İsmail KILIÇARSLAN - Tek kırmızı çizgim Aksa mı? - 11 Mayıs 2021

İsmail KILIÇARSLAN - Tek kırmızı çizgim Aksa mı? - 11 Mayıs 2021

İsmail KILIÇARSLAN - Tek kırmızı çizgim Aksa mı? - 11 Mayıs 2021


Zalim ile mazlum arasında taraf tutmaya Afganistan cihadı ile başladım ben. Yaşım ona yetti. Ruslara karşı Afgan mücahitleri destekledim. Yaşım ondu. O dönemlerde Moro ve Angola’da direnen Müslümanları desteklemeyi bir marştan, terörist İsrail’e karşı olmayı da Siyonist köpeklerin kolunu kırdığı bir Filistinli direnişçiyi izlerken öğrendim.

Katliamlar esnasında değil ama sonradan meseleyi öğrendiğimde Hama ve Humus’taki Suriyeli Müslüman Sünnileri, Irak-İran Savaşında da İranlı Müslüman Şiileri tuttum. İran’ın mezhepçi pislik tavrını gördükçe de soğudum bu fikirden. Şimdi Amerika ya da Rusya İran’a vursa herhangi bir taraf tutacağımı sanmıyorum. Sadece mezhepçi molla akılsızlığı ve Pers İmparatorluğu hayali yüzünden İran halkının hiçbir şart altında zarar görmesini istemem, o kadar.

Irak’ta önce Saddam’a karşı Irak halkını, ardından Amerika’ya karşı Saddam’ı tuttum. Çeçenistan’da Cevher ve Şamil’i, Bosna’da Aliya’yı ve halkını, Azerbaycan’da Elçibey’i destekledim. Ruslardan sonra Afganistan’da Amerika’ya karşı Taliban’ı, Taliban’a karşı mazlum Afgan halkını tuttum. Doğu Türkistan davasını ise duyduğum günden beri savunuyor, zalim, alçak Çin’den tiksiniyorum.

Amerika’ya karşı Küba’yı, Rusya’ya karşı Ukrayna’yı, İngiltere’ye karşı Arjantin’i, Nikaragua’da Sandinistleri, Kıbrıs’ta Doktor Fazıl Küçük’ü ve ada’nın Müslüman Türk halkını, Yunanistan’da darbelere karşı koyan solcuları, İrlanda’da IRA’yı, Meksika’da Marcos’u, Şili’de Allande’yi… Bunların bazılarına yaşım yettiği için esnasında, bazılarını hikâyeyi geriye doğru öğrendiğim için sonrasında savundum.

Dahası da var. ’80’lerde Diyarbakır Cezaevi’nde zulüm gören, ’90’lar boyunca Kürtçe konuşması yasaklanan, köyleri sebepsizce yakılan Kürtlerden yanaydı kalbim. Amerika’nın ve türlü emperyalistlerin kucağına oturmayı marifet sayan PKK alçaklığına karşı ise canhıraş şekilde Türkiye’yi savundum hep. Etnik olarak Kürtlükle politik olarak Kürtlüğü tefrik ettim zihnimde. Politik olarak Kürtlük ile Amerikalı olmak arasında hiç fark olmadığını çabuk fark ettim.

Şimdi mi? Şimdi tabii ki Beşşar Esed’e karşı Suriye halkını, Haşdi Şabi ve Hizbullah köpeklerine karşı Nusra ve HTŞ’yi, YPG isimli ihaleci terör örgütüne karşı aslanlar aslanı ordumuzu, Hafter pisliğine karşı Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni, Sisi isimli alçağa karşı tertemiz İhvan-ı Müslimin’i, Tunus’ta Fransız güdümlü laik zorbalara karşı Gannuşi’yi, Yemen’de Sünni mazlumları, Afrika’da emperyalist geçmişinden kurtulmak isteyen tüm politik hareketleri destekliyorum.

Niye yazdım peki bunları? Çünkü dünyanın en aşağılık propagandasını yaparak “yarın Türkiye’nin çıkarları değişse, Reisiniz başka bir şey dese Aksa’yı da unutur, İsrail’i desteklerseniz” yazmayı kendine yedirebilen adamların kalan son ar damarlarına seslenebilme umudum var.

Aksa, Kudüs, Filistin… Bunlar sadece Müslümanların değil, insanlığın kırmızı çizgisidir beyler, bayanlar. Terörist İsrail, sadece Filistinlilerin değil, sadece Arapların değil, sadece Müslümanların değil, tüm insanlığın düşmanıdır. Çünkü Siyonist demek dünyadaki tüm insanlardan üstün yaratıldığına inanan, dünyadaki tüm insanların kendilerine hizmet için var olduğunu düşünen akıl hastası demektir. Ve rakamlar son birkaç yıl içinde dramatik şekilde değişmediyse dünyadaki Yahudilerin %94’ü kendini Siyonist olarak tanımlamaktadır. Standart bir insanın kanı da, canı da, malı da, ırzı-namusu da bir akıl hastası Siyonist için helâldir. Ve bir Siyonist’in tüm bunları helâl görmesi için senin bir şey yapman gerekmez. Var olman ve (Yahudi bile değil) Siyonist olmaman yeterlidir.

Tayyip Erdoğan’a vuracağım diye Aksa’yı, Kudüs’ü, Filistin’i önemsememek, hatta Tayyip Erdoğan’a vuracağım diye İsrail’den yana tavır takınmak insanın ileride kendini affedemeyeceği bir hataya dönüşür. Benden söylemesi.

Ben, Türkiye’yi 1980’lerde Amerikancı Özal yönetirken de, 1990’larda koalisyon hükümetleri ve asker kıyafeti giymiş darbeciler yönetirken de, 2000’li yıllar boyunca Recep Tayyip Erdoğan yönetirken de siyasal bilincimi “hükümetlerden bağımsız” şekilde oluşturmaya çalıştım. 2009’da, Türkiye ile Suriye’nin arası olağanüstü iyiyken de Suriye İhvanı’ndan yanaydım, şimdi de. 1998’de “İsrail’e bağlılıklarını arz eden asker kıyafetli darbeciler” varken de Filistin’den yanaydım, Reis “one minute” dediğinde de. Baba-oğul Aliyevlerle Türkiye’nin arası açıkken de Elçibey’i destekliyordum, oğul Aliyev’e Karabağ’da oluşan şartlar gereği destek verilirken de.

Diyeceğim odur ki siyasal bilinç, hükümetlerden bağımsız şekilde ilerlemesi gereken bir süreçtir ve sağlıklı bir siyasal bilinç, Siyonist akıl hastalarına karşı mazlum Filistin halkının yanında yer almayı ön şart olarak gören bilinçtir. Memleketimizin, Erdoğan’a çakmak için terörist İsrail’i desteklemekten çekinmeyen güzide solcumsularına tavsiyem, 1960’lı ve 70’li yıllarda Marksist-sosyalist abilerinin, amcalarının, ablalarının, teyzelerinin Filistin’in yanında niçin durduklarını bir inceden araştırmalarıdır. Böylelikle belki birazcık utanırlar bu hallerinden.

Kaynak / Yeni Şafak Gazetesi