İsmet İnönü hatıralarını ancak son büyük şahit olan Ali Fuat Cebesoy Paşa 1968 Ocak’ında öldükten birkaç ay sonra Ulus gazetesinde yayınlama cesaretini gösterebilmişti. Cesareti de, mertliği de bu kadardı işte. Şahitler hayattayken yazılamayan hatıratın değeri tarihçilerin gözünde sıfırın biraz üstündedir. O kadar.
Bitmedi, dahası var.
İnönü, Sabahattin Selek’in önüne koyduğu teybe konuşarak anlattığı, yani kaleme almadığı hatıratında bazı ifşaatta da bulunmuştu. Mesela İkinci İnönü Muharebesi sırasında Yunan ordusu karşısında geri çekilmekte olan subayları durdurup onlara “Millet sizin düşmanınızdır” demişti. Bunu sorguladığımız yıllarda bir gün baktık ki, İnönü’nün Hatıralar’ı Bilgi Yayınevi’nde yeni baskısını yapmış. Aaa, o da ne? Yeni baskıda “Millet sizin düşmanınızdır” cümlesi toz olmuş resmen. Bilim devrimi, Aydınlanma, ilerleme… diye ortalıkta caka atan taife, bizzat İnönü’nün cümlesini hatıratından makaslayıvermiş!
Ne güzel bir tarih değil mi? Kendi kendilerini sansürlüyor ve bunu hep yapıyorlar. İstisnası yok neredeyse. Ya yazarın kendisini sansürlüyor veya yayıncısı yahut varisleri… Unutmayın ki, Lord Kinross’un Atatürk adlı meşhur kitabını da Altın Kitaplar Yayınevi günümüzde sansürleyerek yayınlamaya devam ediyor. (Okuyacaksanız 28 Şubat’tan önceki sansürlenmemiş baskılarını tercih edin mutlaka.)
Elhasıl-ı kelam değişmeyen tek şey, çarpıtmadır Kemalist zihniyette.
İşte elimde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, hatta 1938 Kasım’ında İsmet İnönü Cumhurbaşkanı seçilmeden önce 1 günlüğüne Cumhurbaşkanlığı vekilliği de yapmış olan M. Abdülhalik Renda’nın Hatırat’ı var. Kitabın yayıncısı Yapı Kredi Yayınları ayrıca Renda’nın Günlükler’ini de basmış. Lakin Günlükler büsbütün muhtevasız ve gereksiz bir yayın. İkisi de bir şey söylemiyor.
Neler söylemiyor mesela?
Mesela: 1926 yılının Türkiye siyaseti ve halkı açısından en çarpıcı olayı olan 7 Haziran 1926 tarihli Musul’un İngiliz mandası altındaki Irak’a terk edilmesi antlaşmasından tek kelimeyle bahsedilmemiş. O sırada CHP milletvekili (başka parti var mıydı ki) zatıalileri ama petrolümüzü İngilizlere teslim ettiğimiz anlaşmadan haberi olmamış. Mümkün mü? Değil elbette. Muhtevasız ve gereksiz Günlükler’inde Musul’dan tek kelime ile olsun bahis olmadığı gibi büyük boy tam 375 sayfa tutarındaki Hatırat’ında da geçmiyor.
Nasıl tarih ama değil mi?
Kitaplar bunu yazmaz:
Türkiye Cumhuriyeti 1926 Haziran’ına kâğıt üzerinde de olsa yaklaşık 850 bin kilometrekare yüzölçümüne sahip bir ülke olarak girdi ama çıkarken yaklaşık 770 bin kilometrekare olarak çıktı. Çünkü bu arada Musul elden çıkmıştı.
Elden çıkan toprağımız Musul’un yüzölçümü ne kadardı peki?
Uzmanına soralım: Prof. Dr. İhsan Şerif Kaymaz Kaynak Yayınları tarafından neşredilen Musul Sorunu: Emperyalizm ve Kürtler adlı tedkik mahsulü kitabında şunu yazıyor:
“Birinci Dünya Savaşı öncesinde Musul Vilayeti’nin kapsadığı 91 bin kilometrekarelik geniş alan üzerinde kurulu 3 sancak, 18 kaza, 25 nahiye ve 3 bin köyde yaklaşık yarım milyon insan yaşıyordu.” (2014, s. 34)
Bir başka deyişle Musul’u vermekle 91 bin kilometrekarelik vatan toprağını, 500 bin nüfusu, Süleymaniye, Kerkük ve Erbil’i, 18 kazayı ve dahi 3 bin köyü kaybetmiş oluyorduk. Petrol da cabası.
7 Haziran 1926 günü TBMM tarafından onaylanan antlaşmayla İngiltere’ye, bugünkü Türkiye’nin yıllık yakıt ihtiyacının 4 katı miktarında petrol terk edilmişti. Kaybedilen, tek başına Türkiye’yi süpergüç haline getirecek muazzam bir servetti.
Gelin görün ki, Abdülhalik Renda Hatırat’ında Musul görüşmelerinin 1924 safahatından tek tük bahsetmişse de, 1926 yılında bu meseleye bankadan çektiği kredi kadar dahi kıymet vermemiş, o meşum oturuma katılıp katılmadığını dahi yazmamıştı.
İnanır mısınız, bu zat bu ülkede Maliye Bakanlığı yapmıştır.
Hatıralarınız sansürlü, belgeleriniz sansürlü, tarihiniz sansürlü. Sonra da Tarih diye bir bilim olduğuna inandırmaya çalışıyorsunuz bizi.
Çocuk mu kandırıyorsunuz?