Gazze soykırımı 200. gününü geride bıraktı. Öyle inanıyor, hatta artık öyle biliyorum ki bu 200 gün dünyayı “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, dahası olmamalı” denilen bir noktaya ulaştırdı.
Çok konuşuldu, çok yazıldı ama bir daha hatırlatmakta fayda var. Gazze’deki soykırıma devam edebilmek için dünyada uzun süredir biriktirdiği halkla ilişkiler sermayesini yerle bir etmekten çekinmeyen İsrail ve Siyonizm, bir kez daha başta Yahudilik olmak üzere sahip olduğu her şeyi bir “var oluş mücadelesi”ne teslim etti. Açık konuşmak gerekirse şimdi ve şu anda (tabii varsa) kazandığı mevziler, İsrail’in de, Siyonizm’in de kesin bir kaybedişle kaybedeceği gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Tabii, insanlığın açıklıkla cevabını vermesi gereken soru ise şu: Mutlaka kaybedecek olan İsrail’in “şimdilik kaybetmemesi” için dünya hangi bedelleri ödemeye devam edecek?
Gazze soykırımının ortaya çıkardığı bir başka gerçek daha var. O da “dünyanın devam etmesine duyarlı insanlar”ın varlığını her şeye rağmen ortaya koymadaki ısrar ve çabası. Bu, “üretilmiş duyarlılıklar dünyası” için yeni ve şoke edici bir rahatsızlık biçimi olarak tam orta yerde duruyor.
Tam olarak şunu demek istiyorum aslında. Çok uzun süredir dünyayı “üretilmiş duyarlılıklar” ile sürdürebileceğini düşünen İngiliz-Yahudi medeniyeti, Gazze soykırımı ile birlikte kelimenin gerçek anlamıyla duvara toslamış görünüyor. Bu, aynı zamanda bazı isimler tarafından “Batı düşüncesinin sonu” olarak da tanımlanıyor. Çünkü uzun süredir üretilmiş duyarlılıklarla dünyanın enerjisini kontrol edebileceğini varsayan Batı düşüncesi bu sefer “aynı tecrübeyi” tekrarlayamıyor. Sokaklar, caddeler, sosyal medya, dijital dünya, üniversiteler bu kez “Bi şey yapmalı” diyerek inisiyatif alıyor dünyada.
Son olarak gördük işte. ABD’de Columbia Üniversitesi’nde başlayan Gazze protestoları kısa zamanda ülkenin pek çok kampüsüne hızla yayıldı ve süreç, hocaların da öğrencilerin de coplanarak gözaltına alındıkları bir “güç gösterisi seromonisi”ne dönüştü.
Gelelim Türkiye’ye. Kucağında oturup Türkiye’ye ateş ettikleri Almanya’nın Siyonist İsrail’e gereken silahların toplam yüzde otuzunu temin ettiği gerçeğini bir kez olsun dillendirmeyen ve amaçları güya Filistin imiş, Gazze imiş gibi yaparak Türkiye’deki Gazze duyarlılığını kesintiye uğratmaya çalışan p.çlerin propagandasının belli oranda başarılı olduğunu söylemek, kabul etmek zorundayız.
İğrenç ama etkili bir propagandayla Gazze’de olan biteni “Türkiye İsrail ile ticaret yapıyor” parantezine sıkıştırmayı denediler. Hatta bunun için hiç ummadıkları yerlerden ve isimlerden hiç ummadıkları destekler de aldılar ama yine de hem Türkiye’deki Filistin destekçisi kamuoyunun yapıp ettikleri hem de devlet düzeyinde Gazze’ye, Filistin’e, Hamas’a verilen destek büyük oranda bu leş propagandayı kırmayı başardı.
Türkiye’de de “Bi şey yapmalı” diyen insanlar “ürüyen itlere” rağmen “kervanı yürütme” çabasını sürdürdü yani. Mavi Marmara tekrar Gazze’ye doğru yolda, Halid Meşal ve Heniye, Erdoğan ile sarmaş dolaş, boykot büyük oranda etkisini sürdürüyor, eylemler aralıksız sürüyor, Siyonist köpekler ve onların İran, Almanya, İngiltere ve ABD destekli yardımcı köpekleri Türkiye’ye doğru havlamaya devam ediyor.
“Bi şey yapmalı” cümlesini “Bana bir şey yapmam vaz edilmeli” olarak anlamak çaresizliğine duçar olan “üretilmiş duyarlılık bağımlıları” ise hâlâ “Kadın erkek aynı tuvalete girmeliyiz”, “Yılbaşı ağacının önünde nöbet tutmalıyız”, “Boğaziçi’nde babamızın malı sandığımız iktidarımızı geri almalıyız” kampanyaları yapmanın bir halt olduğu zannıyla çürümeye, leşleşmeye devam ediyorlar.
Türkiye’yi bir sömürge valisinin yönetmesini tercih edecek kıvama gelmiş bu “üretilmiş duyarlılık bağımlıları”, Gazze soykırımı ile birlikte “tarihin dışına itildiklerini” ve iyiden iyiye “afişe olduklarını” fark etmediler daha. Öyledir ama. Olanı biteni en son “ev zencileri” fark eder. En derin hayal kırıklığını da onlar yaşar günün sonunda.
Gazze soykırımı dünyayı değiştiriyor, dönüştürüyor. Bunun sonuçlarını çok kısa zamanda göreceğiz. Tarihin doğru tarafında durma başarısı gösteren insanlar o ya da bu şekilde “Yeni bir dünya mümkün” diyecekler ve “Bu aptal yeni dünyanın içinden yeni bir hikaye devşirerek dünyanın devam etmesini sağlamalıyız” cümlesinde ittifak edecekler.
Benim en büyük korkum, dünyanın bu noktaya Gazze’yi bu aşağılık terör topluluğuna vererek gelmemesi. Bu korku bizi önümüzdeki zaman diliminde, gece gündüz demeden yapmamız gereken o istikamete mecbur kılıyor: “Bi şey yapmalı!”