Lozan zafer ama kimin zaferi?
Bu yaman soruyu bırakın cevaplayacak, soracak adam da kalmadı. Ama sorulmalı mutlaka, cevaplanamasa bile.
Sizi bir sahneye götüreyim. İsmet Paşa başkanlığındaki Türk heyetine konferansın 13 Kasım 1922 günü açılacağı bildirilmiş, bizimkiler de önceki gece trenle Lozan’a varmıştı. Bir de ne görsünler, bizden başka kimsecikler ortalıkta yoktur ve konferans ayın 20’sine ertelenmiştir. İnönü hatıralarında bu sefil hali şöyle anlatır:
“Biz ayın 13’ünde buraya çağrıldık. Geldik, yoktular. Eee… Niçin yoksunuz? Bari onu söyleyin.”
Dakika bir, gol bir. Randevu sahipleri konuğa haber bile vermeden toplantıyı ertelemiştir.
Bu istiskale tepkimiz geri dönmek olmalıydı ama bir hafta ortalarda dolaşarak vakit geçirdiler.
Bunlar anlatılmadan Lozan anlaşılamaz. Tıpkı şimdi ele alacağımız casus olayı anlatılmadan anlaşılamayacağı gibi.
Habertürk’te “Türk delegasyonunun içerisinden karşı tarafa bilgi sızıyor” diyen, Lozan üzerine doktora tezi yazan Sevtap Demirci, İngiliz arşivinde tam o ifşa belgesine ulaştığında casusun isminin karartılmış olduğunu görmüş.
İngilizlerin karartmasını anlıyoruz da bizim Lozan uzmanlarının, Cumhuriyetten sonra büyükelçiliklerle ödüllendirilen bu casusun ismini vermeyişleri manidardır.
Aslında karşı tarafa bilgi verdiğinden şüphelenilen kişi hakkında Başbakan Rauf (Orbay) 22 Kasım 1922 tarihli telgrafında İsmet Paşa’ya, heyetten Hasan (Saka) Bey’in yanında götürdüğü kâtip hakkında bir ihbar yapıldığı, babasının da İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ne mensup Reşat Bey’in kardeşi olup Batum’da Türk Komünist Fırkası genel sekreteri olduğu bilgilerini verir ve babasının sınır dışı edildiğinden bahseder. ‘Dikkatli olun, içeride casus var’ mesajıdır bu.
Lakin şüpheli, görevine devam etmektedir. Nitekim 2 ay sonra, 19 Ocak 1923 tarihli telgrafta Rauf Bey bu vurdumduymazlığa sinirlenir ve kâtiplik yapan kişinin halinin Lozan’daki heyet tarafından bilindiği halde görevine devam etmesinin uygun olmadığını ve münasip bir surette Türkiye’ye iadesini isteyecektir. Hem de bu kararı Gazi Paşa’nın da katıldığı bir bakanlar kurulunda aldıklarını bildirir. Gariptir yine değişen bir şey olmaz.
Nihayet 3 Şubat 1923 tarihli telgrafta Rauf Bey, İsmet Paşa’ya casus olduğundan şüphelenilen kişinin Türkiye’ye gönderilmediğini söyleyerek tekrar uyaracaktır: Bu zararlı kişi deşifre edildiğini fark edip firar edebilir. Bilgilerimizi Yunan tarafına sızdırdığından şüphelenilen kâtibin “daha birçok mahrem ve sır hususları yüklenip kayıplara karıştığı tahmin olunabilir.”
Rauf Bey ne kadar çırpınmaktaysa İsmet Paşa da o kadar sakindir. Aynı gün verdiği cevap “casus”u savunma üzerine kuruludur: Malum zatın “aşırı çalışmaktan hasta düştüğünü, bu yüzden değerli yardımlarından mahrum kaldıklarını” söyler ve kendisinden emin olduğunun garantisini verir. (Bkz. Bilal N. Şimşir, Lozan Telgrafları 1, 1990, s. 118, 391 ve 489)
Lozan’da nelerin döndüğünü içeriden anlatan yegâne kaynağımız olan Dr. Rıza Nur’un hatıratında bu zararlı kişiden şöyle bahsedildiğini okuyoruz:
“Hasan’ın (Saka) Lozan’a getirdiği, benim Sirkeci’de Hasan’a: “Bu çocuk ahlaksızdır, hırsızdır, bunu götürme!” dediğim ve “Hasan’ın pek namuslu bir gençtir” deyip götürdüğü çocuğu her encümende ve daima görüyorum. Dikkatimi celb etti. Bunun böyle her yerde bulunması lüzumsuz, niye sanki? Şüphelendim. (Bir hırsızlığı üzerine tahkikat yapan İsviçre polisinin verdiği bilgiye göre) Bir gece Venizelos’un otomobilinde görülmüş. Fransız heyeti ile temasta imiş. Geceleri sık sık Rus murahhas heyetine gidermiş. Bizim otelde geceleri kumar oynarmış. İşin asıl fenası, bu namussuz oğlan bir düziye hafiyelik etmiş, ne gördüyse, ne işittiyse, düşman safa haber vermiştir.” (Hayat ve Hatıratım, cilt 3, 1968, s. 1127-8)
Rauf Bey’i tastamam doğruluyor Rıza Nur’un anlatımı.
Merak ettiniz değil mi? Kimdi Lozan’daki casus?
Cevap, Cumhuriyet devrinde Roma, Paris ve Tahran büyükelçilikleriyle ödüllendirilen Suat Davas’tır.
Ödüllendiren de Başbakan ve Cumhurbaşkanı sıfatıyla Lozan’daki heyetin başkanı İsmet İnönü!
Kalemler kölelikten kurtulsun gayri.