Mehmed Göktaş - Bu hutbeler ülke sınırlarını aşabilir mi? 23.07.2022

Mehmed Göktaş - Bu hutbeler ülke sınırlarını aşabilir mi? 23.07.2022

Mehmed Göktaş - Bu hutbeler ülke sınırlarını aşabilir mi? 23.07.2022


Sizi bilmem ama ben Cuma günü bir hutbe dinlediğimde aklıma ilk gelen şeylerden biri; acaba bu hutbe ülke sınırlarının dışına çıkabilir mi?

Mesela bu hutbe Mekke’de okunabilir mi, Medine’de okunabilir mi, Kahire’de okunabilir mi, Bağdat’ta, Beyrut’ta okunabilir mi?

Mesela Avrupa’da bulunan yüzlerce camilerde okunabilir mi?

Aklınıza gelen bütün Müslüman şehirleri bir bir sayın ve bu hutbenin o camilerden birinde okunduğunu farz edin. Acaba ne kadarında okunabilir, ne kadarında kabul görebilir?

Hani biz bir tek ümmettik ya, İslam cihanşümul, evrensel bir din idi ya. Dinlediğimiz hutbeler gerçekten evrensel mi, ümmetin bütün fertleri tarafından gönül rahatlığıyla dinlenebilecek hutbeler mi?

Veya İstanbul’da okunan bir hutbe bugünkü Şam’da okunduğunda aynı şeylere vurgu yapılmış olur mu veya Şam’da okunan bir hutbe İstanbul’da okunmuş olsa.

Bırakın ülke sınırları dışına çıkmayı, bu ülkenin her noktasında kabul görür mü, görebiliyor mu dersiniz. Çokça dile getirdiğim bir anekdot var; batı illerimizden birisinin müftüsü Diyarbakır’ı ziyareti esnasında bir Cuma vakti gittiği camide imam misafir müftüye cübbe ve sarığı sunuyor, müftü de imama; hangi konuda konuşayım diye soruyor. İmam efendi diyor ki; “Hocam, İslam Kardeşliğinden konuşma da başka hangi konuda konuşursan konuşun.” Elbette İslam Kardeşliğinden hiçbir Müslümanın şikayeti olamaz. Fakat insanımız “İslam Kardeşliği” ile başlayan konuşmaların sonunun nerelere bağlandığını görmüş ve bundan gına getirmiştir.

Biz yine hutbelere dönelim. İslam’ın haftalık dili durumundaki hutbeler bu kadar ulusallaşmamalıydı. Hatta ulusal olmaktan öte, aynı camideki cemaatten birçok kişinin yüzünü ekşitmemeliydi, biz bunlara şahitlik ediyoruz, dışarı çıktıklarında bunu dile getirenleri görüyoruz.

Ne demek istediğimi anlattığımı zannediyorum.

Şimdi Diyanetten istirham ediyoruz; başta bu ülke insanının tamamının gönül rahatlığıyla dinleyip kabullenebileceği hutbeler okunmalıdır. Daha sonra da bütün bir ümmetin hiç itiraz etmeden kabullenebileceği hutbeler hazırlanıp sunulmalıdır.

Mademki bu ülke şu anda Dünya Müslümanlarından sayısız insanı barındırıyor, mademki “Büyük Türkiye” söz konusudur, o halde hutbeler de büyük olmalıdır, ümmetin, hatta insanlığın tamamını kanatları altına almalı, her bir insanın bu hutbelerde kendisinden bir şeyler bulmalıdır.

Aksi takdirde söz konusu vaaz ve hutbeler sebebiyle bir kısım insanımızın camilerden ve cumalardan uzaklaşabileceğini unutmayınız.