Yaşanan soykırımı bir sosyal medya ürününe ve tüketim nesnesine dönüştürmeyelim. Onu, hakikatin ve insanlığın sesi kılalım. Bunun yolu gerçeğe ne kadar yakın olduğumuzu ve etki gücümüzü hesap etmekten geçiyor.
İsrail Terör Örgütü, medyada psikolojik, örtülü ve bilgi savaşları uygulamaktadır. Fiziksel savaşın fiili etkileri kısıtlı bir kitle ve mekânı kapsar ve şekillendirirken, dijital dünyaya aktarılan bilgi, görüntü ve haberler aracılığıyla etki kat be kat artmakta, yaşanılan acılar ve dram küresel bir şekilde hissedilmektedir. Bundan dolayı savaşlar zihinlerde de gerçekleşmektedir.
Filistin savaşında yaptığı katliamlar ile insanlık suçu işleyen İsrail'in geleneksel kitle iletişim araçlarından ziyade, yeni medya ortamını daha çok kullanma eğiliminde olduğu görülmüştür. Kendi katliam ve suçlarını örtmek "mağduriyet ve haklılık" inşa etmek, bir kamu diplomasisi oluşturmak için dijital medyanın tüm olanaklarını ve imkânlarını kullanmaktadırlar. Örneğin 2015 senesinde Guatemala'da yaşanan bir katliam, 2023 yılında Filistin'de gerçekleşmiş gibi sunulup, dış sesi ve içerikleri yeniden kurgulanarak "Filistin halkı katliam yapıyor" diye anlatılmıştır.
İsrail, kendi haklılığını ve mağduriyetini oluşturmak için medyanın tüketirken üreten bir nesnesi olan sosyal medya kullanıcılarını piyon olarak kullanmaktadır. Bugün dijital mecraları kullanan insan sayısı insanlığın yüzde 60'ını oluşturmaktadır. Bu oran sosyal mecralarda içerik üreterek bir nevi dijital emek ve üretim sağlayan kişileri ifade etmektedir. Bugün 4 milyar civarında kişi sosyal ağda üretim sağlıyor. Bilgi paylaşıyor, fikir belirtiyor ve bir değer mekanizması oluşturuyor. İsrail Terör Örgütü, yaptığı katliamı masumlaştırmak, meşrulaştırmak için bu 4 milyarlık kitleye bir "veri" oluşturuyor. Bir gerçeklik üretiyor. Bu ürettiği gerçeklik, bazen bir yalan haber, bazen bir görüntü bazen ise bir bebeğin göz yaşı oluyor. Dijital ağda paylaşılan bu veri üzerinden de 4 milyarlık kitle aldığı veri doğrultusunda haklı haksız, iyi kötü gibi bir taraf seçip o tarafın neticesiyle de savaşı yeniden üretiyor... Kitleler sosyal ağda karşılaştıkları verileri kendi dijital mecralarında yeniden üreterek ve yeniden yorumlayarak bu savaşa dahil oluyor. Ama sorun şu ki dijital ağın sahibi bir taraf seçiyor ve bu taraf da gerçek haklıların yani Filistinlilerin tarafı olmayabiliyor. Bu yüzden dijital ağda paylaşılan içerikler Filistin lehine ise kısıtlanıyor ve hatta gerekirse siliniyor.
Gerçeği görmezden gelmek
İsrail'in Gazze katliamlarını sözde gerekçeli hale getirmek için "Hamas 40 bebeğin başını kesti" yalanına sarılan Batı medyası, 7 Ekim'den bu yana İsrail'in 1756 çocuğu öldürdüğü gerçeğini görmezden geldi. İsrail Dışişleri Bakanlığı'nın sosyal medya hesabından paylaşılan yalan, ABD Başkanı Biden'ın ağzından da resmileştirilerek kamuoyu önünde sistematik bir algı mühendisliği yapıldı. Uluslararası medya ise yalan haberin doğruluğunu sorgulamadan manşetlerine taşımaya başladı. Toplumların sosyal mecralarda dağıtılan bu verileri gündelik hayatına taşıyıp, yeniden üretimi ile mesele sosyal gerçeklik halini aldı. Bireylerin, sosyal mecralara servis edilen bu verileri, yeniden kişiselleştirerek paylaşmasıyla sosyal medya savaşı başladı.
Bu bağlamda internetin sınırsız fonksiyonları, geleneksel medyanın önemini nispi anlamda azaltmıştır. Keza katil devletlerin internet teknolojisine olan ilgisi her geçen gün artmakta ve teknoloji ilerledikçe terör unsurları da bu ölçüde propaganda stratejilerini geliştirmektedir. Bundan dolayı küresel ve bölgesel çaptaki İsrail gibi terör örgütleri yeni medya ortamı sayesinde klasik terörist taktikleri aşarak, medya odaklı propaganda savaşına daha çok ehemmiyet vermektedir.
İletişim aygıtları ile savaşlar arasında çok doğrusal bir ilişki vardır. Şöyle belirtilebilir, devletlerin iletişim ve haber siyasetlerinin en aktif ve görünür halde kullanımı savaş zamanlarında ortaya çıkmaktadır. Yazılı medya aracılığıyla, (broşürler, gazete, kitap ve dergi) ile propaganda yapma I. Dünya Savaşı'nda büyük önem kazanmıştır. Savaş sırasında uçaklardan siperlere bilgi notları fırlatılması uygulanan propaganda tekniklerinin en yoğun kullanılanı olmuştur. II. Dünya Savaşı yıllarının en önemli iletişim aracı ise hiç kuşkusuz radyodur. Savaş, dünyanın her yerinde hem askerleri hem de kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla kurulan radyo istasyonları aracılığıyla takip edilmiştir.
Televizyon ise savaş ile olan ilişkisinde tüm dünya ülkelerini ve halklarını etkilemek bir kamuoyu oluşturmak için ilk defa Vietnam Savaşı'nda bilinçli bir şekilde ABD tarafından kullanılmıştır. Amerikan yönetimi açısından televizyonun kullanımının öneminin anlaşılması açısından Vietnam savaşı bir milat olmuştur. Kitlelerin desteğini sağlamada kitle iletişim araçlarının öneminin kavranmış olması büyük bir aşamadır. Çünkü savaş karşıtı bir tutum izleyen televizyonların, savaşın başarısızlığa uğramasında payı olduğu yolunda görüşler ağırlık kazanmıştır. Bundan sonraki süreçte; ABD, kitleleri yanında ve kontrol altında tutmak için çaba harcamış ve bu çabalarının semeresini Körfez Savaşı sırasında almıştır.
Televizyon savaşı
Oyun yazarı Peter Weiss, 1968 tarihli bir eserinde Vietnam Savaşı'nı "ilk gerçek televizyon savaşı" diye nitelemiştir. Bu savaş "kapitalist sistemin kendi emperyalist rejimini savunduğu" kirli bir savaş olmasının yanında, aynı zamanda seyirlik bir malzemedir. Savaş giderek bir gösteri nesnesine dönüşmektedir. Jean Baudrillard, Weiss'ten 31 yıl sonra, bu kez başka bir savaş vesilesiyle benzer yorumlar yapar. Baudrillard, Körfez Savaşı patlak vermeden hemen önce "Körfez Savaşı Olmayacak" diye bir metin kaleme alır. Savaş olduktan sonra ise meşhur "Körfez Savaşı Olmadı" kitabını yayımlar. "Herkesin gözü önünde cereyan eden" bu savaşın aslında yaşanmadığını Baudrillard'a söyleten nedir? Baudrillard'a "simulasyon çağı"nda "savaş olmadı" ya da "savaş olmayacak" dedirten iki temel saik vardır. Birincisi bu "savaş"ları kimsenin umursamıyor oluşu, ikincisi ise bu savaşlarda tek bir Batılının dahi savaş için canını ortaya koymaması. Savaş artık kimseyi ilgilendirmemekte, medyatik bir gösteriye dönüşmektedir. Baudrillard, "Körfez Savaşı olmadı" derken, lazer teknolojisinin ve video görüntülerinin savaşın gerçekliğini yuttuğunu öne sürmektedir. ( Fahrettin Altun, 2014)
Körfez Savaşı boyunca izleyicileri altı kat artan CNN, başından sonuna kadar ilk ve en önemli kaynak olmuştur CNN savaş boyunca izleyicilere bir tek Iraklı ceset göstermemiştir. Savaşın kan kokan ve dehşet veren yönü yansıtılmazken ileri teknoloji ürünü silahların yalnızca askeri hedefleri vurduğu, sivil halkın zarar görmediği vurgulanmıştır. Savaş, savaş olmaktan çok, sanal bir olgu, bir bilgisayar oyunu gibi sunulmuştur. Ayrıca CNN, askeri güçlerin moralini bozacak haberlerden özenle kaçınmış, düşürülen uçaklar konusunda bilgi vermemiştir. Körfez Savaşı'nda toplam 1400 gazeteci görev yapmasına rağmen uygulanan "havuz sistemi" sayesinde istenmeyen hiçbir bilgi medyaya sızmamıştır. Özellikle savaş boyunca sık sık ekrana getirilen "petrole bulanmış kuş" görüntüsüyle Irak'ın çevreye verdiği zarar dramatize edilerek sunulmuştur. Oysa bu görüntünün önceden bir reklam kampanyası için hazırlanmış olduğu ortaya çıkmıştır.
Varoluş tatmini
Körfez savaşıyla birlikte seyirlik bir gösteriye dönüşen "savaş" bugün yeni medya ve oyunlarla birlikte bir haz alma ve varoluş tatmini aşamasına dönüşmüştür. Bugün hepimiz bu savaşın içerisindeyiz. Yaptığımız paylaşımların etkisi oranında savaştaki durumumuz ve halimiz şekil almaktadır. Söylem üstünlüğü bu savaşın kazananını belirleyeceği gibi kişilerin ürettiği söylemlerin "değer ve karşılık" bulması da varoluşsal olarak bir tüketim ürününe dönüşen insanı sistem içerisinde "yeniden" bir özne haline dönüştürmektedir. Bugün sosyal medya ve mecralar aracılığıyla görüş, düşünce, beğeni ve yargılarımızı ağ içerisinde paylaşabilme yeteneğimiz vardır. Filistin ile İsrail Terör Örgütü arasında yaşanan savaş sonrasında da tüm insanlık birer taraf seçmek durumunda kalmış ve bu tarafın haklılığını, masumluğunu ve hukuki halini meşrulaştırma çabasında bulunmuştur.
Küresel bir ağ (internet) ile birbirine bağlanan insanlık, artık algısal gerçekliğinden sosyal hayatına, yaşamının her sürecini sosyal medyada ürettiği içeriğe yönelik olarak kurgulamaktadır. Neyin doğru, neyin yanlış, neyin iyi, neyin kötü olduğunu, ağ içerisindeki "kitlelerin" değer yargısına ve sayısal çokluğuna göre inşa etmektedir. Bir nevi algı yönetimine yönelik "gerçekler elastike edilip, bir instagram storysine dönüştürülmektedir. Kişinin artık gerçekliği yaşadığı mecra ağın içerisinde görüntülenen "şeye" dönüşmüştür. Böyle olduğu için şu an yaşanan savaş da "bir ağda" görüntülenen ve o görüntünün anlamı noktasında üretilen ve üretilmesi gereken bir ürüne dönüşmüştür. Önemli olan instagram veyahut facebook mecrasında paylaşılan görüntünün varoluşsal bir değere etki etmesidir. Bu hayatın pornografigleşerek her şeyin bir haz nesnesi haline getirilmesi sürecidir. Oysa şu an Filistin'de bir soykırım yaşanmaktadır. Bunu unuttuğumuz ve görmezden geldiğimiz her an bütün içerikleri birer pornografik tüketim ve üretim nesnesi haline getirmiş olmaktayız.
Buradan çıkış, burasının bir savaş alanı olduğunu bilmekle mümkün olur. Bundan dolayı İsrail Terör Örgütü'nün katlettiği çocuklar bir İnstagram stroy'sine dönüştürülerek sosyal yaşantımızın bir rutinine dönüşmemelidir.
7 Ekim sabahı yaşanan mücadele, dijital ağın inşa ettiği algısal post truth gerçekliğe de açılmış bir savaştır. Hakikat her zaman galip gelecektir. Yeter ki gerçek dünyada yaşadığımızı ve eşrefi mahluk insan olarak yaratıldığımızı unutmayalım. Yaşanan soykırımı bir sosyal medya ürününe ve tüketim nesnesine dönüştürmeyelim. Onu, hakikatin ve insanlığın sesi kılalım. Bunun yolu gerçeğe ne kadar yakın olduğumuzu ve etki gücümüzü hesap etmekten geçiyor.
https://www.star.com.tr/acik-gorus/israil-teror-orgutunun-yeni-nesil-dijital-medya-savaslari-haber-1824188/