Hırbo, biliyorsunuz argoda “aptal, sersem, salak, ahmak, alık ve kaba saba” kelimelerinin tamamını karşılayan şahane bir sözcük. Zaten argo böyledir. Pek çok kelimeyle anlatmak zorunda olduğunuz bir tipi, bir olayı, bir durumu tek sözcüğe indiren eşsiz bir “üst dil”dir. “Dangalak” mesela. Birine “dangalak” dediğinizde ne kastettiğiniz çok açıktır, hem sizin hem de “dangalak” tanımına muhatap olan için.
Şoför argosu ile büyüdüğüm Ankara yıllarımdan armağandır bana “hırbo” kelimesi. Zaman zaman tam yerine denk geldiğinde kullanmaktan büyük bir zevk aldığım da doğrudur. Ve inanın bana, bugün tam yerine denk geldi.
Yazıya konu hırbolar, kendilerini Z Kuşağı denilen zıpçıktılığın en nadide temsilcileri sayan sokak söyleşicileri. Seçim yaklaştıkça çalıştıkları partilerin genel merkezlerine hatırı sayılır faturalar kesip, yanlarına bir kameraman, ellerine bir mikrofon alıp güya sokağın nabzını tutuyor bu hırbolar.
Ama ne tutma. Dinozorların Hz. Nuh’un gemisinden düşmemek için geminin iskele tahtalarını can havliyle tutmaları da öyle değil.
Bu hırbolarda ne nezaket, ne mesleki bilgi, ne işlerine özen, ne konuşma âdâbı var. Hiçbirinden nasipleri yok. Varsa yoksa hizmet ettikleri partinin genel merkezinde oturan abilerini memnun edip cukkaları istifleme telâşı. Dayıyorlar mikrofonu vatandaşa. İstediklerini alamazlarsa teşvikten tahrike kadar bir dizi sevimsiz yöntem kullanıyorlar. Olmadı masa başında görüntüleri kesip biçip elde etmek zorunda oldukları politik çıktıyı elde ederek bize dönüp “vallaha ben söylemedim, Miki söyledi” diyerek güya sokağın nabzını yansıtıyorlar bize. Biz de oturup afiyetle yiyoruz bu berbat yemeği.
22-23 yaşındaki hırbo, 4 darbe, 30 seçim, 15 başbakan, yüzlerce bakan, binlerce vekil görmüş 60 yaşındaki adama sokak söyleşisi adı altında hakaret ediyor. Bir diğeri bir teyzeyle alay etmeye çabalıyor. Bir başkası yanında getirdiği “figüranlar” ile sokakta milletin birbirine girmesinden izlenme devşirmeye çabalıyor. Öbürü de kendisine “bunları iktidardan düşürmek için sen ne yapıyorsun?” sorusu sorulduğunda “sokak söyleşisi yapıyorum” diye gevşek gevşek cevap veriyor.
Yanlış anlaşılmasın. Muhalefeti, iktidarı ayırmadan söylüyorum. Bu hırbolara verdiğiniz önem ve para yüzünden kaybetmek üzere olduğumuz, belki de kaybettiğimiz şey bir daha asla geriye gelmeyecek. Seçim kazanmak, iktidar elde etmek için oynadığınız bu sanal oyun günün sonunda bizi kendi görüşü dışındaki her görüşe tahammülsüz, sadece kendi yankısını dinlemeyi önemseyen alıklara dönüştürdü, dönüştürüyor.
Tekraren söyleyeyim: Suç bu hırbolarda değil. Nesnel, sakin, aklı başında verilerle nesnel, sakin, aklı başında sonuçlara ulaşmak isteyen kimse kalmadı galiba memlekette. Sorun orada. Kurulan yankı odalarında “halk tam bizim ona düşün dediğimiz şekilde düşünüyor efendim” diyebilmek için kırk takla atıyor koca koca politikacılar. Bunun da adı “etkileşim” oluyor günün sonunda.
Çok üst düzey bir politikacıya gidip “geçen ay yaptığımız çalışmalar neticesinde sosyal medyada 22 milyon görüntülenme aldık efendim” diyerek rapor verenlerde değil sorun. Sorun, bu raporu dinleyip memnun olanlarda. “Z kuşağı, Y kuşağı, yumuşak G kuşağı” diye diye koca koca adamları kafalıyorlar yahu. Bırak bot basmayı falan, 22 milyon görüntülenmeyi 300 bin twitter takipçimle ben 3 günde falan alırım kovalasam ve bunun için de hiçbir parti merkezine bol sıfırlı faturalar göndermem.
Elli kez söylediğimi yine söyleyeyim. Toplamda 10 milyon gerçek insanı anca alakadar eden sosyal medya evrenini “verili tek evren” olarak pazarlamaya çabalayan bu hırbolara “ne alakası var lan; sokak dediğinin ritmi de, tepkisi de, hikâyesi de, tercihi de başkadır” diyebilme cesareti ve vizyonunda politikacılara ihtiyaç var. Etkileşim almak için “kurmaca” dalında ödül alacak senaryolar yazan hırbolara, genel merkezde toplantılara davet edilip “söyle bakalım Z kuşağını nasıl paketleyecez?” diye sorulan zıpçıktılara değil.
Şu yanlış anlaşılmanın önüne geçerek bitireyim. Sosyal medya önemsizdir, bir evren değildir, onun verisine güven olmaz demiyorum. Ama sosyal medyaya bu kadar önem verip onu merkezileştirmeye, bütün kritik stratejileri sosyal medya üzerinden oluşturma çabasına, hele hele “ekmeğinde, işinde gücünde uyanıklar” olmaktan öte bir numaraları olmayan bu hırbolara “very important person” muamelesi yapmaya hiç ama hiç gerek yok. Elden kaçırılan şey, elde edilmesi umulan şeyden daha büyük. Onu diyorum.