MURAT ÖZER - YUSUF TEKİN KİMLERİN AYAĞINA BASTI? - 23 Temmuz 2024 Salı

MURAT ÖZER - YUSUF TEKİN KİMLERİN AYAĞINA BASTI? - 23 Temmuz 2024 Salı

MURAT ÖZER - YUSUF TEKİN KİMLERİN AYAĞINA BASTI? - 23 Temmuz 2024 Salı


İstiklâl Harbi’nden evvel kaleme alsaydım bu yazıyı “Maarif Nazırı Yusuf Bey’in mütareke komisyonuyla mücadelesi” diye başlık atardım. Lâkin üzerinden yüz yıl geçse de ülkemizdeki vakıa pek değişmiyor.

Türkiye onu henüz müsteşar olduğu dönemde “FETÖ’ye karşı verdiği amansız mücadeleyle” tanıdı. Bu yüzden Milli Eğitim Bakanı olarak atandığında örgütün içerideki ve dışarıdaki tüm mensuplarının kendisine karşı toplu halde saldırıya geçmesi beklenen bir şeydi.

Fakat Yusuf Tekin, bakanlığının daha birinci yılında uygulamaları ve izlediği kararlı tutumuyla sadece örgüt mensuplarını değil, tüm batıcı ve darbe yanlısı çevrelerin de düşmanlığını kazandı. Yani yerli ve milli olmanın birinci şartını yerine getirmiş bulunuyor. Çünkü bu ülkede “aidiyetinizi Anadolu olarak” belirlediyseniz göğsünüzü kılıç darbelerine, sırtınızı zehirli hançere alıştırmak zorundasınız.

Tekin ilk iş olarak bir asrı geçen zamandır eğitim müfredatımızın üzerine bir karabasan gibi çöken ezberci anlayıştan kurtulmak için bilimsel ve özgürlükçü bir müfredat hazırlamakla işe koyuldu. Yeni müfredat, öğrencinin sırtındaki yükleri azaltırken, onu kendi geçmişiyle buluşturuyor. Diğer yandan tarihe sadece bir övünç ya da yerme amacıyla yaklaşmıyor, objektif ve nesnel bir anlayışla günümüz tehlikelerine ve imkânlarına da dikkatleri çekiyor. Hangi karanlık çevreleri ürkütmez ki bu yeni yaklaşım?

Öyle ya, kendileri, çocukları hatta ebeveynleri ülkedeki yabancı okullarda okumalarına, Batı’da tahsil görmelerine, bu toprağın insanına tepeden bakmalarına rağmen iktidarlarını bir süredir çarıklılara kaptırmış durumdalar. Yeni müfredatın iptali için bu çevreler Danıştay’a müracaat ederken Tekin’in geri adım atacağını sandılar. O ise ülkemizi bir sömürge olarak görmek isteyen bu çevrelere hiç beklemedikleri yerden cevabını verdi: Yasadışı olarak faaliyet gösteren Fransız okullarına rest çekerek.

Türkiye’de ne özel okul ne de azınlık okulu statüsünde olan iki kaçak Fransız okulu var. İstanbul Pierre Loti ve Ankara Charles de Gaulle. Ülkemizin müfredatına tabi değiller. Fakat öğrencilerinin tamamına yakını Türk vatandaşı. Öğrenciler diplomayı Fransa’dan alıyor, lâkin üniversite sınavına yabancı öğrenci kontenjanından girerek avantaj elde ediyorlar. Okul milyonlarca euro topluyor, fakat Türkiye’ye bir kuruş vergi vermiyor. Yusuf Tekin müsteşar olduğu dönemde bu okulların diploma denkliğini iptal etmişti. Ancak Ziya Selçuk döneminde denklik yeniden sağlandı. Okullar ise bir parça vergi vermeyi kabul ettiler.

Kendi toprağımızda, kendi çocuklarımızı Fransız eğitim sistemine göre okutup, Türkiye’nin müfredatını tanımayan, ancak ülkede öğrencilere sağlanan tüm imkânlardan yararlanan bir okul nasıl faaliyet gösterebilir? Üstelik tam 82 yıldır.

“Siz tepki gösterene kadar kimse sesini çıkarmadı mı” diye sordum bakanımıza. Bir devlet adamı ciddiyetiyle kimseyi suçlamadan cevapladı: “Devletimiz bugün gereğini yapacaktır”. Eğer bu okullar MEB’e bağlanmayı kabul etmezlerse kapanacaklar. Tekin yeni öğrenci kaydı alınmaması konusundaki resmi yazıyı okullara göndermiş durumda.

Bakan geçmişteki hiçbir devlet yetkilisini suçlamasa da, bu sömürge okullarının açıldığı tarih bize pek çok şeyi anlatıyor. Bu okullar tek parti diktatörlüğü özlemi çekenlerin yere göğe sığdıramadığı Köy Enstitülerinin kurucusu Hasan Âli Yücel’in bakanlığı döneminde 1942’de açıldı. Fakat sadece CHP’li siyasetçiler değil, sömürge zihniyetini alkışlayan başka siyasetçilerimiz de var. Öyle olmasaydı 2010’da dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Fransız mevkidaşı Bernard Kouchner ile birlikte Charles de Gaulle Lisesi’nin dönem açılışını birlikte yapmazlardı.

Yusuf Tekin çok farklı. Öyle ki, hem solun hem de sağın iliklerine kadar sinmiş “sömürgecilik hastalığının” adeta panzehiri.