Oruç samimiyettir, hem de samimiyetin ta kendisidir. Çünkü bir insan sadece ve sadece Allah Tealà̀̀̀̀̀̀̀yı dikkate aldığı için, Ò̀̀̀̀̀̀̀nu hesaba alıp, Ò̀̀̀̀̀̀̀ndan korkup çekindiği için oruç tutar, başladığı orucu aynı samimiyetle, aynı duygu ve düşüncelerle akşama kadar sürdürür.
Yoksa hiçbir güç insana özellikle böyle uzun günlerde, tenha yerlerde oruç tutturamaz. Kimsenin olmadığı, kendisini hiç kimsenin görmediği bir pozisyonda, tek başına kaldığı kapalı bir odada, orucunu bozma imkânının olduğu her yerde orucunu bozabilir, herkes de onu oruç tutuyor zannedebilir, öyle değil mi?
Oruç insana doğrudan doğruya, aracısız bir şekilde Rabbi ile muhatap olmayı, her an Rabbi ile birlikte olmayı öğretir. Böylece sadece Ò̀̀̀̀̀̀̀nun korkusundan değil aynı zamanda Ò̀̀̀̀̀̀̀nun sevgisinden, Ò̀̀̀̀̀̀̀nun karşısında duyduğu yakınlıktan dolayı orucunu tutar.
Bu şekilde oruç tutan bir Müslüman için Rabbinin kendisini biliyor olması, görüyor olması onun için yeterlidir. Müslümana orucunu tutturan işte bu şuurdur.
Bu aynı zamanda ihlasın, samimiyetin ta kendisidir.
İhlas, bir insanın Rabbine sunabildiği en temiz, en halis ve bütün kirlerden arınmış amelidir, eylemidir. Ve bir beşer olarak ulaşabileceği en yüksek zirvedir.
Eğer samimi olabilmişseniz, ihlası elde etmişseniz gerçekten bu muhteşem bir makamdır ve artık siz kurtulmuşsunuzdur.
Çünkü siz artık İblisin kapsam alanının dışındasınız, bu halinizle İblis artık size hiçbir şey yapamayacak, onun saptıracaklarının listesinde yoksunuz artık.
Bilindiği üzere İblis Rabbimizin secde emrine isyan ederek huzurdan kovulduğunda Âdem ve onun evlatları olan bizlere bir numaralı düşman kesilmiş, onların da kendisi gibi cehennem ehli olmaları için mücadele edeceğini ilan etmiş, büyük bir çoğunluğunu saptıracağına, dalalete düşüreceğine dair söz vermiştir. Fakat her defasında “Senin ihlaslı kulların hariç” diyerek muhlislere ta baştan güç yetiremeyeceğini haber vermiştir.
İhlas ve samimiyet öyle bir kale, öyle çelikten bir zırhtır ki şeytan asla oraya nüfuz edemez, ihlasla donanan bir kişiye kesinlikle bir zarar veremez.
Aslında insan yaratılışında temiz ve ihlaslı bir fıtrata sahiptir. Eğer bunu daha sonra kaybetmişse veya ihlasını zayıflatmışsa, Allah̀̀̀̀̀̀̀̀ın izniyle çalışıp gayret ederek yeniden ve daha mükemmel bir şekilde kazanabilir. Rasûller zaten bunun için gönderilmiş, kitaplar bunun için indirilmiştir.
Samimiyet sadece kişinin kendisi için bir mutluluk değil, diğer insanlar için de bir mutluluktur.
Allah Teala kullarının samimi olmasını istediği gibi bizler bile insan olarak karşımızdaki insanların bize karşı samimi olmasını bekleriz. Samimi insanları bulmak, samimi insanlarla birlikte olmak gerçekten bir ayrıcalıktır, mutluluk üstüne mutluluktur.
Ne mutlu samimi eşlere sahip olanlara, ne mutlu samimi arkadaşlara sahip olanlara, ne mutlu samimi iş ortaklarına sahip olanlara! İyice düşündüğünüzde bu bir anlamda dünyada iken cennet hayatını yaşamak gibi bir şeydir.
Bugün insanlığın çektiği en büyük sıkıntıların başında, samimi insanlara duyulan hasret, samimi dostların azlığı gelmektedir.
Toplumların içini kemiren bunalımların, kaosların ve cinnetlere varan huzursuzlukların başında samimiyetin kaybolması birinci sırada yer almaktadır.
İşte oruç bize kaybettiğimiz bu samimiyeti geri getirecek, bizleri Rabbi ile her an irtibatlı bireyler ve toplumlar yapacak, bizlere hem dünya mutluluğunu, hem de ahiret saadetini verecek, hepsinden de önemlisi, bizleri kaliteli ve seviyeli Müslümanlar yapacaktır.
Orucu iyi tanıyalım, Ramazanı bu anlamda iyi yaşayalım, bize ne kadar samimiyet kazandırdığını arada bir ölçmeye çalışalım.
Kaynak / https://dogruhaber.com.tr/