İSMAİL KILIÇARSLAN - BOYNUMUZDAKİ KÂSE 16 NİSAN 2023 PAZAR

İSMAİL KILIÇARSLAN - BOYNUMUZDAKİ KÂSE 16 NİSAN 2023 PAZAR

İSMAİL KILIÇARSLAN - BOYNUMUZDAKİ KÂSE 16 NİSAN 2023 PAZAR


Orasını kimse geçmemiş kayıtlara. Dolayısıyla hayal edebilirim.

Şöyle olduğunu düşünüyorum. Hanzala, hurmalıktadır o gün. Dalıp gitmiş, yeni hurma fidanları dikmeye kaptırmıştır kendini. Bilal’in sesiyle dönmüştür hayata. Kafasını kaldırmış, mescide doğru bakmıştır. Yarısını toprağa yerleştirdiği hurma fidanının dikimini bitirip ikindiye yetişip yetişmeyeceğini hesap etmiştir. Bitirebileceğini düşünmüştür fidanı dikmeyi. Hızlanmıştır. Hurma fidanı küçük zorluklar çıkarmıştır. Nihayet Bilal ezanı yarıladığında alnının terini silmiş, hızlı adımlarla seğirtmiştir mescide. Hızlı adımlar giderek koşuya dönmüştür.

Tam mescide giden bir sokağın köşesini dönerken elinde bir tepsiyle yürüyen Cemile’yle karşılaşmış, ona çarpmamak için kendini sola atayım derken yuvarlanmıştır yere. Bir anlığına bakıp, kızın son 2-3 yıldır görmediği Cemile olduğunu anlamıştır.

 

Namazdan sonra takılmıştır Cemile kalbine. Kalbi, orada, bir ikindi serinliğinde, usulca akan bir ırmak gibi öylece akıvermiştir.

Sonra “vay” deyip elini dizine vurmuştur. Çünkü Cemile’nin babasının İbn Selül olduğu yenice gelmiştir aklına. İbn Selül. Yani Medine’nin büyük münafığı. Sonra bir kez daha “vay” deyip elini tekrar vurmuştur dizine. Çünkü kendi babasının kim olduğu da gelmiştir aklına. Amir. Yani Medine’nin büyük münafığı.

“Olmaz o iş” demiş midir o noktada? Kesinlikle demiştir. Doğru, kendisi babasının aksine Mekke’den gelen ve insanları kurtuluştan başkasına davet etmeyen son peygambere teslim olmuştur olmasına ama bakalım Cemile öyle midir? Ya o da babası gibi münafıksa? Ya o da babasının Medine’nin kralı olma hayallerine su taşıyan bir ifritse…

 

Günlerce düşünmüş müdür bunu? Düşünmüştür. Cemile’nin güzel yüzüyle imanı arasına bir sarkaç koymuş, bir ileri bir geri yürüyerek eritmiştir Medine gecelerini bir vakit. En çok da “babamla İbn Selül dünür olursa münafıklar güçlerini tam anlamıyla birleştirmiş olacaklar. Resulullah(s.a.v)’ın işini zorlaştırmış olacağım” diyerek hayıflanmıştır.

Şöyle olduğunu düşünüyorum. Hanzala, derdini önce bir arkadaşına açmıştır. O arkadaşı belki meseleyi Hz. Aişe ile yahut doğrudan Efendimiz(s.a.v)’le konuşmuştur. Hanzala, evlenmelerinin önünde bir engel olmadığını, Cemile’nin de tıpkı kendisi gibi “teslim olanlardan” olduğunu böylece öğrenmiş, şükür namazına durmuştur.

Sonrasını geçmişler kayıtlara. Dolayısıyla olanı, olduğu gibi anlatabilirim size.

 

Uhud Savaşı’nın akşamında olmuş Hanzala ile Cemile’nin düğünü. Hatta “açıkta savaş” kararını alan Efendimiz(s.a.v) de gitmiş düğüne. Hz. Ali’nin döne döne oynadığı kılıç oyununu gülümseyerek izlemiş.

Kalpleri birbirlerine bir ırmak gibi akan bu güzel çifti uykularından münadiler uyandırmış düğünlerinin olduğu gece, “Uhud’a, Allah için savaşmaya. Uhud’a” çağrısını duyan Hanzala, zırhını giyip, kılıcını kuşanıp Uhud’a giden Müminlerin safına karışmış.

Malumunuzdur. Uhud’da mübalağa cenk olmuş. Savaş Müslümanların aleyhine sayılabilecek bir sonuca ulaşmış.

Cemile her şey bitip şehitlerimiz defin için toplanırken gelmiş Efendimiz(s.a.v)’in huzuruna. Yüzünde ne bir matem, ne bir üzüntü belirtisi…

 

“Ey Allah’ın Resulü” demiş, “siz de düğünümüze teşrif etmiştiniz, Hanzala zifaf gecemizde Uhud’a çağrı yapıldığını duyunca silahlarını kuşanıp geldi. Ancak aceleden abdest alamadan çıkmıştı evden. Şehitlerimizin cenazesi yıkanmaz biliyorum ama emir verseniz de Hanzala’yı yıkasalar.”

“Buna gerek yok” buyurmuş Efendimiz(s.a.v), “buna gerek yok, çünkü kardeşiniz Hanzala’yı gökte melekler yıkadı.”

Zaman zaman “sahi, aşk neydi?” diye soruyorum kendime. Cevabım değişmiyor. Aşk, o gün Uhud’da Hanzala’nın bedenindeki sulardan süzülen mucize değilse neydi? “Uhud’a” çağrısını duyunca zifaf gecesi savaşa koşturan Hanzala’nın kılıcının iyice bileylenmiş keskinliği değilse neydi? Sevdiği adamın ölü bedenindeki ıslak saçları şefkatle okşarken Cemile’nin hissettiği gurur ve gözlerinden süzülüveren iki damla yaş değilse, neydi aşk?

Nedense aklıma şu da geldi şimdi. Mecnun, çöllerde Leyla’yı ararken boynundaki dilenci kâsesine ne konulduğuyla bir kez, sadece bir kez bile ilgilenmemiş. Bunu, Leyla’yı aramasının önünde bir engel olarak görmüş. Boynundaki dilenci kâsesine ne konulduğu ile ilgilenmekten başkasını asla yapamayan bizler, aşktan bahsediyoruz. Yazık bize.