İsmail Kılıçarslan - “İyi geceler bayım” 11 Haz 2022

İsmail Kılıçarslan - “İyi geceler bayım” 11 Haz 2022

İsmail Kılıçarslan - “İyi geceler bayım” 11 Haz 2022


Mevlana İdris Zengin ağabeyin Eyüp Sultan Camii’ndeki cenazesi, bir bakıma uzun yıllar işletmesini yaptığı o şahane mekânın, Eski Kafa’nın alışıldık iftar organizasyonlarına benziyordu. Güzel, makul, vakur bir kalabalık. Sadece doğal olarak “neşe”si eksikti bu sefer, çünkü Mevlana abinin doğal olarak ürettiği bir şeydi neşe. O olmayınca, orası eksik kaldı işin.

Mevlana abi musalla taşında beklerken zihnimi yokladım. Uzun uzun düşündükten sonra sonunda buldum. İlk kez, 1997 ya da ’98 yılının MGV Şiir Gecesi’nde, Çemberlitaş’ta tanışmıştık. Ben, dergilerde yeni yeni şiirleri yayınlanan 23-24 yaşında bir şair, o da en parlak verimlerini ortaya koyan, çocuk edebiyatı alanında da işler yapmaya başlayan 33-34 yaşında bir başka şair. Şiirini okuduktan sonra montunun içinden bir kefiye çıkarıp Filistin için salladığını hatırlıyorum.

Hastaneye kaldırılmadan önceki son gününü şöyle anlattı şahit olan bir arkadaş: “Kahramanmaraş’ta, masal yazım atölyesini bitirdi, çoğu ilkokul öğrencilerinden oluşan talebelerine pizza ısmarladı, onlarla gülüp eğlendi, ardından duvar dibinde bizimle oturup uzun, neşeli bir muhabbet etti. O gece de hastaneye kaldırdılar zaten.”

Bizim çevremiz aslında dardır ve ne yazık ki dedikodusu da boldur. Geride bıraktığım 25 yıllık tanışıklıkta içinde Mevlana abinin de olduğu bir dedikodu hatırlamaya çalıştım. Yok, bulamadım.

Vefatından hemen önce iki iş planlamıştık onunla. Birinin süreci devam ediyordu. Efsanevi edebiyat dergisi İkindi Yazıları’nın “özel sayısı” için editörlük yapmayı kabul etmişti.

En son Kocaeli Kitap Fuarı’nda Rüstem Keleş ve Sadettin Acar ile yediğimiz yemekte de Kahramanmaraş’ın bütün çocuklarına ulaştırılmak üzere 32 sayfalık güzel bir çocuk dergisi çıkarmayı konuşmuştuk. “Olur ve elbette” demişti, “bunu yapalım. Zaten derginin çocuk yazarlarını yetiştiriyoruz Maraş’ta.”

Geçen temmuzdan bu yana çok zor ve üzücü bir süreç oldu benim açımdan. Annem, Sezai Karakoç, büyükbabam, Bülent Parlak ve şimdi de Mevlana İdris. İnsanın “var git ölüm, bir zamanda yine gel” diyesi geliyor böyle zamanlarda.

Doktorlar Mevlana abinin ölüm sebebi olarak “kalp yetmezliği” diyor ama inanmıyorum ben bu teşhise. Olsa olsa “kalp fazlalığıdır” asıl neden. Bilememiştir doktorlar.

Niçin “kalp fazlalığı” diyorum? Vallahi romantik

ve parlak bir laf etmek için değil. Anlatayım.

Hastane sürecini Rüstem Keleş ağabeyden takip ettim genellikle. Onun verdiği bilgileri de eşe dosta aktardım. Bu dostlardan biri de Mahir Ünal idi. O görüşmelerden birinde yaklaşık olarak şunu dedi: “Böyle adamlar dünyaya karşı o kadar kırılgan oluyorlar, o kadar üzgünler ki sonunda kalpleri olanı biteni anlamaya yetmiyor bence.”

Mahir Ünal’dan o bağlamda duyduğum bir başka cümle benim açımdan çemberi tamamladı: “Anlamaya çalışmak ve üzülmek oldukça maliyetli. Bunun yerine insanlar öfkelenmeyi ve haklı olmayı tercih ediyorlar.”

Mevlana abi, anlamanın ve üzülmenin peşinde biriydi bence. O yüzden kendi neşesini de kendi dünyasını da kendi başına kuran biri olarak yaşadı ve öylece öldü.

Telefon görüşmelerimiz hep aynı cümleyle başlardı: “Üstat, selam. Vaktin var mı?”

Mevlana abiye her zaman ve her şekilde vaktim vardı. Vaktim olduğunu teyit ettikten sonra başlardı anlatmaya. En çok doğduğu kasabanın, Andırın’ın hikayelerini dinlemeyi sevdiğimi bildiği için onları anlatırdı. Bazen bir saati bulan telefon konuşmaları olurdu bunlar. Yaşlıların birbirlerine yaptıkları şakalar, Andırın’daki politik farklılıkların komik tarafları, dağlar, yaylalar olurdu hikayelerde.

Anlar ve hissederdim ki Mevlana abi bana ya da bir başkasına bu hikayeleri anlatarak kendi neşesini üretiyor yine. Bir bakıma “şarj ediyor” kendisini. Üzgünlüğünü bastırmaya çalışıyor ve anlamaya olan biteni.

Söyleyin bana. Bu adam ölmesin de kim ölsün kalp fazlalığından?

“Tertemiz bir hayat” idi onunkisi bana kalırsa. Telaşsız, sakin, anlamaya çalışan ve üzgün bir hayat. Belki ondandı yetişkinlerden çok çocuklara seslenme isteği.

Bense çok üzgünüm. Azalmıyor, geçmiyor üzgünlüğüm üstelik.

Yazarak bile dağılmıyor artık. Allah rahmet eyleye.