“Kara bulutlar gibi dalgalar onları kuşattığı zaman sadece Allah’a yönelip O’na yalvarırlar. Ama O onları karaya çıkarıp kurtarınca sadece bazıları itidalli kalır. Bizim ayetlerimizi çok gaddar ve çok nankör olanlardan başkası inkâr etmez.” (Lokman 32)
Bu gerçeği dile getiren birçok ayetten birisi bu. İnsanlar genellikle denizde azgın dalgalarla karşı karşıya gelince her şeyi unutur ve derhal Allah’ı hatırlar, O’na yönelir ya. Bunun bir açıklaması da şudur; “Bu denizler, bu deryalar Allah’ındır, bu fırtına, bu rüzgâr Allah’ındır, bizi yutma durumundaki şu dalgalar da Allah’ındır, dolayısıyla bizi kurtaracak olan da sadece O’dur!”
Bu pozisyonda olan herkes istisnasız Allah’a yönelir. Siz buna türbülansa kapılan uçaklardaki ve benzer durumlardaki insanları da ekleyin.
İşte bu noktada soruyoruz; Allah sadece okyanuslardaki azgın dalgaların Rabbi midir?
Allah sadece denizlerde fırtına koparan mıdır?
Denizlerle birlikte karalar da O’nun değil midir?
Denizlerdeki gibi dağlarda tepelerde, çöllerde, ormanlarda O’nun kanunları geçerli değil midir?
Bunu anlamak için illaki gemimize çarpan ve bizi batırma noktasına gelen dalgalar, heyecanlı bir şeyler mi olması gerekir?
Belki kullana kullana maalesef tepkimiz törpülenmiş ve masum bir görünüme bürünmüş olabilir ama unutmayınız ki “doğal afet” kavramı kadar kâfirce bir kavram olamaz. Bu çok sinsi ve şeytani kavrama göre kâinatta olup biten hiçbir şeyde (haşa) Allah yoktur.
Allah için söyleyin, batmakta olan gemiden kurtulanlar gibi değil mi şu corona belasını atlatanlar? Ne gelişinde ne gidişinde Allah’a hiç yer vermeyecekler. Hiç değilse gemidekiler dalgaların sarışı esnasında olsun Allah’a koşuyorlardı.
Corona bize ölümü hatırlatmalıydı, bizi ölümle tanıştırmalıydı, bugün ondan kurtulmuş olsak bile erinde geçinde yine öleceğimizi öğretmeliydi bize.
Ölümü hatırlamak aynı zamanda Allah’ı hatırlamaktır. Hiçbir felaket, ölümü ve Allah’ı unutmaktan daha kötü değildir, hiçbir hüsran da bundan daha acı olamaz.
Şu salgının bize bunu öğretmiş olması gerekirdi. Hatta bu salgından çıkarılması gereken yegâne ders de bu olmalıydı.
Bilmem ama şu ana kadar bu dersi çıkaramayanlar, rahat günlerin ucunun göründüğü, yani tehlikeli gemi yolculuğundan karaya ayak basıldığı gün ders çıkaracağını hiç zannetmiyorum.
Not: Haksöz dergisindeki “Şeytani Salgın” yazısıyla bu duygu ve düşüncelerimi tazelemeye vesile olan Ramazan Yazçiçek hocamıza teşekkürlerimi sunuyorum.
Kaynak / https://dogruhaber.com.tr/