Dilerseniz Çatalhöyük ve Göbeklitepe kazılarıyla bir safsata yığınına dönüşen modern antropolojinin “evrimsel ve lineer gelişim teorisi”ne inanın, ister Türeyiş, Kawa ve benzeri yaratılış destanlarına güvenin, isterseniz Allah’ın “biz ona isimleri öğrettik” dediği son Âdem’in insanlığın kurucu babası olduğuna iman edin, sonuç değişmeyecektir.
İnsanlık, bidayetinden beri “hayatta kalmanın bir yolunu bulmak için” didişmeye, yeni tabirle “survive” etmeye devam etmektedir. Buz çağı geldiğinde yerin 36 metre altına ev yapma fikrini de bulan, mamut avlamak için ağlı-çukurlu düzenek de icat eden, vahşi hayvan saldırılarından korunmak için evlere cepheden değil tavandan giriş de koyan insandır.
İnsan, bütün bunları tek ve temel bir amaçla hayata geçirmiştir: “İnsan yaşamının devam etmesini sağlamak.”
İnsanın aslında temelde amacı “doğayı yenmek” değil, “yaşamın devam etmesini sağlamak için didinmek”tir.
“Kıyamet”, “büyük son”, “kutsal gün” ya da “devasa patlama.” Gezegenin son gününün adını hangi inançla nasıl koyarsanız koyun, insanın kıyametle kurduğu ilişki de aslında temelde değişmemektedir. “Yaşamın devam etmesini sağlamak için uğraşan insan”, temelde kıyameti geciktirmek için de didinir. Olması gerekenin bu olduğuna inanır. Bir kısmı gerçek bir kısmı abartı da olsa iklim krizi, çevre kirliliği, nükleer silah falan gibi meselelerin “kıyamet” ile ilişkilendirilmesi de tam bu yüzdendir. Asıl olan dünyanın sonunun gelmesini arzulamak değil, gezegenin yeterliliğini ve yaşını uzatmak için çalışmaktır. Sağlıklı olan da budur. Aslına bakılırsa “insan kalmanın gereği” de budur.
Bu düzlemin dünyada iki istisnası vardır. Kıyametin bir an önce kopmasını dileyen iki anlayış. Biri, “büyük hesaplaşma için” kıyametin yakınlaşmasını arzu eden kadim Satanizm öğretisidir ki günümüzde pek karşılığı kaldığını düşünmüyorum.
İkincisi de Evanjelistler başta olmak üzere bazı Hıristiyan okullarıyla Yahudiliğin Siyonizm yorumunun tamamının ortaya koyduğu “Mesihçi” yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre Mesih’in gelmesiyle gerçekleşecek kehanetlerin olması için uğraşmak itikaden farzdır ve bireyin bütün gücüyle kıyametin kopması için çalışması gerekir ki “sonsuz barış” olsun.
Bir küçük hatırlatma. Bugün İran’da müesses hale gelmiş Safevi Şia’sının Mehdiyet anlayışı da hemen hemen aynıdır.
Ne anlatıyorum ben?
Şunu: İnsan olma hükmünü çoktan yitirerek hayvanlaşmış Siyonistlerle “kehaneti gerçekleştirmeleri için onları var güçleriyle destekleyen” Evanjelist sapıklar; bir itikat, bir inanç, bir sorumluluk gereği kıyamet kopsun diye uğraşmaktadırlar an itibariyle.
Gazze’de öldürdükleri çocukları “ibadet bilinci” ile öldüren bu hayvanların temel amacı “sonsuz barış” için gezegenin sonunu getirmektir.
Uzatmayayım. “Büyük savaş,” Müslümanlarla Hıristiyanlar, Müslümanlarla Yahudiler arasında falan değil, dünyayı yok etmek isteyen bu sapkın, azıtmış hayvanlarla “yaşamın devamını amaç edinmiş” insanlar arasında çıkacaktır.
Yaşamını devam ettirebilmek için yerin altına ev yapan, vahşi hayvanları avlayan, akan suya gem vuran, dinozorlarla boğuşan insan ırkı büyük savaşını bu yeni hayvan türüyle verecektir ve vermek zorundadır.
Benim “İsrail’in çocuklarımızı öldürmesi, şehirlerimizi bombalaması savaşı kazandığı anlamına gelmez” dediğim yer burasıdır. Savaş henüz başlamadı. Yahudilerin (daha doğrusu Siyonizm’e inanan kahir ekseriyetin) ve Evanjelist sapkınların istediği şey bu savaşı başlatmak.
Bu savaş başladığında, bu büyük savaş başladığında olacak olan şey “dünyayı savunmakla savunmamak” meselesidir.
Siyonist hayvanların da, Evanjelist hayvanların da hedefleri politik değil akidevidir. Bu hayvanların karşısına hizalanacak “insan bloku”nun hedefi ise akidevi değil, varlığın devamını sağlama fikri üzerinden “varoluşsal” olacaktır.
Hazırlanmak gerekir.
https://www.yenisafak.com/yazarlar/ismail-kilicarslan/buyuk-savasin-safaginda-4571009