İSMAİL KILIÇARSLAN - ÜSKÜDAR’DAYIM 21 MAYIS 2023 PAZAR

İSMAİL KILIÇARSLAN - ÜSKÜDAR’DAYIM 21 MAYIS 2023 PAZAR

İSMAİL KILIÇARSLAN - ÜSKÜDAR’DAYIM 21 MAYIS 2023 PAZAR


Üsküdar’dayım. Yağmur yağıyor. Altındayım. Toprak gibi değil, taş gibi altındayım yağmurun. Damlalar, bana değip yerin altına doğru yayılmak yerine, bana çarpıp başka yönlere doğru dağılıyorlar. “Yağmuru yaratan” diyorum, “seni de yarattı ve bir çıkışsızlık olarak yaşamayı seçtin sen. Yağmur o yüzden sende bir berekete değil, bir çarpışmaya, bir dağılmaya, bir savaşa dönüşüyor böylece.”

Üsküdar’dayım. Yağmur yağıyor. Şehvetli yerlerinden seviyorum yağmuru ve korkuyorum kendimden. Taş gibiyim. Ne var ki sağıma soluma bakıp “bu taştan güzel mezar taşı olur” diyen bir usta, “şuncağızı alayım da bahçemize sınır taşı yapayım” diyen bir rençber bile görünmüyor ufukta. En fazlası bir ağzı dualı abi yolun ortasında görse beni “kimseye eza etmesin” diye bir kenara koyuverir. Benden tespih, kolye, yontu, heykel olmaz artık.

Üsküdar’dayım. Yağmur yağıyor. Gelene geçene adres tarif ediyorum. Taş gibiyim. Damlalar bana çarpıp dağılıyor. “Şurada” diyorum yaşlı bir teyzeye, “aradığın adres buradan dümdüz gidince karşına çıkacak. Ama ne var biliyor musun teyze? Artık kimse aradığı adresi bulabilmek için dümdüz yürümeyi göze alamıyor. Çünkü her düzlükte bir sıkıntı, bir sorun olduğunu öğretiyorlar bize. Dolambaçlı yollar, ışıltılı dehlizler, karmaşık labirentler istiyoruz ulaşacağımız yere ulaşmak için ve her seferinde kayboluyoruz. Öyle bakma yüzüme teyze. Yürü işte. Dümdüz yürü. Sana öğretilen şekliyle yürü. Aradığın adresi bulacaksın.” Teyze şaşırıyor. Şaşırmak demeyelim ona. Üsküdar’da, yağmurun altında, taş gibi dikilen bu adamı garipsiyor ve garipsediği herhangi birine güvenmemesi gerektiğini düşünüyor. “Ben” diyor, “en iyisi bir başkasına sorayım.” Yalvarmak, ayaklarına kapanmak istiyorum aradığı adresin dümdüz gittiğinde karşısına çıkacağına ikna etmek için onu. Tabii ki yapmıyorum. Şaşırmışların, yoldan çıkmışların safında bulacak kendisini, bunu biliyorum ama öyle yorgunum ve yağmur öyle yağıyor ki “git sor o halde” diye bağırıyorum ona, “git sor ve şaşır yolunu.”

 

Üsküdar’dayım. Yağmur yağıyor. Taş gibiyim. Gideyim, bir dulda, bir saçak altı, bir çardak bulayım da ıslanmamayım istiyorum. O küçük oğlan çocuğu, bu yetişkin adama yolu tarif eder nasılsa diye düşünüyorum.

Üsküdar’dayım. Yağmur yağıyor. Bana çarpıp dağılan damlalara bakıyorum dehşetle. Çarpıyorlar ve dağılıyorlar. Çünkü ben zavallı Ademoğlu’na temas etmenin, nüfuz etmenin, onun içine işlemenin ne denli zor, ne denli karmaşık olduğunu biliyorlar. Çarpıp dağılmayı tercih etmeleri bu yüzden... “Islatıp geçelim” diye anlaşmışlar meğerse aralarında.

Üsküdar’dayım. Yağmur yağıyor. O damlaların ıslaklığını sakalımda, yanaklarımda, dudaklarımda hissetmek istiyorum. “Hiç olmazsa bu kadarını lütfeder mi bana bu yağmur?” diye düşünüyorum. Belki o ıslaklığı, o tıpırtıları, o kokuyu lütfeder. Doğru. Bunları hak etmek için bir şey yaptım diyemem. Hatta tüm bunları elimin tersiyle ittiğim de doğrudur. Ama “insanın umudu bittiğinde hayatı da bitmiş olur” cümlesini duyduğum günden beri hiç kaybetmedim umudumu. Hayatım bitmesin diye değil, umuduma yazık olmasın diye.

Üsküdar’dayım. Yağmur yağıyor. Yaşlı bir müezzin ağır ağır çıkıyor caminin merdivenlerini. Birazdan saatine bakacak ve ezanı otomatik olarak okuyan o makinenin düğmesine basacak. Ben birazdan yürümeyi durduracağım. Gökyüzüne bakmaya niyetleneceğim. Gökyüzüne bakıp damlaların ıslaklığının ağzıma, gözüme, burnuma girmesini isteyeceğim. Umudumu diri tutan neyse ona yapışacağım birazdan. “Birazdan öleceğim ama kimsenin haberi olmayacak” demeye çalışıyorum aslında.

Üsküdar’dayım. Yağmur yağıyor. Kollarımı iki yana açıp kendi eksenim etrafımda dönerek o romantik yağmur sevgisi zırvasını hayata geçireyim istiyorum bir anlığına. Hemen yağmurun öyle bir şey olmadığı geliyor aklıma. Montumu sıkı sıkıya düğmeliyorum. Adres soranlara “bilmiyorum” diyerek yürümeye başlıyorum tekrar. “Yağmuru değil seni” diye fısıldıyorum.

 

www.yenisafak.com