Abdullah Öcalan, memleketin gündemine uzun bir aradan sonra yine pimi çekilmiş bomba gibi düşüverdi ve ortalık birbirine girdi!
Öcalan ile ilk konuşan gazetecilerden biri, benim. 1990 Mart’ında, yani bundan neredeyse 35 sene önce, Hürriyet’te çalıştığım sırada, PKK’nın Beyrut’taki ofisi vasıtası ile gönderdiğim görüşme talebini kabul etmiş ve kısa bir müddet sonra “Mahsum Korkmaz Akademisi” ismini verdikleri Bekaa Vadisi’ndeki kamplarına gidip birkaç gün boyunca mülâkat yapmıştım.
Ama, zamanın başbakanı Turgut Özal gazetedeki ilk anonstan sonra küplere binince Hürriyet mülâkatın tamamını yayınlamamış, tamamına yakın kısmı makaslanmış ve sadece iki kısa haber haline getirip öyle kullanılmıştı.
Mülâkattaki sorularımın başında tabii ki PKK’nın Türkiye’den talepleri geliyordu ve Öcalan kendi ifadesi ile “TC”den neler istediklerini sıraladı. Taleplerinin başında Kürtlerin kendi siyasî partilerini kurabilmeleri, kendileri ile ilgili herşeyi serbestçe söyleyebilmeleri ve dillerini hiçbir yasak olmadan konuşabilmeleri geliyor, bunları ikinci plândaki talepleri takip ediyordu.
“Türkiye’den ayrılmayı, bağımsız bir devlet kurmayı istiyor musunuz?” diye sorduğumda verdiği cevap “Neden bağımsızlık isteyelim ki? Biz enayi miyiz? Batı’nın -yani Türkiye’nin batısının- zevkini bizler de sürelim” olmuştu.
Dikkat edecek olursanız, Abdullah Öcalan’ın taleplerinin tamamını Türkiye’nin sonraki senelerde yerine getirdiğini, hem de istediklerinin kat kat fazlasını verdiğini görürsünüz. Öcalan’ın hayâl ettiği siyasî parti bugün mevcut, “Biji Serok Apo” demek bile artık suç sayılmıyor ve bırakın Kürtler’in dillerini serbestçe konuşabilmelerini, devlet televizyonuna ait bir kanalda da sadece Kürtçe yayın yapılıyor!
AÇIKÇA KONUŞANI YOK!
Peki, başlangıçtaki bütün talepleri yerine getirildiği halde PKK terörü hâlâ niçin devam ediyor, daha doğrusu başka neler istiyorlar?
Bu soruyu PKK ile bağlantılı siyasî partilerin liderlerine, örgütün ve Kürt hareketinin diğer önde gelenlerine sorduğunuzda net bir cevap alamazsınız. Talepler konusunda kafalarının net olmadığı verdikleri demeçlerden de bellidir; demokratik haklar, vesaire gibi birşeyler söylerler ama tam olarak ne istedikleri konusunda açık bir ifadeleri yoktur.
Yoktur, zira bundan 30 küsur sene önceki PKK ile bugünkü örgüt arasında dağlar kadar fark vardır. Kuruluşunda yabancı ülkelerin desteği bulunan ve onlar sayesinde palazlanan örgüt bugün tamamen yabancı efendilerin kontrolü altındadır. 2012’den sonra ortaya PKK ile organik bağı artık açıkça bilinen bir de YPG çıkmıştır ve örgüt, Abdullah Öcalan’ın Bekaa Vadisi’nde bulunduğu senelerdeki örgüt değildir! Karşımızda üslendiği Suriye’den petrol ihraç eden, silâhlı grupları, hattâ dronları bile olan bir başka örgüt vardır ve Bekaa Vadisi’nin yerini de şimdi Kandil almıştır.
Bugünün PKK’sı Türkiye’den taleplerini açık ve net şekilde söylemeyen, zira derdi daha başka haklar elde etmek değil, bir yönetim ve hattâ devlet kurmak isteyen silâhlı bir harekettir.
Kandildekiler geçen gün apaçık ifade ettiler: Abdullah Öcalan onlar için sembolik bir isimdir ama lider kadrosunun içerisinde değildir ve gelecek, silâhların bırakılması yahut açılım gibi konularda da karar veremeyecektir!
Dolayısı ile Abdullah Öcalan’dan ondan istifade etme devri artık bitmiştir ve Öcalan’ın bir işe yarayabileceğine inanmak da boş bir hayalden ibarettir...
https://www.haberturk.com/ozel-icerikler/murat-bardakci/3732301-pkkya-30-seneden-buyana-istedigi-herseyin-birkac-katini-verdik-ama-teror-bitmiyor-zira-maksat-artik-