Organizasyonunun bir parçası olduğum ve çok önem verdiğim bir kongre düzenlendi geride bıraktığımız hafta sonu: AK Parti Yerel Yönetimler Kültür ve Sanat Kongresi.
Üç AK Parti Genel Başkan Yardımcısı'nın, Mehmet Özhaseki, Çiğdem Karaaslan ve Mustafa Şen’in ortak koordinasyonunda düzenlenen kongreye AK Partili belediye başkanlarının ve kültürden sorumlu yöneticilerin tamamı katıldı.
Genel olarak oturumları çok başarılı bulduğumu söylemeliyim. Her ne kadar konuşmacı belediye başkanlarımızın bazıları “şehirlerinde ürettikleri kültür faaliyetlerini anlatmayı” biraz abartarak konudan zaman zaman uzaklaşmış olsalar da Mahir Ünal, Mustafa Şen, Menderes Türel gibi “kültürü teorik olarak da mesele edinmiş” moderatörlerin varlığı ile oturumlar çok bereketli geçti. Örneğin Mahir Ünal’ın “kültürel kalkınma eylem planı” vurgusu ile bilgi, kültür, medeniyet basamaklarını anlatışı hedefin 12’den vurulduğu anlardı.
Samed Karagöz, Ersin Çelik, Adem Metan, Selahattin Yusuf gibi “sivil konuklar”ın katkıları da çok iyiydi. Ersin’in dijital kültür üretirken yapılması gerekenler listesi ile Samed Karagöz’ün “sanatsal üretim nasıl desteklenmeli?” konusunda kurduğu kemikli cümleler ilk anda aklıma gelenler.
Unutmadan. Kongrenin açılış akşamında konuşan İskender Pala Hoca tabiri caizse “şok dalgası” oluşturdu salonda. Hoca, kısaca “kültür, hayat memat meselesidir, kültüre gereken önemi vermezsek ‘millet olarak’ hayatta kalamayız” mesajı verdi.
Zaten bence kongrenin en önemli vurgusu “kültür, milletlerin devamlılığı için olmazsa olmaz ana şarttır” vurgusu idi. Çiğdem Karaaslan’ın açılış konuşmasında da, Mehmet Özhaseki’nin kapanış konuşmasında da, hemen bütün oturumlarda da öne çıkan vurgu bu idi.
Tabii AK Parti’de Yerel Yönetimlerden Sorumlu Başkan Yardımcısı olarak vazife üstlenen Mehmet Özhaseki’nin belediyelere “kültüre ayırdığınız bütçeleri artırın, kültüre ayırdığınız paranın boşa gideceğini sakın düşünmeyin” mesajı vermesi de son derece etkiliydi, bence.
Bu, burada bir dursun.
Çok uzun süredir kültürün “hem yatayda hem dikeyde” üretilmesi gereken bir şey olduğunu ve yatay üretimin dikey üretime mani olmadığını düşünüyorum.
Geniş kitleleri memnun edecek “yatay kültürel üretimlerin” doğal sonucu o geniş kitlelerin “dikey kültürel üretimleri talep eder hale gelmesi”dir. Burada sıkıntı, politik çıktı elde etmeyi hemen her şeyin önüne koyan, dahası koymak zorunda olan belediye başkanlarının her türlü kültürel üretimi ve etkinliği “kelle sayısı” üzerinden hesap etmeye yatkın olmalarıdır.
Sevgili Samed Karagöz, nefis bir örnek yakalamıştı konuşmasında. Dedi ki “dün akşam hayranlıkla hepimizin dinlediği ve kulak kesildiği İskender Pala Hoca'nın doksanlı yıllarda Atatürk Kitaplığı’nda yaptığı Divan Edebiyatı Okumaları programına bazen 10 kişi katılırdı. O dönem İBB Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan ya da belediyede kültürden sorumlu yöneticiler ‘az kişi geliyor’ demediler. Programı ısrarla devam ettirdiler. Türkiye’de yeniden yeşeren Divan Edebiyatı sevgisinin köklerinde bu devamlılık çabası vardır.”
Meselenin ne olduğu daha iyi anlatılamazdı bence.
Ben öyle inanıyorum ki “kültürü üreten” herkes “bir tek kişinin yetişmesi” için çabalıyor. Divan Edebiyatı'ndan çok iyi anlayan biri, müzik teorisinden çok iyi anlayan biri, sanat eleştirmenliğinde uzmanlaşan biri…
Bu da bize aslında kültürel etkinlik üretirken “yatayda haberdar, dikeyde uzman” bir anlayışı icbar ediyor. Örneğin, insanları “yatayda haberdar etme canavarı” olarak tanımladığım Hayati İnanç Hoca, Divan Edebiyatı'nı sevdirme konusunda çok önemli bir işlev görüyor. Hayati Hoca'nın konferanslarını dinleyen iki talebe kendilerini Divan Edebiyatı alanında yetkinleşmeye adadıklarında ise “kültürel devamlılık döngüsü” kendiliğinden sağlanmış oluyor.
Bu da burada bir dursun.
AK Parti Yerel Yönetimler Kültür Sanat Kongresi’nden bana kalan ödev, ödevimizin çok olduğu idi. Bugün “milletlerin millet olarak vasıflarını sürdürebilmesi” yolunda her zamankinden daha kritik hale gelen kültür konusunda iş, çevreden merkeze, merkezden evrensele bir hat çizebilmek gibi geliyor bana.
Kongre bu yanıyla tarihe düşülmüş bir nottu bence. Umarım herkes nasibine düşeni almıştır.