İSMAİL KILIÇARSLAN - MERHAMET, LÜTFEN MERHAMET - 13 Ekim 2024 Pazar

İSMAİL KILIÇARSLAN - MERHAMET, LÜTFEN MERHAMET - 13 Ekim 2024 Pazar

İSMAİL KILIÇARSLAN - MERHAMET, LÜTFEN MERHAMET - 13 Ekim 2024 Pazar


Herhalde dünyanın en yanlış anlaşılan kavramlarından biridir merhamet. Sıklıkla düz anlamıyla “acımak” ile karıştırıl-dığından bir türlü asli katına çıkamaz, yerli yerine oturamaz bizim memlekette.

Biz Müslümanlar, bu dünyada ancak ve ancak “merhamet” ile var olduğumuzu ve var kaldığımızı bir an olsun aklımızdan çıkarmamakla kayıtlıyızdır ama aynı zamanda nisyan ile de kaim olduğumuzdan, Allah’ın “Rahman ve Rahim” oluşunu sürekli unutmaya yatkın haldeyizdir.

Dünyadaki var oluşumuz ve var kalışımız Allah’ın lütfu ve inayeti iledir. Yani “rahmet”i ile. O lütuf buyurmasa, ihsan ve inayet etmese “doğulup da bu dünyaya gele bilmemiz.”

Türkçenin asırlar içerisinde böyle kavramlar etrafında yaşadığı belirgin daralma bugün, merhamet kavramını acıma ile neredeyse eş anlamlı hale getirmiş. Oysa insana mahsus merhameti aşağı yukarı şöyle tanımlamamız gerekir: “İnsanları hemcinslerinin ve diğer canlıların zorlukları ve sıkıntıları karşısında duyarlı olmaya ve onlara yardım etmeye sevk eden duygu.”

Efendimiz(s.a.v)’in ifadeler üzeri ifadesiyle söylemek icap eder: “İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.”

“Senin merhametine muhtaç değilim” diyen kimesne, aşağı yukarı şunu söylemiş olmaktadır: “Ben, senin benim ihtiyaç ve sıkıntılarıma anlayış göstermeni, bana o hususlarda yardım etmeni istemiyorum.”

Dikkat isterim. Şu yanıltıcı “empati” kavramı ile güzelim “merhamet” kavramını birbirine karıştırmanın gereği yoktur. Merhamet sahibi olmak ve merhamet göstermek için kendimizi karşımızdakinin yerine koymak değil, onun sıkıntı ve ihtiyaçlarını derin bir kavrayışla kavramak gerekir. Empati sıkışmış bir alanı işaret ederken merhamet geniş bir perspektife eriştirir bizi. Niçin böyledir bu? Çünkü empati diyelim bir seri katilin yapıp ettiklerini de anlamamızı sağlayabilecek yanıltıcılıkta bir kavramdır. Oysa merhamet, seni sahip kıldığı o geniş perspektifle bir seri katili “anlamlandırmaya” itmez. Bir seri katile gösterilecek

yegane merhametin ona “anlayışla” değil, adaletle muamele etmek olduğunu bilmektir çünkü merhamet

sahibi olmak.

Üstat Necip Fazıl’ın Reis Bey’de kurduğu şu nefis cümlelere göz atalım: “İnsandaki kötülük iktidarını döve döve pekiştirmek yerine, hohlaya hohlaya yumuşat-mak. Merhamet! Hava gibi, su gibi muhtaç olduğumuz iksir…

Baş aşağı bir cemiyeti baş yukarı edecek bir kudret.” “Hava gibi, su gibi muhtaç olduğumuz o iksir” pek ortalarda görünmüyor artık.

Kadına “güçlüsün, çok güçlüsün, acayip güçlüsün” diye diye kadını Mikelanj heykeli sertliğine ulaştıran; erkeği “vur kır parçala, bu maçı kazan” diye böğürttüren aptal yeni dünya merhameti bir zemin olarak çekip aldı ayaklarımızın altından. Belirli konularda kendisinden üstün, belirli konularda kendisiyle eşit, belirli konularda da kendisinden aşağıda olan bireylerin “bireyliğine” saygı duymadan sadece kendi “birey” oluşunu yani aslında kendini gerçekleştirme biçimini merkezileştiren insandan merhamet beklenebilir mi?

Hayvan yahut çocuk sevgisini bile kendi “merkeziliği” üzerinden inşa edip berkiten insan tekinden merhamet beklenebilir mi? Sevgi, o türden bir “merkezileşme ve iktidar” arzusuyla bir arada barınabilir mi?

Geçenlerde bir hanımefendi “ben kendimi bana söylenildiği kadar güçlü hissetmiyorum. Bazen birine sırtımı dayamayı, ona kendimi bırakıvermeyi, ona nazlanmayı, bana şefkat gösterilmesini arzuluyorum” derken tam olarak “merhamet, lütfen merhamet” diyordu bence.

Semih Çelik’e hayatının bir noktasında merhamet edilseydi ve o da merhamet duygusuyla donanmayı öğrenebilseydi sonuç yine de aynı mı olurdu? Örneğin bilgisine başvurulan bir hekim, ne pahasına olursa olsun o çocuğun “onarılması”nı sağlayacak merhameti barındırsaydı kendisinde,

olmaz mıydı?

Olmuyor. Dünya, merhametsizlikten kuruyup gidiyor. Merhametsizlik adaletsizliğe, adaletsizlik derin bir savruluşa, derin savruluş da her türden çılgınlığa dönüştükçe nefes almakta zorlandığımız

bir yere geliyoruz.

Merhamet lazım bize. Kamyonlarla, katarlarla merhamet.

Merhamet, lütfen merhamet | İsmail Kılıçarslan (yenisafak.com)