JELSİN STİBEN SANCHEZ ALMANZA
KOLOMBİYA'DAN BİR KARDEŞİNİZ...
Öncelikle, şu anda İstanbul Medeniyet Üniversitesi'nde sistem mühendisliği programında birinci sınıf öğrencisiyim. Adım Jelsin Stiben Sanchez Almanza ve Kolombiya'dan geliyorum. Benim ailem babam Rafael Sanchez Briceño, annem Blanca Ruth Almanza Avellaneda ve küçük kardeşim Kevin Nareth Sanchez Almanza'dan oluşuyor.
Babam asker, annem ev hanımı ve bu yazıyı yazdığım 2022’nin son günlerinde kardeşim 5. sınıfı bitiriyor. Annem ve babam ülkenin farklı bölgelerinden. Annem Cundinamarca'ya bağlı La Calera’dan ve babam Boyacá’ya bağlı Bonita’dan gelmişler. Ancak biz ailecek Başkent Bogota şehrinde yaşıyoruz. Ben de, Bogota'da doğdum ve tüm hayatım boyunca orada yaşadım. Sanırım diğer çocuklar gibi normal bir çocukluk geçirdim, aileme göre çocukken yerimde duramazdım, çok oyuncuydum ve her şeyi çok merak ederdim. Annem/babam bana küçük yaşlarımdayken kendilerine hep: “Bu nedir? Neden böyle? Nasıl böyle?” vb. diye sorduğumu anlatırlar. Ayrıca aileme göre, oldukça hayalperest biriydim ve şu anda sistem mühendisliği okuyor olsam da küçükken astronot ya da kamyon şoförü olmak istiyordum. Çünkü kamyon şoförlerinin sürekli seyahat ediyor olması ilgimi çekiyordu ve ben de aynısını yapmak istiyordum.
Ayrıca futbolcu olmak ta istiyordum ama, ne yazık ki bu alan, çok şanslı olmanın yanı sıra, öne çıkmak için çok küçük yaşta başlamanız ve zamanınızın %100'ünü ayırmanız gereken bir kariyer. Bu yüzden okulu bırakmam gerekirdi ve tabii ki bu olmayacaktı. Sonunda okulumun son yıllarında dersine ve programlamaya ilgi duymamı sağlayan bir bilgisayar bilimi öğretmeniyle tanıştım. Bu da beni video oyunlarına ve internete her zaman ilgi duyduğum gerçeğiyle karşılaştırdı ve lisenin son yılında "Yaşam Projesi" adlı bir ders aldım (Bu bana bir kariyer seçmem ve karar vermem için araçlar sağlayan bir dersti. Örneğin bu derste öğrettikleri bir şey yani DOFA analizidir) Sistem mühendisliği derecesini seçmeme işte bu ders neden oldu.
Yüksek öğrenimimi sürdürmek için 2021 sonbaharında Türkiye'ye gelinceye kadar tüm hayatım boyunca Kolombiya'da yaşadım.
Çocukluğumdan beri tatil için bile olsa başka ülkelere seyahat etmek benim için hep bir hayaldi. Ancak liseyi bitirmeden biraz önce internette YTB (Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı)’nin açtığı "Türkiye Bursları" adında bir üniversite programına rastladım. Amerika kıtasındaki ülkelerde çok popüler olmasa da dikkatimi çekti. Bu programla dünyanın her yerinden insanlar lisans, yüksek lisans, doktora veya araştırma yapmak için Türkiye'ye gelebiliyordu. Yurtdışında okumak için bunun iyi bir fırsat olduğunu düşündüm ve bursu kazanmak gibi bir beklentim olmamasına rağmen çok sayıda kişi başvurduğu için ben de başvurdum ve kazandım. Bursa başvururken aynı zamanda Universidad Distrital de Bogota'ya girdim ve burada bir buçuk dönem okuduktan sonra Türkiye'ye gelme bursunu kazandığım için oradan ayrıldım.
Aslında bunun, aceleyle verdiğim bir karar olduğunu söylemeliyim. Çünkü bunu sadece başka bir ülkeye seyahat etmenin bir yolu olarak görüyordum ve o zamanlar 5 yılın o kadar da uzun olduğunu düşünmüyordum. Öte yandan annem-babam o okuldan ayrılıp ayrılmamam konusunda kararı tamamen bana bırakarak, ne karar verirsem vereyim, beni destekleyeceklerini söylediler.
Henüz 16 yaşımdaydım, 24 eylül 2021’de uçakla Bogota’dan İstanbul’a doğru yola çıkarken annem için doğal olsa da, bir asker olan babamın göz yaşlarını unutamam.
Buradaki ilk günlerim biraz tuhaf ve bir o kadar da zenginleştiriciydi. Çünkü karşılaştığım her şey Türkiye hakkındaki ilk duyumlarımdan farklıydı. Örneğin buradaki tüm kadınların burka ve tüm erkeklerin imam kıyafetleri giydiğini sanıyordum. Ayrıca insanlar ve Türkiye nüfusunun büyük bir bölümünü oluşturan müslümanlar hakkında bildiğim tek şey, televizyonda gördüklerimden ibaretti. Bu da pek iç açıcı bir tablo değildi. Çok fazla şiddet, çok fazla nefret varmış. (!)
(Hatta yeri gelmişken, aslında aşağıda tanıtacağım Emir Hocamla yazın vakfın balkonunda otururken, sohbet sırasında kendisi bana: “Sevgili Jelsin, sana kişisel görüşünü sormuyorum. Çünkü yaşın küçük olduğu için yeterli bilgiye sahip olmayabilirsin. Ama geldiğin coğrafyadan bakılınca İslam denildiğinde insanların aklına ne geliyor?” diyerek; masa üzerinde duran kağıda büyük harflerle “İSLAM” yazıp yanına da = (eşittir) işaretini koyduktan sonra, bu kelimenin karşısına, dünyadaki genel kanaat neyse o kelimeyi, o çizginin yanına yazmamı istedi. Ben de elime kalemi alarak:”= TERRORİST!” diye yazdığımı burada anlatayım...)
Ancak gerçekle yüzleşince, burada çok kültürlü bir yerde çok farklı bir imajla karşılaştığımı belirtmeliyim. Sokaklarda tek-tük burka giyen ya da imam kıyafeti giyen insanlar görsem de, herhangi bir Kolombiyalının giyindiği gibi giyinen insanlar çoğunluğu oluşturuyordu. Ya da bir köşede bir cami olabilirken, diğer sokakta bir diskotek görebiliyordum. Tüm bunlar ve daha fazlası Türkiye'nin, herkesin hoş karşılandığı ve din, ideoloji, milliyet veya ten rengi gibi konuların değil; artık önemli olanın insan olduğu bir yer olduğunu fark etmemi sağladı.
Ayrıca bu süre zarfında, ilk duyumlarımın tam tersi sevgi, dayanışma ve başkalarına yardım etmek için büyük bir istekle dolu insanlar olduklarını fark etmemi sağlayan iyi insanlarla, tabii ki Müslümanlarla tanışma zevkini de yaşadım.
Ben bir yıldır buradayım ve şu ana kadar sadece olumlu kişisel deneyimler yaşadığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Elbette ara sıra etrafımda motivasyonumu düşüren, üniversitede kayıt sorunları, ‘İstanbulkart’ çıkartma konusundaki zorluklar gibi, yaşadığım ortamı yeterince tanıyamamaktan ve dil bilmemekten kaynaklanan talihsiz şeyler de oldu ama, bunlar geçici durumlardı ve geçti… Bunun için çok şükrediyorum.
Tüm bu süre boyunca bana farklı şekillerde yardımcı olan ve minnettar olmayı bırakamayacağım çok iyi insanlarla tanışma şansına sahip olduğum ilk insanlar, Luisa ve Valeria idi. Aynı zamanda Türkiye'de su ürünleri eğitimi alan diğer Kolombiyalılar… Tabii ki bunlar, Türkiye’ye benden daha önce gelmişler. Bu süreçte bana eşlik ettiler, çeviri yaptılar ve her şeyi yapmam için bana yardımcı oldular. Yurda, üniversiteye, Tömer'e kayıt olmak, simkartımı ve İstanbulkart’ımı almak gibi… Çünkü açıkçası Türkçe bilmiyordum ve genellikle bu yerlerde insanlar İngilizceyi ya hiç bilmiyor ya da çok az biliyorlardı. Bunun yanı sıra onlar manevi destek vererek ve tavsiyelerde bulunarak bana çok yardımcı oldular. Hatta birkaç defa, kendi ülkesi dışında bir ülkede yaşayan herhangi bir kişi gibi ayrılmayı ve ülkeme geri dönmeyi bile düşündüm. Bugüne kadar ikisi ile arkadaşlığımız hep devam etti ve onları ablalarım olarak görüyorum. Ayrıca onlar Noel, Mum Günü ve Yılbaşı gibi ülkemin bayramlarını birlikte kutladığım kişiler….
Öte yandan, burada kaldığım süre boyunca gerçek dost olan diğer iki kişiden biri Ammar… Türkiye'deki ilk yılımda oda arkadaşım olan bir öğrenci… Ayrıca İngilizce ve biraz İspanyolca bilmesi, hızlı bir şekilde arkadaşlık bağı kurmamızı kolaylaştırdı. O bana Türkçemde yardımcı oldu ve ben de ona İspanyolca pratik yapmasına yardımcı oldum. Ayrıca birimiz hastalandığında birbirimizle ilgilendik. Diğer kişi Salih… Yurtta düzenlenen bir partide tanıştığım Afganıstan’lı bir arkadaş. İngilizce konuşuyordu ve çok yakın olmasak da kısa sürede arkadaş olduk, Ramazan gelene kadar biraz daha yakınlaştık ve beni Emir Hoca ile ilk kez tanıştığım Fütüvvet vakfı’nın düzenlediği bir iftara o davet etti. Yazın ilerleyen günlerinde yurttaki yeni oda arkadaşım artık, Salih'ti. Böylece iyi arkadaş olduk ve Salih, beni şimdilerde ikinci ailem olarak gördüğüm ve tüm yaz mevsimini birlikte geçirdiğimiz insanlarla tanıştırmak üzere Fütüvvet Vakfı ofisine götürdü.
Kutladığımız ve kendileriyle tanışma fırsatı bulduğum İftar sırasında, Katolik olmama rağmen bana kendilerinden biri gibi davrandılar ve beni dışlamadılar. Ve bu, çok minnettar olduğum bir şey oldu. Daha sonra yaz ayları boyunca Fütüvvet Vakfında "Çalışma" şansım oldu. Bu süre zarfında Bahtiyar, Uveish, İlyas, Server ve tabii ki manevi babam olarak gördüğüm Emir hoca gibi kişilerle ve iyi arkadaşlarla birlikte çalıştım. O, ilk tanıdığım andan beri bana elinden gelen her şeyde yardımcı olan ve hasta olduğumda bizzat hastaneye gelerek bana yardım eden biri.
Ayrıca, o arkadaşlarla geçirdiğim birkaç ay sayesinde Türkçemi çok geliştirebildim. Çünkü orada hep Türkçe konuşuyorduk ve vakfa her zaman misafirler geliyordu. Tabii ki onlarla Türkçe konuşuyorduk. Bunun yanı sıra, iş saatinden sonra her zaman dondurma yemeye gitmemiz, yaz aylarından keyif almamın ayrı bir yönünü oluşturuyordu.
Vakıf sayesinde İstanbul dışında Konya, Eskişehir ve Bursa gibi diğer şehirleri de gezme ve tanıma fırsatı buldum. Ancak bozuk plak gibi konuşuyor olsam da, tüm bu güzel deneyimleri yaşamama imkan sağladıkları için onlara minnettarım.
Öte yandan, bahsetmem gereken bir şey de, hiç de kolay olmayan ve hatta çoğu zaman başaramayacağımı düşündüğüm Türkçe öğrenme sürecim. Benim gibi İspanyolca konuşanlar için, Türkçe çok zor bir dil. Çünkü Türkçe ve İspanyolca arasında neredeyse hiç ortak kelime yok ve ayrıca Türkçe ve İspanyolca'nın, hatta İngilizce'nin mantığı da birbirine zıt…
İspanyolca ve İngilizcede önce özne, sonra fiil ve son olarak da tümleç gelir. Türkçede ise önce özne, sonra tümleç ve son olarak fiil geliyor. Bu yüzden bir dilden diğerine geçerken çok zorlandım. Birçok harfin telaffuzunun çok zor olduğundan bahsetmiyorum bile. Ama sonunda başarmamda vakıfta geçen sürecin ve bu arkadaşların önemli katkısı olmuştur. Ancak, daha öğrenecek çok şey olmasına rağmen, en azından şimdi birileriyle Türkçe konuştuğumda bana söylediklerinin çoğunu anlayabiliyorum.
Son olarak geleceğimle ilgili düşüncelerime temas etmek istiyorum. Mezun olduktan sonra elbette ülkeme döneceğim ve işlerin nasıl yürüyeceğine bağlı olarak hareket edeceğim. Ya ülkemde kalıp çalışacağım, ya çalışmak için Türkiye'ye dönecek ya da başka bir ülkeye yerleşeceğim. Düşündüğüm tek şey, herhangi bir ülkeye tamamen yerleşmeden önce, -bu yazımın başında belirttiğim gibi çocukluk tutkularımın nüksetmesi sonucu,- birçok ülkeyi gezmek istediğim ve kendimi daha rahat hissettiğim yerin, sonunda yerleşeceğim yer olacağı…
Ama yine de bilemiyorum… Hayat çok belirsiz ve her zaman değişiyor…