Medine AKMAZ - YOLCULUK...

Medine AKMAZ - YOLCULUK...

Medine AKMAZ - YOLCULUK...


Medine AKMAZ

 

YOLCULUK...

 

Bir hüzün bulutu gibiydi yeryüzü.

Güneş bir başkaydı, sanki ağlamaktan bitkin düşmüştü.

Gizlenmeye çalışıyordu küçük bir kız çekingenliğiyle.

Yağmur piyanonun tuşlarına hafifçe dokunan bir el gibi sessizce yağıyordu.

Dokunsan incinecekmiş gibi hassastı, hüzünlüydü...

Bir tek toprak mutluydu.

Yıllardır beklediği sevdiğine kavuşmuş gibiydi.

Küçük bir çocuğun gülüşü kadar güzeldi toprağın rengi.

Belliydi bir matem havası vardı.

Bir sela sesi yükseliyordu yeşil kubbeden gökyüzüne doğru.

Aslında her zaman duyardı bu mısraları ama hiç bu kadar dokunmamıştı yüreğine.

Duyuyordu ama inanamıyordu kulaklarına.

Kulaklarım beni aldatıyor diyordu kendi kendine...

Boğazında bir şey düğümlenmişti.

Kendini uzay boşluğunda nefessiz kalmış gibi hissediyordu

Gözleri yağmura eşlik ediyordu

Ya yüreği...

Soğuk bir kış günü gibiydi.

Dokunsan küle çevirecek kadar etkileyici.

Bir o kadar da masum ve ürkek..

Bir anda değişivermişti her şey.

Hani kurduğu onca hayal... daha çok şey yapacaktı.

Daha ne yapmıştı ki hayatta.

Yeni ev, yeni araba, yeni telefon, yeni bir dil öğrenmek, yüksek lisans yapmak...

İnsan yaşlanınca ölmez miydi, Ölüm sadece yaşlılar için değil miydi?

O daha çok gençti halbuki

Hep öyle duymuştu çünkü

Ne yapacaktı şimdi?

Sonra kılarım dediği namaz, sonra tutarım dediği oruç...

Her seferinde ertelediği, tövbe etmediği onca günah...

Bir yolu olmalıydı diyordu kendine,

Unutuyordu tek gidişlik bilet olduğunu.

Halbuki ne çok derdi dünyaya bir kere geliyoruz diye.

Dünya hayatının kölesi olmuştu.

Haykırıyordu sadece bir defa daha şans verin diye...

Halbuki daha önce de söz vermişti.

Rabbim dünya da sadece sana kulluk edeceğim demişti

Keşke hatırlasa...

Yine dünyanın toz pembe hayallerine aldanmıştı,anlıyordu.

Utanıyordu, pişmandı, yalnızdı...

Ama bu seferki yalnızlık çok farklıydı.

Hani serveti, eşi – dostu... Nerde?

Dostluklar kötü günler için değil miydi?

Hani ölümüne kardeşiz diyen dostları, nerede?

Anlıyordu yanılmıştı.

Kapkaranlıktı her yer ne ses ne seda vardı.

Bembeyaz bir örtüye bürünmüştü sadece.

Onca malı mülkü varken sadece bir bez parçası mı ona aitmiş.

Hani onca haksızlık yapıp biriktirdiği o serveti nerde.

Düşündü para her kapıyı açar demişlerdi şimdi de açar mıydı?

Göz yaşlarına hakim olamıyordu, içten bir keşke dedi keşke...

Titriyordu belki hayatında ilk defa böyle olmuştu.

Hiç inanmamıştı ki bir gün yaptıklarının hesabını vereceğine.

Neden fani dünya dediklerini tam olarak şimdi anlamıştı.

Daldı derin düşüncelere söyleniyordu kendi kendine

Düşünemedim bir gün benimde kapımı çalacaklar...

Kalk ey ademoğlu yolculuk başladı diye.

Utanıyor ve korkuyordu bu sesi duyunca.

Şimdi hangi dostunun kapısını çalacaktı.

Anımsar gibiydi sanki insanın tek dostu Allah’tır .

Küçükken yalan yanlış ezberlediği şeyleri mırıldandı.

Çünkü korkusunu öyle gidereceğini sanıyordu.

Dünyadayken bir kere bile açıp okumadığı ayetlere sığınmıştı.

Anlamını bile bilmiyordu.

Başladı ilk imtihanı...

Bir şeyler soruyorlar ama bir türlü anlamıyordu.

Bilmiyorum diyordu titreyerek.

Duymuştu belki bir kaç kelime ama onları da söyleyemiyordu.

Sıktıkça sıktılar onu bağırıyordu hatta ağlıyordu...

Dışardaki ayak sesleri de kesilmişti artık.

Tek başına kalmıştı yine.

Ömür dediğin neydi?

Bir ezan ile başlayıp bir sela ile biten zaman mıydı?

Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşadığı o ömür,

Gözl?rin önünden bir manzarayı izler gibi geçip gitti tüm hayatı.

Soğuk, sessiz ve karanlık bir maziye daldı.

Ansızın bir el omzuna dokundu, gözlerini açtı.

Geldik diyordu otobüs şoförü ininiz.

Sevinçten ağlamaya başladı ölmemişti.

Ya gördükleri bir kabus muydu, olamazdı.

Rabbim dedi sen ne yücesin, ne merhametlisin beni kurtuluşa erdirdin.

Göz yaşları sel olmuştu...

Şükürler ,tövbeler düşmüyordu dilinden.

Allah onu hakiki yola davet ediyordu.

Hiçbir davet bu kadar güzel olmazdı dedi.

Anladı ki asıl yolculuk vaktine her an hazır olmalıydı

Fani yolculuktan ebedi ve ezeli yolculuğu öğrenmişti.