Omuzlarından tutup sarsmak istiyorum.
Ona demek istiyorum ki “başarılarını bana anlatıp durma. Sana başarı diye öğretilen tüm yanlışların sorumlusu kimse git ve onunla yüzleş. Babanla, abilerinle, annenle ya da dostlarınla. Ben başarmaya gelmediğim bu dünyada başkalarının başarı hikâyelerini dinleyerek çürümek istemiyorum. Git ve bilet sat bir konferans düzenleyerek. Adını ‘10 adımda nasıl başardım?’ koy. Sonra da başını yastığa koyunca hayatının tüm başarısızlıklarını, tüm olmamışlıklarını, tüm çaresizliklerini düşünerek kaçır uykunu. Ve düşün neyi biriktirdiğini ve neyi kaçırdığını elden.”
Omuzlarından tutup sarsmak istiyorum.
Ona demek istiyorum ki “sana uzatılan her havuca kayıtsız şartsız gönül indirmendeki hamlığı ne zaman fark edeceksin? Seni bizon sürüsü avlar gibi avladıklarını ve kendine ait zannettiğin fikirlerin, zevklerin, alışkanlıkların, hayallerin, hedeflerin tamamının ikinci el olduğunu ne zaman kavrayacaksın? Allah’ın ‘hiç mi akletmez misiniz?’ sorusuna her seferinde ‘başkaları benim yerime düşünüp, akledip dururken buna ne gerek var?’ cevabını verdiğini gerçekten mi fark etmiyorsun? Kimsenin kimseden farkı kalmadığını hissetmiyor musun? Senin kimseden farkın olmadığını anlamıyor musun?”
Omuzlarından tutup sarsmak istiyorum.
Ona demek istiyorum ki “Allah senin arkadaşın değil. Ebeveynin değil. Bunalınca başvuracağın terapistin değil. Hele dükkanının ortağı hiç değil. Allah seni, O’nun dinini buzdolabına kaldırıp korumakla görevlendirmedi. Mehdi değilsin. Mesih, hiç. Allah’la kurguladığın ilişkiyi düzeltmeye yanaşmazsan dünyan da ahiretin de zelil olacak. O’nu aldatılabilecek biri sanman seni helak edecek. Hele insanları O’nunla aldatmaya kalkman seni hepten yok edecek. O’nu tekeline aldığını, temsil ettiğini, hele hele kafaladığını düşündüğün anda başına geleceğe hazır ol. İnsanın O’na numara çekmeden, ayak yapmadan, plan kurmadan teslim olmasının dışında bir çıkışı var mı ki beni O’nunla aldatmaya çalıştığın yetmiyormuş gibi kendinin de O’nu aldattığını düşünüyorsun? Gerçekten çok zalim ve pek nankörsün.”
Omuzlarından tutup sarsmak istiyorum.
Ona demek istiyorum ki “seninkisi yol arkadaşlığı da değil, dostluk da. Seninkisi, işine yaradığı oranda insanları kullanma alışkanlığı. O romantik cümlelerine, o raconlarına rağmen saklayamadığın şey, yılanın süte aktığı gibi menfaatine akıyor olduğun gerçeği. İnsanlar senin için kullanılıp, işleri bitince kenara kaldırılan nesneler sadece. Başka hiçbir değerleri, önemleri, varlıkları yok. Acımıyorsun ve acımamayı acınacak duruma düşmemenin bir yolu olarak görüyorsun. Oysa unuttuğun, hatta hiç öğrenmediğin yalın gerçek insanlara merhamet etmezsen Allah’ın sana merhamet etmeyeceği gerçeği. Fakat doğru. Senin için Allah da yok aslında. Dilinden düşürmediğin ama inandığını bir kere bile belli etmediğin şeyin senin için varlığından bahsedebilir miyiz? Unutma. Düşerken yanında sana düşerken bir tekme de kendisi atmak için bekleyenlerden başkası olmayacak.”
Omuzlarından tutup sarsmak istiyorum.
Ona demek istiyorum ki “dünyanın bütün öyküsü üç gündür. Doğduğun, yaşadığın ve öldüğün gün… Edebinle, onurunla, haysiyetinle de geçebilirsin dünyanın üzerinden; onursuzluğunla, zulmünle, edepsizliğinle de… Gel hala vaktin varken bir başka hayatın, bir başka yolculuğun mümkün olacağına dair bir inanç geliştir. Göreceksin ki önünde öyle ya da böyle bir yol açılacak ve sen böylelikle hikâyesi olan birine dönüşeceksin.”
Aslında ne var biliyor musunuz? Kimseyi omuzlarından tutup sarsmak istemiyorum aslında. Çünkü şehre koşarak gelen uyarıcı da değilim, putları kıran İbrahim de. Burada, bu köhnemiş gezegende “kendime ait bir hikâyem” olsun diye didinip duruyorum sadece.
Omuzlarımdan tutup kendimi sarsmak istiyorum, hepsi bu.