Sadece bireysel değil toplumsal ve siyasal manada da muhasebe yapmaktan, makul ve kuşatıcı bir biçimde durum muhakemesi yapmaktan özenle imtina ediniyoruz. Objektif kriterler değil daha çok dönemsel duygular belirleyici oluyor. Şimdi güya yeni yıl dolayısıyla muhasebe adına kimi temenniler kimi kehanetler havada uçuşup duracak. Hatta öyle ki işin içine burçlar üzerinden bir sürü palavralar sıkan tuhaf kılıklı astrologlar da sokularak 2022’nin falına bakılacak, aşkın halleri ve virüsün mutasyonundan emlak piyasalarına değin tezviratlarla gönüllü bir aldanmaca ve aldatmaca iklimi şişirilecek. Gerçeklerle yüzleşmek, sabır ve sebatla sıkıntıları giderecek gayretler yerine öfke ya da hülyalar üzerine bina edilen sanal dünyalar için ya sorumlulukları erteleme ya da tepkisel davranışlarda inat edilecek yine.
Tekrarı olmayan müsabaka
Basit bir satranç müsabakasında kazanmak için bile durum muhakemesi yapmak zarurettir. Sadece kaybedilenler veya kazanılanlar üzerine muhasebe yapılamayacağı gibi Şah’ı mat edinceye veya Şah’ımızı mat edilmesine kadar kesintisiz bir biçimde mücadele sürer. Fakat teşbih yoluyla bazı kıyaslara açık olsa da hayat satranç müsabakasıyla kıyaslanamayacak kadar büyük bir önemdedir. Çünkü hayatın tekrarı yoktur, kıyamet kopuncaya kadar tevhid ve adalet üzere yaşamak esastır ve hesap günü kaçınılmazdır.
Kemalist devlet sınıfları ve teamüllerinin dayattığı pek çok yasak ve dayatmayı saf dışı bırakabildik mesela. Cunta kurup askeri darbeye girişecek alt yapı ve teşkilatları tasfiye edebildiğimizi söyleyebiliriz. Karargâhta brifing almaya koşacak, askeri vesayetin emir ve görüşlerine uygun iddianame ve hükümler kurabilecek yargı teşkilatını tarihin ibret dolu mahzenlerine gömdük diyebiliriz. Militan laikliğin ezip kamusal hayattan tecrit etmek üzere seferber olduğu İslami değer, sembol ve pratikleri artık hayatın olağan akışı içerisinde gücümüz yettiğince yerine getirebiliyoruz.
Artık başörtüsünü yasaklamak, ezanı Türkçe okutmak, Ayasofya’yı müzeye çevirmek, Kur’an kurslarını kapatmak, İHL’lerine katsayı barajı uygulamak, eğitim öğretim müfredatı yoluyla ülkeyi pozitivist müzeye çevirmek, Türkün dini Kemalizm’dir manyaklığını hortlatmak, Güneş Dil Teorisi ve Türk Tarih Tezi gibi abuk-sabuk saçmalıklara akademik etiketler yakıştırmak, ırkçı-faşist komplekslerle mezarları bile kazıp kafatası ölçüm yarışına girmek gibi utanç verici büyük günahları hiçbir siyasi parti, sendika, meslek odası artık hatırlamaya da hatırlatmaya da yanaşamıyor.
Alınacak daha çok mesafe var elbette. Ancak elde edilen kazanımların hakkını takdir etmek, geliştirip ilerletmek hususunda üzerimize düşen vazifelerin yerine getirilip getirilmediği hususunu da etraflıca müzakere etmek icap ediyor. Aşırı politize olmuş, siyaseti cephe mantığıyla sahaya uygulayan toplumların en önemli zaaf noktası da işte tam burada yani etraflıca müzakereye açık olma noktasında yaşıyorlar. Hâlbuki bizzat cephede bile olunsa ne adalet ve ahlak duygusundan ne ibadet ve toplumsal kuşatıcılık sorumluluğundan sıyrılıp hareket edebiliriz. Ne var ki, yüksek gerilimin oluşturduğu hararet ve öfke hiçbir surette terk edilmemesi gereken adalet, merhamet, ahlak ve kuşatıcılık gibi mükellefiyetleri (geçici olur zannıyla) bazen gölgeye bazen de hayatın tümden dışına itekleyebiliyor.
“Şimdilik kaydı, geçici bir süreyle şartı, zaruretler bitinceye kadar şerhi” bir de bakmışız ki en temel ahlaki değer ve davranış normlarında aşınmalara, dönüşümlere hatta çürüme ve kokuşmalara teşvik etmektedir; bizleri, bize yoldaş ve tabi olanları. Bu değişim ve dönüşümler bir anda olmadığı, hızla tahakkuk etmediği için kolayca anlaşılamazlar tabii. Ancak yola çıkarken sahip olunan temel kriterler ve hedeflerle muktedir olunan zamanda söylenen değil bilfiil işleyen kriterler ve hedefler arasında açılan makasa dikkat çekerek yapılan tavsiye ve eleştiriler artık mutlu etmek yerine muhataplar nezdinde can sıkıcı bir hal almaya da başlar. Böylelikle tavsiye ve eleştirilere bir kıskançlık, bir fitne veya ihanet yaftası yapıştırmak için tüm şartlar olgunlaşmış sayılır.
“Şimdilik olur” kültürü
Aşırı politizasyonun sebep olduğu cephe siyasetinde “fetva kültürü, cevaz yarışı” öyle bir hal alır ki döviz kuru farkından ötürü hesap sahibine devlet eliyle ödenecek meblağın sakıncası olmadığına ilişkin beyanlar arasında faizli mevduat hesaplarına teşvik edici izahlar bile yapılıverir. Yasin Aktay’ın Yeni Şafak’taki son yazısında “muhafazakâr camia adına bir tür suskunluk siyaseti takip etme” (Akif Vesilesiyle - 29 Aralık 2021) yönünde takdir ettiği “ihtilafları, ayrışmaları, hesaplaşmaları tarihe ve vicdanlara havale ederek hiç tartışmaya açmadı, kaşımadı” tercihi doğru, iyi ve faydalı olmamıştır. Yakın siyasi tarihle, resmi ideolojiyle, devlet sınıflarıyla istediğiniz kadar hesaplaşmaktan kaçının, uzak durun. Ama tarih de resmi ideoloji ve devlet sınıfları da sizinle hesaplaşacaktır. Benzer bir durum siyaset ve toplumun kendi içindeki yüzleşme ve hesaplaşma süreci için de geçerli hatta zaruridir. Bu geçerlilik ve zaruret bitimsiz bir hesaplaşma söylemiyle kaosu beslemek manasına gelmez elbette.
“Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer” üzerine ne derece muhasebe yapıldığı tartışılır. Fakat artık bu saatten sonra “zafer zafer büyüyen bir yenilgi” sürecinin işleyip işlemediği yönünde kafa yormak icap ediyor. İktidar ve muktedir olmak, daha zengin ve daha çok şöhret sahibi olmak, kurumları büyütmek ve hitap edilen kitleleri genişletmek her vakit kazanmak, her dönem muzaffer olmaya yorumlanmaz. İnsanlık tarihinde, mülkü ve hükümranlığı hususunda eşi benzeri olmayan Hz. Süleyman (a.s.)’ın ruhunu ayakta teslim ettiğini unutmayalım. Hz. Süleyman’ın şahsında temsil edilen hükümranlığın son bulduğu ancak yaslandığı bastonunu bir kurun kemirmesiyle aşikâr olmuştur. Bu sebeple Kur’anı Kerim’in en son inzal olan ve Risaletin bitişini haber veren Nasr Suresi’nde Allah-u Teâla şöyle buyurmaktadır: “1- Allah’ın (vadettiği) yardımı ve fetih (zafer) gelince, 2- İnsanların Allah’ın (son) dinine akın akın girdiklerini görünce, 3- Hemen Rabbini hamd ile (överek) tesbih et ve O’ndan bağışlanma dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.”
Zafer ve kitlelerle kaynaşma hadisesini çokça şükür ve tevbenin takip etmesi üzerine daha dikkatle durmamız hem bu dünya hem de ahiret için muhakkak ki kendi lehimizedir.
Yeni Akit
Kaynak: Kazanırken kaybettiklerimiz, kaybederken kazandıklarımız - KENAN ALPAY