Devletlûların, yani devlette önemli makamlarda bulunanların dünya kadar bürokratik yük altında kaliteli kitap yayınlamaları pek vakit bulamayacakları için gerçi zordur ama bu işi muvaffakiyetle yapan devlet adamları da çıkmıştır ve böylelerinin hem bizde, hem de Batı’da örnekleri vardır.
Bugün burada üst düzeydeki üç Türk bürokratın dünya kadar işleri arasında yayınladıkları üç yeni kitaptan bahsedeceğim...
Doç. Dr. Hasan Doğan, “İslâm Hukuku Açısından Kripto Paralar ve Blockchain Teknolojisi”.
İlâhiyat ve hukuk tahsili yapmış olan Dr. Hasan Doğan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın senelerden buyana özel kalem müdürüdür ve tâbiri caiz ise Ankara’daki en güçlü bürokrat ve en fazla ulaşılmaya çalışılan kişidir.
Son üç sene içerisinde “İslâm ve Savaş”, “İslâm Hukukunda Barış ve Antlaşma” ve “Çalışma İlişkileri ve Çalışan Hakları” isimli üç eser yayınlayan Hasan Doğan, geçtiğimiz günlerde “İslâm Hukuku Açısından Kripto Paralar ve Blockchain Teknolojisi” isimli bir başka eser verdi.
Şimdiye kadar sadece işittiğim, hakkındaki tartışmalara şahit olduğum ama nasıl çalıştığını hiç merak etmediğim kripto para meselesinin fıkıh boyutunun da olduğunu açıkçası hiç düşünmemiştim...
Dr. Hasan Doğan kitabında meseleyi bu yönden ele alıyor, uzun izahlardan sonra kripto paranın suç vasıtası hâline gelme ihtimalinin bulunması, mal kimliği taşımaması ve vergilendirilmesindeki problemler gibi sebeplerle aleyhinde olan fıkıhçıların kanaatlerini anlatıyor, ardından lehteki görüşleri sıralıyor ve “Faizin İslâm ekonomik sisteminin en önemli kırmızı çizgisi olduğu dikkate alındığında, bu durum kripto paraların meşruiyeti için en önemli müsbet özellik olarak ileri sürülmektedir” diyor.
Netice olarak da Bitcoin’in tedavüle girmesinin insanlar arasındaki para akışını tedavüldeki para miktarını korumakla görevli devlet otoritesine zarar verdiğini söyleyerek Bitcoin ile alım, satım, kira, vesaire işler yapmanın dinen caiz olmadığı neticesine varıyor.
Hasan Doğan’ın kitabından konunun sadece fıkıh boyutunu değil, birbirinden ilginç bazı başka bahisler, meselâ kripto para işlemlerinin yüksek miktarda elektrik sarfına sebep olması, İran’da ülke genelinde kripto para üretimi için bir günde Tahran’ın günlük tüketiminin yarısı kadar elektrik sarfedilmesi yahut elektrik kesintilerinin Bitcoin fiyatlarını düşürmesi gibi hususlarda da bilgi sahibi olabilirsiniz...
Prof. Dr. Erhan Afyoncu, “Üçüncü Ahmed’in Hatt-ı Hümâyûnları”.
Padişahların elyazıları ile olan emirlere, herhangi bir mesele ile ilgili olarak kaleme aldıkları görüşlere ve diğer konular hakkında bizzat yazdıkları herşeye “hatt-ı hümâyûn” denir.
Hatt-ı Hümâyûnlar, Osmanlı tarihinde büyük önem taşımalarına rağmen bugüne kadar yeteri kadar kullanılmadılar ve sadece birkaç kitaba konu oldular, o kadar...
Habertürk TV’deki “Tarihin Arka Odası” programını senelerce beraber yaptığımız, klâsik dönem Osmanlı tarihçiliğinin şu andaki en saygın isimlerinden kabul edilen ve 2016’dan buyana Millî Savunma Üniversitesi’nin rektörü olan azîz dostum Prof. Dr. Erhan Afyoncu, Osmanlı Arşivi’nde yıllar boyunca elden geçirdiği Üçüncü Ahmed evrakını bir kitap serisi hâlinde yayınlamaya başladı ve serinin ilk üç cildini çıkardı.
En fazla hatt-ı hümâyûn kaleme alan padişahlar Üçüncü ve Dördüncü Murad, Dördüncü Mehmed, Üçüncü Ahmed, Birici Abdülhamid, Üçüncü Selim ve İkinci Mahmud’dur ama Üçüncü Ahmed’in yazdıklarının özelliği, diğer hükümdarlara nazaran herşeyi gayet samimî şekilde ifade etmiş olmasıdır. Lâle Devri’nin hükümdarı ve Türk hat sanatının önemli isimlerinden olan Üçüncü Ahmed hatt-ı hümâyûnlarında zamanının siyasî hadiselerinin yanısıra kendisinden, ailesinden ve günlük hayatından bahsetmekte; vezir-i âzamı ve damadı olan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ile hemen hergün bu ve daha birçok konuda yazışmaktadır.
Üçüncü Ahmed damadını çok sevmektedir ama 28 Eylül 1730’da Lâle Devri’ni sona erdiren Patrona Halil Ayaklanması’nın patlaması üzerine tahtını koruyabilmek maksadı ile Nevşehirli İbrahim Paşa’yı gözünü kırpmadan isyancılara vermiş, isyancılar Paşa’yı parça parça etmişler ama hükümdar da üç gün sonra tahtından feragat edip yerini yeğeni Birinci Mahmud’a bırakmak zorunda kalmış ve Topkapı Sarayı’nın bir dairesine hapsedilmişti...
Prof. Dr. Erhan Afyoncu, kaynaklarını Osmanlı Arşivi’nde senelerce uğraşarak bulduğu ama 2016’da askerî okulların başına getirilmesi sebebi ile yayınlayamadığı eserinin geri kalan cildlerini önümüzdeki senelerde neşredecek.
Padişahların günlük hayatları ve aileleri konusunda merak sahibi iseniz, “Üçüncü Ahmed’in Hatt-ı Hümâyûnları”nı okuduğunuz takdirde hükümdarın mahrem dünyasınailk adımınızı atabilirsiniz.
Prof. Dr. Uğur Ünal, “Arşivciliğimizin Yüzyılı. 1846-1945”.
Tarih belge ile yazılır, belgeler arşivlerde bulunur ve Türkiye arşiv konusunda dünyanın en zengin ülkelerindendir.
Gençlik senelerinden buyana arşivlere gidip çalışan bir kişi olmak sıfatıyla hep söylediğim bir hususu burada tekrar edeyim: Arşivlerimiz, özellikle de Osmanlı Arşivi, dünyanın en zengin arşivlerinden birine sahip olan İngiltere ile boy ölçüşebilecek zenginliktedir!
Başkanlık sistemine geçmemizin ardından Cumhurbaşkanlığı’na bağlanan Devlet Arşivleri’nin başkanı olan tarihçi dostum Prof. Dr. Uğur Ünal, 708 sayfalık büyük boydaki bu eserinde dünyanın önde gelen arşivlerinde bizzat yaptığı incelemeleri anlattığı uzun bölümün ardından Türkiye’de “Hazine-i Evrak”ın, yani ilk devlet arşivinin kurulmasından başlayarak arşivcilik alanında 1945’e kadar hayata geçirilen yenilikleri ayrıntıları ile anlatıyor.
Tarihimiz bakımından birinci derecede önem taşıyan belgelerin geçmişten bugüne kadar nasıl muhafaza edildiğini öğrenmek ve arşiv sistemi hakkında teknik bilgi almak isteyenler, Prof. Ünal’ın kitabından doyurucu şekilde istifade edebilirler.
Kitapta, arşiv konusuna alâka duymayan kişilerin de merakla okuyabilecekleri başka bilgiler de yeralıyor. Uğur Ünal bazı belgelerin 1931’de Bulgaristan’a satılması meselesini, arşivlerin düzgün bir vaziyete gelmesinden önce Osmanlı belgelerinin sandıklar içerisinde yahut balyalar hâlinde Sultanahmet Medresesi’nden Ayasofya Camii’nin birinci katındaki eski papaz odasına, Tophane’deki bir mahzenden yine Ayasofya’daki bir hamama, kiralık han odalarına ve daha başka birçok yere kapı kapı dolaştırılmasını; arşivcilerin kâğıt kurtları ile mücadele ve yangın söndürme cihazı bulabilme çabaları gibi ibret alınması gereken traji-komik hadiseleri de hikâye ediyor. Kitapta bazı minyatürlerin yanısıra önde gelen arşivcilerin, geçmişte arşiv olarak kullanılan mekânların ve yabancı devlet arşivi binalarının fotoğrafları ile arşiv tarihimizi anlatan birbirinden ilginç resimler ve belge görüntüleri de yeralıyor.
Prof. Dr. Uğur Ünal kitabında bizde ilk resmî arşivin kurulduğu 1846’dan 1945’e kadar olan dönemi ele alıyor ve önsözde “...Arşiv Umum Müdürlüğü’nün 1945 yılından sonraki faaliyetleri, ayrı bir çalışmanın konusudur” diyor...
Arşivciliğimizin 1949’dan günümüze kadar olan macerasını yazmak da bu işin ilk yüzyılı hakkında böylesine derinlikli bir eser veren Prof. Ünal’a düşmektedir.
Hasan Doğan’ın kitabı. Erhan Afyoncu’nun kitabı. Uğur Ünal’ın kitabı.