştur. Halbuki tutanaklara bakıldığında Atıf Hoca’nın 6 sayfalık bir savunma kaleme aldığı ve mahkeme huzurunda okuduğu görülecektir. Aynı davadan yargılanan Mesnevi şârihi Tahirü’l-Mevlevi’nin hatıratına göre hoca savunmasını yapmış, kendileri de kapatıldıkları yerden onun sesini duymuşlardır. Tahirü’l-Mevlevî’ye göre mahkemede savunmasını yapmayan kişi Atıf Hoca değil, Babaeski Müftüsü Ali Rıza Hoca’dır.
TBMM Ankara İstiklal Mahkemesi’nin de karar defterlerini de yayınladı. Böylece hem Atıf Efendi’ye yapılan haksızlığın, hem de kendisini nasıl savunduğunun resmi belgeleri ortaya çıkmış oldu.
Bu arada fakirin de Atıf Hoca’nın mahkemeye ibraz ettiği Yunan uçaklarından atılan bildirinin Teali-i İslam Cemiyeti’yle hiçbir ilgisinin olmadığına dair Vakit gazetesindeki tekzibnâme metnini bulup yayınlamak gibi bir hizmeti geçtiğini de hatırlatayım.
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mustafa-armagan/bes-soruda-iskilipli-atif-hoca-gercegi-46850.html